12/30/09

Yalan...

Ne kadar çok yalan söylüyoruz kendimize, etrafımızdakilere...Sanki bir savunma mekanizması gibi her yolda bizi birer kurtarıcı edasıyla çekip alıyor, etkiliyor söylediklerimiz.Bir çok yerde rol yapıyoruz ya da rol yapmak durumunda kalıyoruz demiştim öncelerde ki yalan söylemek de bunun bir uzantısı şüphesiz. Etrafımızdakileri boşverin kendimize o kadar çok yalan söylüyoruz ki asıl acı olan bu belki de.
Kafamızdaki düşüncelerde basmakalıp varsayımlarımızla hareket ediyoruz çoğu zaman.Bir şeye inanıyoruz ve kendimizi inandırıyoruz.Belli bir süre sonra onun dışındaki herşey yanlış geliyor. Aslında gerçeğin o olmadığını derinlerde bir yerde görsek de inanmak istemiyoruz, sevmiyoruz çünkü ortaya çıkan sonucu.Biz de inanmaya devam ediyoruz, savunuyoruz etrafımızdakilere doğruluğunu.Ama zaman gösteriyor insana neyin doğru neyin yanlış olduğunu.Bilincinizin derinliklerinde saklı o gerçeği ortaya çıkarıyor yeri geldiğinde ama elinizdeki en değerli şeyle ödüyorsunuz bunun bedelini; zamanla.
Olumsuzluklar içinde kıvranarak ölmek gibi gelecek belki de kendine yalan söylememek , o kaçtığınız gerçeklerle yüzleşmek ;ama sizi o kadar derinden etkileyecek ki ,değiştirecek sizi tepeden tırnağa.Herşeyin temelinden başlamak gerekli belki de hayatı yoluna koyabilmek için.Basit düşünmek, dürüsst olmak.Hayat çok kötü,hayat çok acımasız muhabbetlerini yoksaymak bir yana insan ancak özeleştirisini yapabildiği anda büyümüş olur, işte o zaman acımasız olur herşey.
Rol yapmayı bırakırsınız.Bilincinizin derinliklerinde belki orada olduğunu bile bilmediğiniz düşünceler ile aydınlanırsınız birden.Yaşadığımdan gördüğümden bildiğimden değil bu yazdılarım.Ben de herkes gibiyim, inandıklarıma bağlı kör kütük ilerliyorum çizilmiş yolumda.Kendime yalan söylemekten vazgeçip, korkularımı yeniyorum arada sırada ama sonra eski halime dönüyorum, korkuyorum ve sahnedeki yerimi alıyorum...tekrar ve tekrar

12/16/09

Aşk...

Nasıl oluyor da insan uzun zaman sonra tekrar hatırlıyor yaşananları dün yaşanmışlar gibi?Nasıl oluyor da şarkılarda buluyor eskiden aradıklarını, baştan yaşıyor olanları?Nasıl oluyor da kelimeler dökülemeden boğazlarda düğümleniyor tekrar, kendine bile itiraf edemedikleri aklında yer ediyor sanki hiç gitmemişler gibi? Neden dizler titriyor tekrar karşılaşıldığında ya da neden hala insanın içini acıtıyor görülenler?

"Aşk böyle bir şey." diyorum önce, sonra vazgeçiyorum."Aşk böyle bir şey değil, ben hiç aşık olmadım." diyorum kendime.Aşk karşındaki insanın varlığı ile var olmaktır.Onun her nefesinde daha canlı hissetmektir kendini.Belirsizlikler içinde kaybolup, dünyayı bulanık görmek değildir diyorum.Peki nedir aşk?

Kendinden çok düşünmek mi karşındakini, kendine güvendiğinden çok güvenmek mi, ya da hiç karşılık alamayacağını bilerek sevmeye devam etmek mi?Her yerde gözünün onu araması mı ya da konuşacak hiçbir şey bulamamak ve sadece onu izlemek midir aşk?

Kelimelere dökememek midir bu duyguları,saçmalamak mıdır durup dururken?Sana bakarsa dünyanın senin olması, bakmazsa dünyanın başına yıkılması mıdır bu ruh halinin özeti?Herşeye bir anlam yüklemek mi, gittiğin her yerde yanında onun olduğunu düşünmek midir yoksa.Tuzla buz olmak mıdır karşısında, ellerinin titremesi, hayaller içinde kendini kaybetmek midir?Güneşin daha parlak olması mı günlerin kısalması mı zaman kavramının anlamsızlaşması mıdır?

12/8/09

neden yaw neden???

Neden herkes bencil der sonra da bu dünyada için bencil olmak gerek deriz.Arkadaşlarımız için neden bu kadar düşüncesizler der sonra da hiçbir şeyi umursamayarak onların yaptıkları düşüncesizlikleri biz de yaparız.Neden dedikodu yapıyorlar der sonra biz de bunları başkalarıyla paylaşırız.Neden başkalarının hakkımızda söylediklerini umursamadığımızı söyler sonra da tek bir kötü şey duymamız bizi yerle bir eder.Neden bu kadar kendimizle çelişiyoruz peki?Neden bir dediğimiz bir diğeri tutmuyor bir çok konuda?
Kimse kabul etmek istemeyecektir muhtemelen ama o kadar çok konuda kendimizle çelişiyor ki söylediklerimiz dikkat edince insan kendine inanamıyor.Rol mü yapıyoruz diye düşünmeden edemiyorum bazen.Bizi rol yapmaya sevkeden şeyler neler peki.Kendimiz gibi davranmaktan alıkoyan, bizi bir başkasıymış gibi gösteren bu "önemli" unsurlar neler?Bizi kendimiz olma özgürlüğünden mahrum bırakan ne?

10/2/09

Ne mutlu "arızayım" diyene!:)

Geçenlerde okuduğum bir haberi eklemeden geçemeyeceğim.Sinem Ersever bir çoğumuzun hislerine tercüman olarak arızalı insanların kitabını yazmış."Ne mutlu arızayım diyene" sloganını kullanan Ersever'in kitabında dikkatimi çeken bir kaç sözü paylaşmak istiyorum.
Ruh hali her zaman iyi olanlar yeteneksiz insanlardır!" Og Mandino
"Tamamıyla normal bir dünyada özgür olmanın tek yolu deliliktir." J.G. Ballard, İngiliz yazar

  • Dışarıdan sert ve incinmez görünebiliriz. Ama temelde çoğumuz, kırılgan ve hassas insanlarız.
  • Normaller, nedensiz gelgitler yaşamaz.Biz gerçekleri dalgalı bir akarsuyun dibindeki taşlar gibi görürüz.
  • Zamanında bir aile büyüğümüz şöyle demişti: " Hayatta her şeyin nasılının merak edenler mühendis, ne zamanını merak edenler tarihçi, kimlesini merak edenler magazinci, neredesini merak edenler gezi rehberi, ne kadarını merakedenler bankacı, neylesini merak edenler aşçı, nedenini merak edenler ise arıza olur...."
  • "... ilhamsız üstün yetenek, arızasız da ilham olmuyormuş!"
  • Sürü halinde yaşamak bizim doğamıza terstir.
  • Normaller, akıl fişlerini toplumun gelenek prizlerine takıp, otomatik pilotta giderler.
  • Muhtemelen bizim "tuhaf" bulunan talep ve hayallerimiz olmasa, normaller hala Ford'un ilk ürettiği tek renk arabalara biniyor olurdu.
  • Arıza aklın öteki yüzüdür. Her arızadan bir deha çıkmasa da, her dehadan bir arıza çıkar.
  • Normallerin temel sorunu, istek ile ihtiyaç arasındaki farkı bilmemeleridir.Bu yüzden çözümü aldıklarında değil alamadıklarında ararlar. Mutlu olmak için kendi dışlarındaki bir şeylere sahip çıkmaları gerektiğini bir türlü kavrayamazlar.
  • Yapıcı değil yıkıcı bir enerjiyle ortada dolanırız.
  • Arızaları paratoner gibi kendine çeken normallerin gayet sıradan hayatları vardır. Belki de bu bastırılmışlıklarını deşarj etmek için arızalarla takılırlar."
  • Arıza yapmamamıza yardımcı olmanın ilk adımı, bizi olduğumuz gibi kabul etmektir.Aslında biz sorunlarımızın çoğuna "çare" değil, "anlayış" ararız. Arıza olmak "orijinal" olmaktır.

