7/30/10

Ölü Ruhlar Ormanı


Bazen içine düşeceğimiz olayların gerçekleşme olasılığı değil de bu olayları kimlerle yaşıyacağımız korkutuyor beni.Olaylardan, durumlardan değil de insanlardan korkuyorum ya da şöyle söylemek daha doğru olacaktır; direk tırsıyorum.Kesinlikle korktuğum bir insan varsa o da Jean-Christophe GRANGE'dır.İnsanın aklına nasıl böyle şeyler gelebiliyor hala anlamış değilim.Nasıl bir hayalgücü bu, nasıl bir kurgu bilemiyorum.Adamın kitaplarını yazarken yaptığı araştırmalar, bunları anlatım tarzı, olaylarla bağlantılı olarak verdiği kültürel ve tarihi bilgilerle konuyu desteklemesi beni benden alıyor ya.Ben ki çok kitap okumam, burda yalan söylemeye hiç gerek yok walla çok okumam, bu adama bayılıyorum.


"Taş Meclisi"( ki kendisinin filmi çekildi sonradan,Monica Belluci falan oynamıştı), "Siyah Kan","Şeytan Yemini","Kurtlar İmparatorluğu" gibi inanılmaz kitaplarından sonra son kitabı "Ölü Ruhlar Ormanı" nı çıkardı.Ayrıca "Ölü Ruhlar Ormanı" kitabından önce çıkan "Koloni" film oluyormuş, bir de diğer kitabı "Leyleklerin Uçuşu" da dizi oluyormuş hemen websitesinden öğrendim aktarayım.
Yaklaşık 15-20 dakika önce bitirdiğim "Ölü Ruhlar Ormanı" bana göre inanılmazdı.Ne kadar ciddiye alınırım bilmem de Macera/Gerilim tarzı sevenlere şiddetle öneriyorum.:)Her ne kadar "Siyah Kan" ın etkilediği gibi beni etkilemese de bayağı sağlam tırstım bazı yerlerinde.Helal Olsun walla ne diyim.

7/24/10

evet bebeğim Kaş'taydık:) (3)..Kaş'a gittim kaşımı boyayıp geri döndüm:P

Kaş'la ilgili son yazıma bir arkadaşımın yoğun isteği üzerine "Kaş'a gittim Kaş'ımı boyayıp geri döndüm" başlığını eklemeyi uygun gördüm.O kendini biliyor:).Kaş'ta orada burada yemek yemek dışında elle tutulur başka bir aktivite yapmak da mümkün (akıllar hemen fesat düşüncelerle dolmasın o yüzden hemen söylüyorum); tüple dalış...Aynen alıntı yapıyorum "Kaş değişken kıyı yapısı, antik batıkları, amforaları, modern gemi ve uçak batıkları, resif, kanyon ve mağaraları ile Akdeniz'in en önemli dalış merkezidir."(Burada geçen amfora kelimesinin ne anlama geldiği hakkında en küçük bir fikrim bile yok, üstünde durup seviyesiz espriler yapmayacağım, hiç sevmem:P.neyse geçiyorum.)



Ayazma'nın zorlamalarıyla kafama sokulan bu fikir benim bünyede tabi farklı etki yaptı.Önceleri içimden "nasılsa arada kaynar, yapmayız" dediğim tüple dalış aktivitesi sonradan iş ciddiye bindiğinde hafiften tırsma şeklinde kendini gösterdi.Dışarıdan istekli göründüğüm o anlarda içten içe tırsarak ve zorla yaptığım bu aktivite hiç de düşündüğüm gibi çıkmadı.Tabi insan doğasına aykırı birşey yapıyorsunuz, "ucunda ölüm yok ya" diyebileceğiniz birşey de değil.(ben hiçbir şeyi abartmam, hiç öyle huylarım yoktur.:P)



Neyse teknedeyiz, anlattılar bize şöyle şöyle yapın da ölmeyin falan diye.
Ben kafamda onları tekrar ediyorum, çok zor olduğundan ya da çok fazla şey olduğundan değil; ben heyecan yapacağımı bildiğimden.Sonuç olarak giyindik ,tükürdük gözlüklere atladık denize.Yavaştan aşşağı indik.Tabi ben hiçbir bok bilmiyorum Belma söndürüyor şişiriyor falan bnm giysinin ordaki teçhizatı.Bir iki nefes alma çabası sonrasında, işaretlerle anlaşa anlaşa azck daha derine inmeyi başardık.Ben de ne bekliyorsam artık ilk bi beğenmedim "hiçbirşey yok burda" falan diyorum kendi kendime sanki profesyonel olarak dalıyorum da.Elimden de tutmuş Belma'cığım(kendisi bnm diving buddym oluyor:P)götürüyor bni 2 adımlık yerde ordan oraya.Sonra bişeyler oldu bana.Dayanamadı bünye bu kadar ağızdan nefes alıp vermeye.(Ebru Şallı böyle öğretmedi bize:P)Ben boğuluyorum sanıyorum falan işaret ettim hemen çıktık.puff diye şişirdi.bn bi sakinleştim.İşin asıl komik kısmı ne kadar derinde daldık dediğimde 1.7 metre lafını duyduğumda beyliğe bok sürdürmemek adına bir daha dalmamız gerektiğini söyledim anında.İçimden de diyorum ki" lan kendin dalsan daha derine dalarsın,nefesini tuttarsın hiç de bişe olmaz.1.7 m ne lan senin boyun 1.8m!"
Sonuç oldukça güzeldi.Biraz panikle de olsa bir iki balık gördüm sevindim.Değişikti ya."Farklı bir deneyimdi" diyeyim kısaca:P
Belma'cığım çok teşekkür ederim:)i'll be back buddy;)