9/17/09

korkmadan resmetmek...

Çizmeye başladığınızda ürkektir eliniz önce.Bir yanlış yapmaktan korkarsınız silme şansınız olsa da.Kafanızda ölçümler yaparsınız.Renkleri nasıl yerleştirmeniz gerektiğini düşünürsünüz.Eliniz titrer ilk çizgilerde.Sanki daha önce düz bir çizgi bile çizememiş gibi davranırsınız bir an. Başlangıç sizi tedirgin eder.O sınırlı ve aynı zamanda "sınırsız" kağıt gözünüzde büyür.Yanlışlar yaparsınız siler düzeltirsiniz.Biraz uğraştıktan sonra ürkekliğiniz, o korkunuz yerini cesarete bırakır.

Boş bir resim kağıdı gibi birçok şey aslında.Başlamakta tereddüt ettiğimiz, biraz yol aldıktan sonra da gelen o cesaretle bir şekilde yolumuzu çizdiğimiz...Bir şarkı gibi, ilk dinlediğimizde hoşumuza gitmeyen ama daha sonra dinledikçe güzelleşen bir şarkı...

O kadar çok şeyden korkuyoruz ki aslında...O ilk adımı atabilecek cesareti arıyoruz içimizde bir yerlerde.Yeni herşey korkutuyor insanı; korkutmasa da alıştıklarının dışında herşeye insan bir parça da olsa tereddütle başlıyor.Adımını dikkatli atmaya çalışıyor.Aklıma geliyor "yarın yokmuş gibi yaşamak" düşüncesini benimsemişken, hayatın çok kısa olduğuna kendimizi alşıtırmışken neden adımlarımızı atarken düşünüyoruz bu kadar.Neden bu kadar kıymetli olan vaktimizi harcıyoruz hiç düşünmeden?

Aklıma bir sürü cevap geliyor bu soruları düşününce ama aslında hepsi o kadar boş ki.Hepsi korkaklığımızı örtmek için uydurduğumuz "mantıklı" ve "kontrollü" savunmalar.Şimdi boş bir kağıt alın önünüze ve tereddüt etmeden, içinizden ne geliyorsa resmedin.Faydasını göreceksiniz.

let it die...

Kelimeler anlatamaz oldu bu aralar beni.Hiç bu kadar yetersiz olmamışlardı.Her zaman yanımda beni anlatan dostlarım olmuşlardı ama bu aralar onlar da bana sırtlarını döndüler.Düşünüyorum düşünüyorum bulamıyorum anlatacak birşeyler.Cümleye dökemiyorum istediklerimi.Aynadaki yansımada bir farklılık görüyorum ama çözemiyorum.Eksik birşeyler var biliyorum ama yüzleşmek istemiyorum.Düşündükçe yoruluyorum.Sonunda bırakıyorum, diğerleri gibi oluyorum.Yalnızlığımla başbaşa kalıyorum.Yalnızlığımla ve arka fondaki vazgeçemediğim müziğimle, hayallerimle...

8/4/09

arıyordum ya buldum sonunda!!:)

Tamamen gelip geçen bir moddan bahsediyorum.Siz de benim gibi bir dakikası diğerine uymayan bir insansanız demek istediğimi anlamışsınızdır.Bu akşam tam olarak istediğimi bulmuş gibi hissediyorum hani en son kendimi kaybetmiştim ya:).Çıktığım küçük tatilin de etkisi var gibi geliyor.Sonunda yalnızım, odamdayım.Kulağımda en sevdiğim müziklerim, penceremden giren temiz havayı çekiyorum içime.Yerde okunmayı bekleyen dergilerim, diğer bir yanımda izlemeyi dört gözle beklediğim 1-2 film, kocaman bir bardak suyum.Bu moddan çıkmamak dileğiyle diyerek başlıyorum bu ilham gelen akşamda yazıma.
Etrafımda son derece moral bozucu şeyler yaşanıyor ama nedendir bilinmez (belki daha demin yediğim dondurmanın etkisidir) ben bunların yanında kendimi yine BEN gibi hissediyorum.Özlediğim, olmak istediğim BEN.Uzun zamandır raflarda sakladığım, yeri gelince ortaya çıkardığım yeri gelince de dolapların en tozlu köşelerine sakladığım BEN.Baktığım her yerde AŞK görüyorum.60 yılını beraber geçirmiş bir çiftin birbirine aşkı, hiç ummadıkları bir yerde ve zamanda bir araya gelen arkadaşlarımın aşkı, bir Mr.Big Carrie aşkı, bir adamın zor zamanında eşine gösterdiği anlayış ve hoşgörü...Aşktan ziyade sevgi gördüğüm şey belki de.Arkadaşlarımın çok şaşıracağı cümleler bunlar.Benden duymaya kimsenin alışkın olmayacağı şeyler.Ben bile eski yazılarımı okuduktan sonra diyorum ki bunlar ne?!
Hayata nasıl bakıyorum diye düşündüm sıradan bir "sex and the city" bölümü izledikten sonra.Hala bilmiyorum ama bilmek için de uğraştığım söylenemez.Olumlu olduğumu söylemek mümkün her ne kadar önceki yazılarımı okuyanlar inanmayacak olsa da.Diyorum ya bu bi mod her zaman dondurma yesem diyorum şimdi:)Aklımda o kadar çok düşünce var ki hangi sıraya koysam da cümlelere döksem bilemiyorum.Bilemediğim için de düşünmeye devam ediyorum.:P

7/31/09

Army of Lovers - Obsession :)

-Obsession-
I could wait night and day
Sigh your name when I pray
In my heart night and day
til you come my way
I could wait night and day
Be the sky blue or grey
In my heart night and day
For your love to stay
-Obsession-
You got that magic in your eyes
Shining wherever you go
To a lovers paradise
Trust every sigh when Im so
Close to where my heart belongs
Like in heaven
I cant help falling into a trance
Losing my senses I know
Youre my hero in advance
Trust every sigh when Im so
Close to where my heart belongs
Like in heaven
-Obsession-
There aint no promises
Aint no commitments
But how cruel can love be
How cruel to a broken heart like mine
There aint no right
There aint no wrong
But as long as hope survives
Ill stay alive

7/6/09

kendimi kaybettim.gören var mı?:P

Özlüyorum eski zamanları.Tebessümle hatırladığım deli dolu geçirdiğim zamanları.Mutlak mutluluğa eriştiğim zamanları.Kabul etmek istemiyorum.Kendimi özlüyorum.Sanki tamamen başka bir insan oldum.İçimdeki o hissi kaybettim gibi geliyor şu günlerde.Kendim gibi davrandığım zamanlarda hissettiğim o şey yok oldu sanki.Acı tatlı kalbimin daha hızlı çarpmasını sağlayan şey yok sanki.
Özgürlüğüm, içtenliğim nereye gitti merak ediyorum.Başkalarının isteklerine göre yaşadığımı hissediyorum her ne kadar istediğimi yapsam da; dedim ya içimde o his yok diye; ya da bana öyle geliyor.Kendimi toparlamam lazım diyorum ama kendime gelemiyorum bir türlü.Ne yazmak geliyor içimden, ne de birine anlatmak.Kendimi zorluyorum, yazmaya çalışıyorum ne hissettiklerimi anlayabileyim diye, olmuyor yine de.
Yaptığım planlar nereye gitti,onları gerçekleştirmek için içimde olan azim nereye saklandı merak ediyorum.Kendime hedefler koyuyorum ama onları gerçek kılmak için içimde bir enerji yok biliyorum.Sebepsiz yere yoruluyorum, uzanıyorum.Bunaldığımı ya da sıkıldığımı hissetmiyorum ama bana BEN olduğumu hatırlatacak şeyler benden uzaklaşmış gibi hissediyorum.Belki kendini bulma süreci için geç bir zaman ama kendimi tekrar BEN gibi hissetmek istediğimi biliyorum.Uzaklaşıyorum kendimden.Bu ruh halinden kurtulmam lazım...

6/24/09

Hayat ne kadar kısa bir kez daha anladım bunu bir gün önce.Her şey birbirine bağlı sanki.Her saniye çok değerli ve gelecekte yaşayacaklarımızı an be an değiştiriyor, belirliyor.Ne sevdiklerim, ne hayallerim geldi aklıma çarpmadan önce.Sadece bekledim.Sanki biliyordum kaza yapacağımızı.Öylece kalakaldım yerimde.


Yapacak çok şeyim olduğunu düşündüm sonradan.Aklım almadı ölüme ne kadar yaklaştığımı.Belki abartıyor diyeceksiniz ama benim için büyük birşeydi bu.Belki hala etkisinde olduğum için öyle diyorum ama farklı bakmaya başladım bir sürü şeye.Sadece ben değil etrafımdakiler de farkında bendeki değişimlerden.

Beni fazla etkilemesine izin vermeyeceğim bir olayı kafamda büyüttükçe büyüttüm.Pek çok olayda aklımda bu düşüncelerle yaklaştım insanlara.Anlamsız bir depresyon içine girdim istemeden olsa da.Yapmam gerekenleri, düşünmem gereken şeyleri erteledim.Kendime gelmem lazım...

5/30/09

happy bday to me!

Sinirliyim nedenini bilmiyorum.Bir yaş daha yaşlanmama rağmen aynı durumda olmama mı sinirim, hiç ilerleyememiş olmama mı öfkem bilmiyorum.Geçen yazıda da söylemiştim nedendir bilinmez hatırlayamıyorum yaşadığım bir çok şeyi.O kadar kötü bir yıl mıydı da hafızam bunları hatırlamayı reddetti bilmiyorum.Aklıma ne iyi ne kötü hiçbirşey gelmiyor işin gerçeği.

Peki neden sinirliyim, neden mutlu değilim geçirdiğim yıldan.Beklentilerim mi beni bu yola sürükledi bilmiyorum.Yeni bir yaş yeni kararlar saçmalıklarına giresim hiç gelmiyor doğrusu düşündükçe.Belirsizliklerin artacağı, kafamdaki sıkıntıların artacağı bir yaşıma giriyor gibi hissediyorum.Belki en güzel yaşım olacak kim bilir??

Şanslıyım biliyorum ama aynı zamanda sinirliyim...

yine yine...



Yine çelişiyorum kendimle.İsteklerim o kadar uzak geliyor ki zaman zaman saçmalıyorum diyorum kendime.İsteklerim hayallere bırakıyor yerini.O kadar zor mu diyorum ama cevap veremiyorum.Bazı şeyler insanın elinde olmuyor.Keşke demekten başka birşey kalmıyor geriye.Zaman geçmiş oluyor çünkü.Yapabileceklerimiz, yapamadığımız şeyler olarak kazınıyor hafızamızda.Geçtiğimiz yılda neler değişti diye düşünüyorum ama hatırlayamıyorum neler olduğunu, cevap veremiyorum kendime.Hep yerimde saymışım demekten korkuyorum.Yine de bıkmadan, usanmadan soruyorum soruları kendime.Neler yaşadın, neler hissettin diye ama yine cevap bulamıyorum; hatırlayamıyorum çünkü.Biraz daha zorluyorum kendimi ama faydası olmuyor.Sonunda bırakıyorum düşünmeyi.Sadece oturuyorum.
Yazmaya çalışıyorum ama bulamıyorum kelimeleri.Cümleler parmaklarımdan döküldükçe anlamlarını yitiriyor sanki.

5/16/09

Bıkkın sıkkın

"Yarın, dünden birşeyler öğrendiğimizi umar."Acaba gerçekten öğreniyor muyuz? John Wayne'in geçen günlerde rastladığım bu sözü düşünmeye teşvik etti beni; acaba hatalarımdan ders çıkarmayı başarabildim mi yoksa onca zaman yerimde mi saydım? İşin gerçeği gerçekten bilmiyorum. Bazen yerimde saymışım gibi geliyor bazen de çok yol katetmişim gibi. İnsan bıkkın olduğu zamanlar aklına geliyor hataları, yapmaması gereken şeyler.Olur olmaz şeyler moralini bozduğunda hatırlama gereği duyuyor geçmişteki salaklıklarını.
Ayağa kalkmalıyım artık, ertelediklerimi yapmanın vakti geldi.Hayatımı uzaktan izlemek ve olanlara bakmak yerine onu yönlendirmeli daha önemlisi "yaşamalıyım".Artık düşünmek istemiyorum.Çelişkilere yer vermek istemiyorum.Sorgulamak istemiyorum.Yorgunum.daha başlamadım bile ama yorgunum işte.

5/5/09

Apocalyptica-I don't Care

I try to make it through my life, in my way, there's you
I try to make it through these lies, and that's all I do
Just don't deny it,
Don't try to fight this ,
and deal with it and that's just part of it,
If you were dead or still alive
I don't care, I don't care
Just go and leave this all behind
Cause i swear (i swear),i don't care
I try to make you see my side
Always trying to stay in line
But your eyes see right through
That's all they do I'm getting buried in this place
I got no room your in my face don't say anything just go away
If you were dead or still alive
I don't care, I don't care
Just go and leave this all behind
Cause i swear (iswear) i don't care. At all...

5/4/09

Who cares?..well i don't!!

Şans eseri yaşıyorum. Bunu geçen gün yaşadıklarımdan sonra daha iyi anladım.Şu anda bunları yazamıyor olucaktım eğer şans yüzümüze gülmemiş olsaydı.Bitmek bilmeyen isteklerimin birçoğunu yerine getirecek durumum olmayacaktı ve benim bunları yaşadığım anlarda ailemden kimse benim neler yaşadığımı bilemeyecekti.Yaşananlar beni fazlaca düşünmeye ve fazlaca içmeye sevk etti diyebilirim; ki o konuyu hiç açmayı düşünmüyorum:)
İlk defa bu kadar derin bir şekilde düşünmeye başladım bu konuyu..İnsanların bizim hakkımızda düşündüklerini neden bu kadar önemsiyoruz?Neden hayatımızda pek de önemi olmayan komşumuzun ya da okulda hergün gördüğümüz ama çok da konuşmadığımız bir arkadaşımızın bizim hakkımızda kötü düşünmesinden bu kadar korkuyoruz?Bazı hareketlerimizi ona göre sınırlıyoruz?Bir şekilde rol yapmaya itiliyoruz ister istemez.
Önyargılara bağlı, yeni şeylere kapalı ve insanlara etiketler yapıştırmaktan hoşlanan bir toplum olarak biz her zaman olduğumuzun dışında görünme isteği içindeyiz ne yazık ki.Kendimizi bir şekilde saklama, içimizde her ne varsa bunu kendi içimizde yaşamanın daha iyi olacağı düşüncesiyle seyrediyor davranışlarımız.Daha iyi daha "normal" olmalıymışız yoksa kabul edilmezmişiz gibi.Dünyada bu kadar farklı insan varken ve bununla beraber bunların hepsinin farklı düşünceleri varken herkesin ortak bir paydada birleşmesi nasıl mümkün olabilir ki?Herkesin benzer müzik zevklerine ya da yaşam tarzına ya da en basitinden benzer giyim tarzına sahip olması nasıl mümkün olabilir ki?Bu şekilde ifade edildiğinde kimse kendinin öyle olduğunu düşünmek istemez tabi ama aslında hepimiz farklıyız ve bunu bir şekilde içimizde yaşıyoruz.
Bazı insanlar diğerlerini yargılamaktan hiç geri kalmıyorlar, bir saniye bile düşünmüyorlar ağızlarından çıkan sözlerin aslında ne anlama geldiğini.Yeniliklere kapalı küçük beyinlerinde kendilerince bir eleme yapıyorlar, belli bir etiketi yapıştırıyorlar karşılarındakine ve onu yargılamaktan geri kalmıyorlar.
Diğerlerinin yaptıkları bizi neden bu kadar ilgilendiriyor anlamıyorum."Herkes nasıl mutlu olacaksa öyle yaşasın kardeşim siz ne karışıyorsunuz" diyesim geliyor zaman zaman.Hayat bu kadar kısayken, hepimiz şans eseri yaşıyorken bunu kendini sınırlayarak yaşamanın bir anlamı olmadığı kanısındayım.Allah hepimizi önyargılı insanlardan korusun.

3/24/09

~Linkin Park-Qwerty~

I didn't think that I had a debt to pay '
Til they came to take what I had left away
You said you wouldn't put me to the test today
But I remember you saying that yesterday
There was a time when your mind wasn't out of control
Every memory and confession born out of your soul
Like a pill you couldn't swallow so it swallowed you whole
Another lie hard to follow, it followed you home
And like that Broken down
A victim of your plight
Fire so out of control Every memory and confession born out of your soul
And like that Broken down
A victim of you lies
You hide behind Lies
You don't know Why
You crossed the line
Wrapped up inside your Lies
You hide behind Lies
You're lost inside that cold disguise
Behind your lies
I don't know what I thought I might say
Seems like we never would talk the right way
Every other minute I fought for my place
And drop what I made thought you might say
so I'm guessing that you probably know
When your inside's hollow and you want to be cold
Like a pill hard to swallow so it swallowed you whole
Another lie hard to follow, it followed you home
And like that Broken down
A victim of your lies
You're faking, you're mistaken
If you think that you could climb out of this hole
Forsaken, what would take me?
Analyzing by the power of your soul
Broken down, a victim of your Faking, your mistaken
If you think that you could climb out of this hole Broken down, a victim of your lies

farklılaşmak...


Farklı duygular içindeyim.Ne isteyip ne istemediğim konusunu geçtim zaten, ben de dahil kimse bilmiyor cevabını.Üzgün değilim, mutlu değilim sadece öyle "düşünüyorum".Hayallerde yaşıyorum ve bununla mutlu oluyorum.Gerçeklerle ya da şu an ilgilenmem gereken şeylerle ilgilenmek yerine "düşünüyorum".

Hep daha fazlasını ister ya insan onu tadıyorum belki de.Daha fazlasını istiyorum ya da daha basiti direk hayal ediyorum.Anlamsız cümleler içinde kayboluyorum.Nedenini bilmiyorum, kendimi ifade edemez oluyorum.Bağımsızlığın rahatlığıyla kanatlanıp uçarken tamamen farklı şeyleri hayal ediyorum.

Kendinde olmayanı ister ya insan ;olmayanı istiyorum.Daha yeni aklım başıma geldi demişken nerden çıktı bunlar diye düşünüyorum.Nerden alışkanlıklarımın esiri oldum yine.Neden sorguluyorum?

Hayal eder ya insan; daha güzelini daha iyisini.Ben hayallerde kayboluyorum.Düşünüyorum planıyorum ama elimdeki en önemli şeyin ,zamanımın, hiç değerini bilmiyor gibi davranıp saçmalıyorum. Belki daha erken hayallerden umudu kesmek için ama ben onlarla yaşıyorum zaman zaman.

Sever ya insan içinden geldiği gibi; sevemiyorum ben işte öyle.İçimden gelmiyor.Farklı şeyleri farklı zamanlarda öğretiyor zaman insana.Sonunda bir bakıyorsun nerde eski sen nerde şimdiki.Farklı düşünmeye başlamışsın farklı şeylere dikkat etmeye başlamışsın kısaca"farklı" biri olmuşsun.

3/20/09

end of an era..beginning of another...

yeni bir sayfa...ne kadar uzun sürer ya da ne kadar süre böyle hissederim bilmiyorum ama uzun zaman sonra memnunum hayatımdan.dengesizliklerimle ne zaman bunu bozacağm bilmiyorum ama şimdilik herşey farklı geliyor bana.bilmiyorum neden ama bazı şeyleri kafama takmak yerine, sorgulamak yerine ya da boşu boşuna kendimi üzmek yerine akışına bırakıyorum herşeyi.nasıl mutlu oluyorsam onu yapıyorum.uzun zamandır şikayetçi olduğum, düşündükçe içimi parçalayan şeyler sanki artık eskisi kadar canımı acıtmıyorlar.hatalarımı, hayal kırıklıklarımı, üzüntülerimi kabul edip sevmeye başladım sanırım.farklı bir duygu...pişmanlık olmadan; ya da hayallerle yaşayıp kaybomadan.hayatımda değişen tek birşey bile olmamasına rağmen ben farklıyım.sanki huzur bulmuş gibi...sadece merak ediyorum...

3/17/09

hadi bakalıııımmmm...başlıyoruz yine=)

Zaman çok şey öğretiyor insana.Kimin samimi olup kimin olmadığını çok iyi anlayabiliyorum. İnsanları sürekli yargılamak, hayatlarında olan bitenleri bir dizi izler gibi gözlemlemek, onların kararlarını ciddiye almamak yerine önce biraz düşünmek gerekmez mi?Ağzımızdan çıkıcak o iki çift lafı önceden düşünsek daha iyi olmaz mı?

Zaman zaman sinirlerime hakim olamadığımı hissediyorum.İnsanları kıracağımdan susuyorum ya da başka şeyler düşünüyorum o an.Gözlerimi kapatıyorum ya da avcumu sıkıyorum ya da kafamdan geçirdiğim düşüncelerimi dinliyorum.Bazıları çok tutarsız artık, ne hareketleri birbirini tutuyor ne söyledikleri, ne tavırları.Güvenmiyorum işte.Öğrendiğim en önemli ve acı şey buydu sanırım..Hiçbirine kendimi ,gerçek"ben" i göstermek istemiyorum.Onlarla paylaşmak istemiyorum bazı şeyleri.Onlar dışarıdan gördüklerini "ben" sansınlar.Beni öyle bilsinler istiyorum.

Yine aynı şeyleri yaşatacaklar bana biliyorum.Yine sinirlenen kendini hırpalayan ben olacağım ve sonuç yine aynı olacak.Üstü kapanacak ve hiç yaşanmamış gibi bir süre sonra kimse hatırlamayacak bile.

Herkesin önem verdiği, üstünde çok düşündüğü bir konu vardır kafasında.Karşısına onu yargılayan, isteklerini ciddiye almayı bırakın dinlemeyen insanlar geldiği zaman üzülmeyi geçtim sinirleniyor insan.Eskiden yaşananlar tazeleniyor zihinlerde ve daha zorlaşıyor sanki.Alışıyorsun en kötü tarafı.Biraz hassas olun be kardeşim.Biraz ya...

3/16/09

just another way to express it...

i'm walkin home.the weather, it's freezing but i don't feel it.i feel the snow in my face but i don't feel the cold like there's something missing inside of me.the only thing i can feel is the headache which is killin me.my thoughts are racing in my head.my heart is just tired.i've been walkin the same street for thousands of times and each time i felt different.each time i was thinkin about something different.now i'm beginning to realize what's really happening to me.

i'm on the edge and i'm about to fall.i realized i'm back!.i'm just the way i used to be.i guess i don't know how to deal with "things".things like happiness or sadness or clearly madness.i stop talkin and start thinkin like it's gonna help.although i hate obsessive people i'm becoming one of them time to time, by questioning and asking why.

i just want something new in my life, something that will inspire me.sometimes being alone, sometimes workin my ass off, sometimes doing stuff that i like with the people that i enjoy being with..with my hopes and dreams.

everything i say to myself is just bullshit!"everyday is a new day, a new life" bla bla bla...where are my dreams?what do i want?what do i need?of course i have no idea! =)

3/9/09

The cupid has flown the co-op or not!!

Aklım almıyor bazen yaşadıklarımı ve öğrendiklerimi.Anlıyorum ki ben daha kendimi çözememişim nerde kaldı başkalarını çözmek.Kötü şeyler yaşadığımdan ya da çok üzgün olduğumdan değil bu yazdıklarım sadece şaşkınlığımdan.Kendime şaşırıyorum.


Kabullenmek istemiyorum bazı şeyleri.Yazdıklarımı okuyorum.Hiç değişmemişim yine aynı şeyleri düşünüyorum, aynı şeyleri hissediyorum ama bitmek tükenmek bilmeyen sabrımın sonuna yaklaştığımı hissediyorum.Düşünmek istemiyorum hayatımda vermek zorunda olduğum kararları.Hissizleşiyorum, uzaklaşıyorum.Şu anki ruh halimden uzaklaşıyorum ve derinlerde eski BEN oluyorum.Aslında uzun zamandır üstünü başka şeylerle kapattığım BEN.Alışkın olduğum, başa çıkmayı yıllardır düşe kalka öğrendiğim o BEN oluyorum yine.Gözlerini gözlerimde görmek o kadar uzak geliyor ki artık sanki bir hayalmişsin gibi.Vereceğim kararlardan korkuyorum.Biliyorum yanlış olacak belki ama yine seni seçiyorum.


Sanırım sadece hayal kurmak bana göre olan.Ya da şimdilik.O kadar özdeşleştirmişim ki zor geliyor.

3/7/09

ne istemiorm ki..getirin hepsini önüme!

Ne istediğini bilememek nasıl bir duygudur ya?Bazen bunun hafifliğiyle uçtuğunu hissedersin, ertelersin hayatındaki şeyleri bazen de ne istediğini bilememenin verdiği endişeyle denersin herşeyi, uğraşırsın istediğinin ne olduğunu bulmak için.İşte son birkeç gündür kafamı kurcalayanlar bunlardan ibaret.Plan yapmak,istediğin şeyler için elinden geleni yapmak uzak geliyor şu anda..Ne istediğini sorgulayınca insan başladığı noktaya geri dönüyor çünkü."Dur bi dakka ya ben bunu istio muyum gerçekten?" diye sorduğunda farklı oluyor biçok şey...düşünmek ve bulmak lazım.

3/3/09

I'm FOCUSING! that's what i do!

İnsan alışıyor bazılarının yokluğuna.Bir süre sonra aramıyor yanında.Arkadaşlıkta da aşkta da neler yaşanırsa yaşansın alışılıyor herşeye.Belki acı veriyor, kafandan atması zor oluyor ama sonunda insan bir süre sonra "ondan önce de yaşıyordum, ondan önce de gülüyordum yine yaparım aynısını "diyor.İyi mi kötü mü bilmiyorum. (kırgınlıklarım)
Hani sorarlar ya doğaüstü bir gücünüz olsa ne olmasını isterdiniz diye.Bana en mantıklı cevap "zamanın kontrolünü elinde tutabilmek" gibi gelir.Zamanı durdurabilmek, bunaldığında herşeyi durdurmak ve nefes almak,ya da söyleyemediklerini söyleyebilmek...Birçoğumuz görünmez olmak isteriz.Diğer insanların hakkımızda gerçek düşüncelerini duyabilmek isteriz.İster miydim diye düşünüyorum; istemezdim gerçekten.Çok merak ederdim ama bilmek istemezdim.Başka insanların da benim düşüncelerimi bilmelerini istemezdim. (isteklerim,hayallerim)
Hepimiz zaman zaman birşeyler için istek duyuyoruz.Kimimiz daha başarılı olmayı, kimimiz kalbimizden geçen birinin elini tutabilmeyi, kimimizse sadece huzurlu olabilmeyi. Çevremdeki bir çok insanın gözlerinin içindeki ışığı istiyorum ben.Umutla bakan, sevgi dolu, mutluluktan çığlık atmamak için kendini zor tutan o gözlerindeki ışığı istiyorum ben. (aşkım)
Hiçbirimiz yarın ya da sonraki gün ne olacağını bilmiyoruz.Her geçen gün bizi farklı yollarla şaşırtırken, yarının ne olacağını bilmezken, belirsizlik içinde kaybolmayı seçtim ben belki de.Ne istediğimi ne istemediğimi ne yapacağımı bilemiyor gibi...bir plan yapmalıyım, düzene koymalıyım, belirsizliklere bir son vermeliyim derken daha derinleşiyor bazı mevzular, daha fazla kafamı meşgul ediyor. (yarınımın belirsizliği)
Her ne olursa olsun destek olacak insanlara ,gerçek dostlarına bakıp paylaşmak istiyor insan yaşadıklarını.Onların anlamasını bekliyor yaşadıklarını; kimi zaman yalnızlığa ihtiyacın olduğunu, kimi zaman somurtmaya kimi zaman kafanı dağıtmaya ihtiyacın olduğunu, kimi zaman sebepsizce gülmeye kimi zaman içmeye ihtiyacın olduğunu.(arkadaşlarım)
Hepimizi birbirimize kırılıyoruz ya da alınıyoruz; hem de bunu durmadan yapıyoruz.O kadar çok yapıyoruz ki artık bunu sanki normal bir hareketmiş gibi algılayıp unutuveriyoruz bir anda.Çok şey yaşıyoruz beraber.Üzülüyoruz, karnımız ağrıyana kadar gülüyoruz.Yarının belirsizliğinde, "yüzünü güneşe dönen gölge görmezmiş" modunda olabilmeyi umarak hayallerimizle mutluluğa ulaşmak için çabalıyoruz.Ben bunların yanındaki yerimi bulabilmiş değilim.Bunun yerine ben insanları kendimden uzaklaştırıyormuşum.Keşke beni anlayabilseydin arkadaşım.Ben sadece istediklerime odaklanıyorum.Plan yapmıyorum,düzene koymuyorum ya da sonuca bağlamıyorum şu an belki ama odaklanıyorum ve dikkatimin dağılmasını istemiyorum.=) bazılarının beni anladığını biliyorum;)

2/28/09

3 Days Grace - Over and Over

I feel it everyday it's all the same
It brings me down but
I'm the one to blame
I've tried everything to get away
So here I go again
Chasing you down again
Why do I do this?
Over and over, over and over
I fall for you
Over and over, over and over
I try not to
It feels like everyday stays the same
It's dragging me down and I can't pull away
So here I go again
Chasing you down again
Why do I do this?
Over and over, over and over
I fall for you
Over and over, over and over
I try not to
Over and over, over and over
You make me fall for you
Over and over, over and over
You don't even try to
So many thoughts that I can't get out of my head
I try to live without you, every time I do I feel dead
I know what's best for me
But I want you instead
I'll keep on wasting all my time

http://fizy.org

Yeni keşfettiğim bir siteden bahsetmek istiyorum."http://fizy.org"."müzik dinlemenin en hızlı ve kolay yolu" sloganıyla hizmet sunan site aynı zamanda video gösterim seçenekleriyle de gözde bir site halline gelmiş bana sorarsanız.İstediğiniz şarkıları anında dinleme şansına sahip olduğunuz site benim son zamanlardaki favorim.Ablamın önerisiyle öğrendiğim ve kulllanmaya başladığım site sayesinde şarkı indirmek yerine istediğim şarkıları anında , virüs kaygısı yaşamadan kaliteli bir şekilde dinleyebiliyorum. Uluslararası bir site olarak gelişmekte olan sitenin farklı dil seçenekleri de ayrıca çok hoş.Büyük site olucak bu ,çook büyük=)

2/23/09

81st Annual Academy Awards-Oscar Night !!

Sonunda Oscar'lar sahiplerini buldu.Bu yıla 8 Oscar ödülüyle "SLUMDOG MILLIONAIRE" damgasını vurdu.Ben de filmi tekrar izlemeye karar verdim.Sizde de oluyor mu bilmiyorum ama bir filmi her izleyişimde farklı şeylere dikkat ediyorum ve konu Slumdog Millionaire olunca ne kadar izlersem izleyeyim beni yine etkilemeyi başardı.10 dalda aday olan film içinde "Best Picture" ın da bulunduğu 8 Oscar'la oldukça başarılı olduğunu kanıtladı.Açıkça söylemek gerekirse 8 Oscar'lık bir film miydi bilmiyorum ama izlemiş olduğum için mutluyum.
En iyi erkek oyuncu ödülünü "MILK" filmiyle Sean Penn aldı.En iyi kadın oyuncu ödülünü de "READER" daki performansıyla Kate Winslet aldı."THE WRESTLER" filmiyle en iyi erkek oyuncu ödülünü Mickey Rourke'ın alacağı tahmin ediliyordu yanılmıyorsam.Bu üç filmi de izlemediğim için çok bir yorum yapamayacağım (en kısa zamanda izleyip yorumlarımdan mahrum bırakmayacağım:P)ama Meryl Streep'in "DOUBT" filmiyle Oscar'ı alacağını düşünenler ki buna kendisi de dahil baya hayal kırıklığına uğramış olmalılar.Hayırlı olsun!:P
Film müzikleri konusunda "Sound Editing" dışında tüm ödülleri yine "Slumdog Millioniare" kazandı.Filmi etkileyici yapan özelliklerden biri olarak bunu "Slumdog Millioniare" de gayet açık bir şekilde gözlemleyebiliyorsunuz.Bizdeki "Kim 500 Milyar ister?" in müzikleri bile film sırasında farklı geliyor kulağınıza.Bu bahsettiğim "Sound Editing" ödülünü de "THE DARK KNIGHT" aldı bu da bir ek bilgi=)
Yardımcı kadın oyuncu ödülünü filmdeki performansını çok beğendiğim Penelope Cruz aldı "VICKY CHRISTINA BARCELONA" filmiyle.Yardımcı erkek oyuncu ödülünü de "DARK KNIGHT" filmindeki oyunculuğuyla Heath Ledger aldı.
Genel olarak "SLUMDOG MILLIONAIRE" in bu kadar başarılı olmasını beklemiyordum ama sanırım benim atladığım şeyler var filmde."THE CURIOUS CASE OF BENJAMIN BUTTON" filmi bana göre 13 dalda adaylığıyla daha iyi bir yere gelebilirdi ama aldığı 3 ödülle baya bir hayal kırıklığı oldu oyuncular için.Brad Pitt ve "CHANGELING" filmindeki unutulmaz(!) performansıyla Angelina Jolie'nin Oscar'ı alamayacağını tahmin etmiştim ama gerisi hakkında çok bir fikrim olduğunu söyleyemem.Şöyle sıralarsak AND THE OSCAR WENT TO...
BEST PICTURE--->SLUMDOG MILLIONAIRE
ACTOR IN A LEADING ROLE---> SEAN PENN (MILK)
ACTRESS IN A LEADING ROLE---> KATE WINSLET (THE READER)
DIRECTING--->SLUMDOG MILLIONAIRE
MUSIC (SONG)--->SLUMDOG MILLIONAIRE
MUSIC(SCORE)--->SLUMDOG MILLIONAIRE
FILM EDITING--->SLUMDOG MILLIONAIRE
SOUND MIXING--->SLUMDOG MILLIONAIRE
SOUND EDITING--->THE DARK KNIGHT
VISUAL EFFECTS--->THE CURIOUS CASE OF BENJAMIN BUTTON
ACTOR IN A SUPPORTING ROLE---> HEATH LEDGER (THE DARK KNIGHT)
CINEMATOGRAPHY---> SLUMDOG MILLIONAIRE
MAKE UP--->THE CURIOUS CASE OF BENJAMIN BUTTON
COSTUME DESIGN--->THE DUCHESS
ART DIRECTION--->THE CURIOUS CASE OF BENJAMIN BUTTON
ANIMATED FEATURE FILM--->WALL-E
WRITING(ADAPTED SCREENPLAY)--->SLUMDOG MILLIONAIRE
WRITING(ORIGINAL SCREENPLAY)--->MILK
ACTRESS IN A SUPPORTING ROLE--->PENELOPE CRUZ

2/16/09

Özlem...

Birini özlemek kadar insanın içini acıtan başka birşey yoktur heralde. Özlemek ve asla kavuşamamak. Bunu gördüm babamın gözlerinde birkaç gün önce. Boynunu hafifçe yana eğmiş masaya bakıyordu. Annesini ve babasını düşünüyordu, çocukluğunu...ya da babasının çok hasta olduğu o son dönemler aklına geliyordu.Resimlerindeki küçük çocuk olmuştu ve karşımda duruyordu. Kimseyi umursamıyordu o zaman. Üzüntüsünü acısını içinde yaşıyordu ama ilginç bir şekilde onu anladığımı biliyordum. Ev çok kalabalıktı. Herkesin başında örtüler, etrafta dualar dışında ses çıkmıyor... Babam hiçbirinin varlığından haberdar değildi sanki. Okunan dualarla huzur buluyordu, kendini tutuyordu ağlamamak için. İğneleyici sözleriyle zaman zaman bizi eğitmeye çalışan, bizi bir o kadar da güldüren ama en önemlisi bizi çok seven babamız kanadı kırık duruyordu, bakıyordu masaya, düşünüyordu, özlüyordu.Onu izledim. Onu bu halde görmenin beni bu kadar üzebileceğini düşünmemiştim.Sanki dayanacak hiçbirşeyim kalmamıştı bir anda.Kendimi çok yalnız hissettim ve babamın benim için ne kadar değerli olduğunu anladım bir kez daha. Başıma gelmemesi için dua ettim, ben olsam nasıl başa çıkardım düşünmek istemedim.Tam 1 yıl oldu dedemi kaybedeli.Nasıl geçti bu yıl bilmiyorum.Hiçbirimiz farkedemedik nasıl geçtiğini.Yine aynı günleri hatırladık, birbirimize sarıldık.
Babamı kenara çektim."Bir isteğin var mı baba?" dedim.Herşeyin onun istediği gibi olmasını istedim.Kendimi yerine koydum istemesem de.Herşey kafasında planladığı gibi olmalıydı."Teşekkür ederim kızım saol." dedi.Gözleri dolmuştu , daha fazla bakamadım yüzüne.Ağlamaya başlardım yoksa biliyorum.O da bakamadı ama anlamıştık birbirimizi.İnsanın hayatını kökten değiştirebilecek bir şey gibi geliyor bir yakınını kaybetmek.Dualarım hayatımın bu kökten değişimi yaşamaması üstüne.
Mehmet ÇELEBİ (13.02.2008)

the song that i was talkin' about...;)

Closest Thing to Crazy- Katie Melua
How can I think I'm standing strong,
Yet feel the air beneath my feet?
How can happiness feel so wrong?
How can misery feel so sweet?
How can you let me watch you sleep,
Then break my dreams the way you do?
How can I have got in so deep?
Why did I fall in love with you?
CHORUS:
This is the closest thing to crazy I have ever been
Feeling twenty-two, acting seventeen,
This is the nearest thing to crazy I have ever known,
I was never crazy on my own…
And now I know that there's a link between the two,
Being close to craziness and being close to you.
How can you make me fall apart
Then break my fall with loving lies?
It's so easy to break a heart;
It's so easy to close your eyes.
How can you treat me like a child
Yet like a child I yearn for you?
How can anyone feel so wild?
How can anyone feel so blue?
CHORUS...
and being close to you...
and being close to you...

2/15/09

and the Oscar goes to...(part 5)


Bugün Meryl Streep, Philip Seymour Hoffman ve Amy Adams'ın başrollerini paylaştığı "DOUBT" filmini izlemiş bulunuyorum.196o'lı yıllarda Bronx’taki St. Nicholas kilisesi'nde geçen hikaye kısaca şöyle... Rahip Flynn (Philip Seymour Hoffman), korkunun ve disiplinin gücüne inanan Rahibe Aloysius Beauvier’in (Meryl Streep) savunduğu katı gelenekleri yıkmak için çaba göstermektedir.Okula ilk kez siyah bir öğrencinin kabul edilmesiyle gelişen olaylar, Rahibe Aloysius 'un Peder Flynn'le ilgili şüpheleri ve Peder Flynn'i okuldan attırmak için yaptıklarını konu alan film tam bir dram.Durgun gidişatıyla zaman zaman insanı aptala çevirse de oyuncular açısından oldukça başarılı bir film bana göre.Meryl Streep hayranı olmasam da Philip Seymour Hoffman ve bahsedilen siyah öğrencinin annesini oynayan Viola Davis performanslarıyla Oscar'a aday oldular ve bana söylemek düşmez belki ama hakediyorlar.:)
Çok başarılı bulunan filmi dram sevenler için tavsiye ederim, ama ne yazık ki ben dramatik filmleri pek sevemiyorum.
DOUBT 'ın Oscar'a aday olduğu dallar
Performance by an Actor in a Supporting Role
Performance by an Actress in a Leading Role
Performance by an Actress in a Supporting Role
Performance by an Actress in a Supporting Role
Adapted Screenplay

2/8/09

and another semester...


Okullar açılıyor, hepimiz farklı hayatlarımıza,arkadaşlarımıza,derslerin boğucu ortamına, bazen sorunlarımıza bazen de sonunu getiremediğimiz kahkahalarımıza geri dönüş yapıoruz.Önümüzde yaşanacak ne var hiçbirimiz bilmiyoruz ama hepimizin içinde bir umut.Herşey güzel olacak...

Heyecanlıyım,her yıl olduğu gibi.Sanki daha önce hiç okula gitmemişim gibi.Neler olacak merak ediyorum."Ne olacak okula gidip geleceğiz" diyemiyorum çünkü biliyorum bizde olaysız bir dönem geçmez=)..Hadi bakalım diyorum sadece..Umarım herşey güzel olur.

2/3/09

and the Oscar goes to... (part 4)


Yakın zamanda izlediğim iki filmden daha bahsetmek istiyorum.Yanılmıyorsam geçtiğimiz senenin sonunda vizyonda olan "Trophic Thunder" ve ne zaman vizyona gireceğinden haberim olmayan "Vicky Cristina BARCELONA"...Bu bahsedeceğim iki film de 1 dalda Oscar'a aday.
Öncelikle "Trophic Thunder"dan bahsetmek istiyorum.Aktörlerin büyüleyici görünen yaşamlarına gerçekçi bir bakış açısı getirerek onlarla alay eden bu filmi herkese öneririm. Ben Stiller'ın çok yetenekli olduğu şüphesiz ama Robert Downey Jr.'ı bu filmden sonra ayrıca sevdiğimi de eklemek istiyorum ki bu filmdeki performansıyla Oscar'a aday.Güzel vakit geçirmek için ideal bir film olduğu düşüncesindeyim.

Tugg Speedman: This is insane. Are you really going to abandon this movie? We're supposed to be a unit!
Kirk Lazarus: Suck my unit. HAHAAHHA=)=)


Bir Woody Allen filmi olan "Vicky Cristina Barcelona" filmi için de aynı şeyleri söylemek isterdim. Ne istediğini bilmeyen bir kadının farklı tecrübeler yaşamak için duyduğu heyecanla başlayan daha sonra sıradışı bir aşk hikayesine dönüşen macerasını izlerken ne kadar heyecan ve şaşkınlık içinde olsam da filmin sonu beni (ve muhtemelen izleyen herkesi) çileden çıkardı.Filmin ilginçliği ve sonunun çok havada kalması dışında Penelope Cruz'dan beklemeyeceğim bir performansla karşılaştığımı söylemek isterim.Çok bildiğimden değil de o kadından beklemezdim diyim kısaca=) ve burdaki performansıyla Oscar'a aday oldu.Ama genel olarak baktığınızda tam bir Woody Allen filmi.Sıradışı ilişkiler yaşayan,gerçeklikle hayal arasında birşey.Film boyunca merak ediyorsunuz ve sürekli şaşırıyorsunuz...Düşündükçe o kadar da kötü olmadığını farkediyorsunuz;kötü değil FARKLI...
Film hakkında bilgileri ve yorumları bu siteden bulabilirsiniz.

and the Oscar goes to (part 3)



Bugün büyük umutlarla "Changeling" filmini izlemeye koyuldum.Bir Clint Eastwood filmi olan "Changeling" beni biraz hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim.Gerçek bir hikayeye dayanan senaryosu etkileyiciydi bana göre, özgündü.Angelina Jolie ve John Malkovich sayesinde filmin sonunu getirdim diyebilirm.Belki izlediğim ortamdan dolayı kendimi çok veremedim filme ya da gerçekten o kadar da etkileyici bir film değildi.Birkaç arkadaşımdan çok başarılı bir film olduğu yorumunu almıştım ama tabi zevk meselesi; bir şey diyemem.

2/2/09

just to relax and to be lost in the music...


"Kelimelerle anlatılamayan duygu ve düşüncelerin seslerle anlatılması sanatıdır. Müzik; duygu, düşünce, izlenim ve tasarımları ve başka gerçeklerin de katkısıyla belli durum, olgu ve olayları, belli bir amaç ve yöntemle, belirli bir güzellik anlayışına göre birleştirerek, biçimlendirilmiş seslerle işleyerek anlatan estetik bir bütündür. Herkesin anlayabildiği ve anlayabileceği yegane dildir.müzik dil ve ırk farketmeksizin direk olarak duygulara hitap eden etki eden bir sanat dalıdır..."Bu müziği tanımlamak için yeterli olacaktır sanırım.Sizleri bilmiyorum ama ben ne hissediyorsam onu müzikte de hissetme ihtiyacı hissediyorum.Müzik zevkimi yansıtan şarkılar aynı zamanda içinde olmak istediğim, hayal ettiğim, eskiden yaşadığım ya da yaşamayı düşündüğüm şeylerden birini yansıtmalı içinde. Ben dinlediğimde bana birşeyleri anımsatmalı, beni hüzünlendirmeli , sevindirmeli ya da hatalarımdan aldığım dersleri bana tekrar öğretmeli.Öyle olmalı ki müziğin içinde düşüncelerimle kaybolmalıyım.

Sevdiğimiz bir şarkıyı dinlediğimizde ya da çok sevdiğimiz bir yemeği yediğimizde beynimizin aynı bölgesinin uyarıldığını öğrendiğimden bu yana bunun bir ihtiyaç olduğuna daha da kendimi inandırdım.Gerçekten de hissettiklerimizi düşündüklerimizi en iyi bu şekilde ifade edebilirz bana göre.Son zamanlarda dinlediğim ve beğendiğim bir albümü önermek istiyorum.Önceleri beğenmemiştim ama sonradan sardı baya=)...Özellikle "Closest Thing to Crazy" şarkısı dinlenmeli=)
The Collections of Katie Melua- Katie Melua
Bazen jazz-blues bazen de country soundları içinde barındıran albümüyle ilgilenenlerin hoşuna gideceğini düşünüyorum.

2/1/09

and the Oscar goes to...(part2)


Bugün de daha önce bahsettiğim "Slumdog Millionaire" filmini izlemiş bulunmaktayım. 2008 yapımı film hayatını Mumbai'de geçiren ve hayatında hep zorluklarla karşılaşmış Jamal Malik'in hikayesini orijinal kurgusuyla anlatıyor."Who wants to be a Millionaire?" yarışmasına katılmasıyla hayatının dönüm noktalarında öğrendiklerini, deneyimlerini öğrendiğimiz Jamal'in aşk hikayesi de etkileyici bana göre.Bana önceden çekildiği yer itibariyle ve oyuncularıyla çok çekici bir film gibi gelmesede izlendiğinde insanda merak uyandırıyor."The Curious Case of Benjamin Button" kadar beğenmesem de izlenmeye değer bir film düşüncesindeyim=)
"Slumdog Millionaire" in Oscar'a aday olduğu dallar;

1/31/09

and the Oscar goes to...


Bu aralar kendini filmlere adamış bir insan olarak 22 Şubat 2009 tarihinde 81.si düzenlenecek Oscar ödül törenini araştırmaya koyuldum.Bugün izlediğim ve etkisinden kurtulmayı başaramadığım "The Curious Case of Benjamin Button" 13 dalda Oscar'a aday ve bana göre hepsini de almayı hakediyor:)

1920'lerden F.Scott Fitzgerald'ın romanını filmleştiren DAVID FINCHER'ın yanı sıra BRAD PITT ve CATE BLACHETT'in oyunculukları filmi olağan bir film olmaktan uzaklaştırıyor; etkisi altına alıyor.

"The Curious Case of Benjamin Button" ın Oscar'a aday olduğu dallar;

Bunun yanında DARK KNIGHT, MILK, THE READER ve özellikle SLUMDOG MILLIONAIRE Oscar ödül törenine damgasını vuracak gibi görünüyor ama bir çoğunu izlemediğim için yorum yapmam yanlış olur:).Filmleri izledikçe yorumlarımla sizi aydınlatıcam:P...
"The Curious Case of Benjamin Buton" benden tam puan aldı.KESİNLİKLE tavsiye ederim.

1/26/09

"Happiness is nothing more than good health and a bad memory." =P


"Ohh beee" dediğim bir zaman dilimi...Vücudum, ruhum buna alışmış değil tam olarak ama alışmaya meyilli belli ki.Uzun zamandır beklediğime kavuşmuş gibiyim.Duyduğum özlem dışında kafamı kurcalayan en küçük bir düşünce yok. İçimdeki sıkıntılar ertelenmenin verdiği rahatlık sayesinde hissettirmiyor kendini, çok uzağa gitmişler sanki.

Kendimi müzikte kaybediyorum.İzlediklerimde buluyorum kendimi.Gözlerimi kapatıyorum. Hayal ediyorum.Aynaya bakıyorum; yorgunluklarım yerini huzura bırakmış.Sorgulamaktan yorgun beynim mutluluğa yer açmış.Bütün bunlardan etkilenen bense kendi kendime kalmanın önemini daha iyi anlamış gibiyim.Yalnız olmak.Tek başına olmak.Şizofreniye eğilimi bünyemle sıkıntılar çekmekte olduğum bi dönemden sonra bunun bana çok iyi geldiğini söyleyebilirim. Kendimi müzikte kaybediyorum.Gözlerimi kapatıyorum.Hayal ediyorum.


1/16/09

The secret of happiness is freedom. The secret of freedom is courage. and that's what i call courage! :):)

Hiçbir yerde özgür olamadığımı düşünüyorum.Belki de bu sadece benim için geçerli değildir, bilmiyorum.Yaptıklarımı söylediklerimi çoğu zaman içimden geldikleri için söylemiyorum, rol yapmak zorunda bırakılıyorum zaman zaman. Şikayet etmek, yakınmak en kolayı belki de ama bunu yapacak güç bulamıyorum kendimde.Unutuyormuş ya da kafama takmıyormuş gbi yapıp "rol yapıyorum" bazen.

Sanki bir fanusun içindeyim ve zamanla oksijen seviyesi azalıyor.Yaşamımı tehdit ediyor.Ne kadar çok konuşursan, ne kadar çok enerjini harcarsan o kadar çok oksijen e ihtiyaç duyarsın ve bu kapalı alanda konuşmasan iyi edersin diyormuş gibi beni boğuyor bu durum.Dalga geçiyor sanki birileri benimle.Kulağımda her zaman ki"Ben sana söylemiştim." sesleri.
Hayatta insanların başına her an her şey gelebilir bu bilinen birşeydir. Elimizdeki sınırlı vakti en verimli şekilde, en içten halimizle, kendimizi dürüstçe ifade ederek geçirsek daha iyi olmaz mı?Başkalarının bizi sınırlamasına biraz karşı koysak daha iyi hissetmez miyiz kendimizi?
Belki bir çok insanı rahatsız etmeyecek hatta düşündürmeyecek bir şeyden bahsediyorum ama benim küçük dünyamda özgürlüğümün değeri çok fazla.Bana huzur veren önemli şeylerden biri.

İnsanları anlamak çok zor, onların kafalarından geçenleri bilmek imkansız.Dışarıdan kendimi izlediğimde zaman zaman anlamsız hareketler sergiliyorumdur diye düşünüyorum ama bunları ben bile çözmüş değilim ki siz çözesiniz.Artık paylaşacak bir şeyim kalmamış gibi hissediyorum.Sanki ben kendime yetermişim, paylaşmaya ihtiyacım yokmuş gibi, ama öyle de olmuyor biliyorum.Ne kadar kabul etmek istemesek de başkalarına muhtacız ve elimizden hçbirşey gelmiyor.Özgürlüğün sınırlanması bu noktada başlıyor benim için. Sürekli izlenme, dinlenme saçmalamak kavramını bile bir lüks kategorsine sokuyor, yazık.Saçmalamak istiyorum belki ama karşımdakinin hislerini kırmak, ona farklı izlenimler vermek düşündürüyor, susturuyor.

Bu arkadaşlığın başlangıcında koyulmuş, bozulmayacak fakat söylenmemiş bir kural.Herkes kendini olduğundan iyi göstermeye çalışıyor, bunu ben de yapıyorum yalan yok.Çünkü çark böyle dönüyor, işler böyle işliyor.Kendin olmaktansa iyi bir insan ol herkese faydan dokunsun, ama sakın kendin olma.İnsanlar farklı düşünür diye canının istediğini yapma, iyilik yap onun yerine.Böyle bir zihniyette yetiştirdiğimiz arkadaşlıklarımız sonunda çıkmaz sokaklara benzemeye başlıyor.Bunları söylemiş olmak bile okuyanları düşündürecektir eminim.Bana karşı da mı rol yapıyor, aslında çok mu farklı düşünüyor diye.Ama bu en iyi verilebilecek örnek;ben istediğimi yapıyorum.Kendi düşüncelerimi özgürlüğümden ödün vermeden, sonuçlarını düşünmeden yazıyorum.İstediğimi yapıyorum...Kırgınlık ya da üzüntüyle alakası yok sadece uylum var ve huysuzum hahahhaha:)