7/22/10

evet bebeğim Kaş'taydık:) (2)


Kaş yolculuğunun bir diğer durağındayız şimdi de:)İkinci gün 45 derece sıcakta dolmuşla Kaputaş plajına gittik.Her ne kadar adamın teki bizi şemsiye almamız konusunda ikna etmeyi başarıp bizi bir güzel kazıklasa da gittiğimiz yeri görünce şemsiye mezvusunu çok takmadık kafamıza, ya da en azından ben takmadım diyeyim:)Tabi ki tatil beldelerinin vazgeçilmezi bronzlaşma manyağı tursitlerle doluydu Kaputaş.Ve ben orada yapmasam da olurmuş diyeceğim hareketi yaptım.Bikinimin askılarını indirdim.Bilginiz olsun Kaputaş'ın denizi inanılmaz renkleri içinde barındırsa da oldukça dalgalı(!).Gerisini tahmin etmek zor olmuyor sanırsam.Plajdakilerle aramda özel bir bağ oluştu o an diyelim; istemeden üstsüz bir şekilde yüzen ben ve bronzlaşma çabasında olan turistler...

Günün geri kalanını sıradan bir şekilde geçirdikten sonra akşam Echo Bar'daydık. Sibel Köse, Bülent Ortaçgil gibi sanatçıların da sahne alacağı küçük çapta "jazz günleri" düzenleniyordu o sıralar.(hala devam ediyor sanırsam.)Biz gittiğimizde Piatango isimli grup sahne aldı.Hiç seveceğimi düşünmeyeceğim tarzda bir müzik yapmalarına karşın konser bittiğinde Ayazma ile kendimizden geçmiştik.Benim huyumu bilen bilir daldan dala her türlü müziği dinleyebilitem vardır.Bu ruh halinin değişme süresi de 5 ila 10 dakika arasında farklılık gösterir genelde.Geceye dönersek Jülide Özçelik'in de zaman zaman sahne aldığı mini konser gerçekten güzeldi.Jülide Özçelik'in "Kendinle Kalırsın" şarkısını meraklısı olana gerçekten tavsiye ederim.


Diğer gün bu iki kardeş durur mu yerinde;hayır tabi ki.Evet Kekova turuna katıldık.Orada Ayazma yine popülerliğini konuşturdu ve 12 yıldır görmediği lise arkadaşını bulmayı başardı.Sadık Kaptan'ın canayakın(!)tavırları eşliğinde yediğimiz müthiş yemek ve gittiğimiz koylar gerçekten güzeldi.Tabi gidilen koylarda oranın tarihi bilgilerini de size iletiyorlar normal olarak.Genelde aynı yerlere tur düzenlendiği için diğer teknelerle de haşır neşir oluyorsunuz bir süre sonra.Ama işin komiği her teknede başka bilgi veriliyor olması."Burası Likya'lılar dönemine ait.","Burası Roma döneminin özelliklerini taşıyor."ya da en güzeli "Burası hem Likya hem de Roma dönemini yansıtıyor.".Doğrusunu bildiğimizden değil de milleti keklemelerine güldük.Akşam hepimiz sallanır vaziyette teyze modunda uykuya hazırlanırken Hideaway isimli çok güzel bir yerede bulduk kendimizi.Gerçekten Kaş'ın en güzel mekanlarından biri diyebilirim.(çok biliyorum ya geri kalanını, gurmelik yapacağım illa:))Hideaway'den sonra ünlülerin takıldığı Mavi bar'daydık.Ünlü dediğime de bakmayın onları görünce ünlü demiyorsun zaten.Millet o kadar rahat ki kimse kimseyi takmıyor.Gecenin sonunda biz limanda sabahlayan varoşlara döndük, gerçekten onlar bizdik.:)Yatağa kafayı koyduğumuzda saat sabah 5'ti.bu bünye tabi alışık değil bunlara,yawrum kuzu gibi uyuduk sonra.

7/21/10

evet bebeğim Kaş'taydık:) (1)


Eveeeeet.Tatil dönüşü insan üstündeki sersemliği anca atabiliyor hava atmak gibi olmasın.:P Anca bahsedebiliyorum o yüzden Ayazma ile gittiğimiz efsanevi tatilden.En son tatile gitmekten insanı vazgeçirebilecek uzun "yapılacaklar listesi"nden bahsetmiştim.Neyse onları yapıp yola koyulduk biz.Tatil güzel şey ya.İnsan arkadaşını anca tatile çıktığında gerçekten tanıyabilirmiş muhabbeti vardır ya bu abla kardeşler için de doğrudur bunu bir daha görmüş olduk.Geçen sene açılışı yapmıştık, bu sene kendimizi iyice geliştirdik gibi geliyor.Geçen sene Bodrum'da kendimizden geçmiştik bu sene daha bir üst seviyeye çıktık,Nirvana'ya ulaştık resmen; bu sene Kaş'taydık.Ayazma'nın sevimsizin biriyle yapmış olduğu 2 sene önceki Kaş tatilini saymazsak ikimiz de Kaş'a ilk defa gidiyor gibiydik.Fethetmeye hazır ve nazır bir şekilde, elimizde yapılacaklar listesiyle yola koyulduk.

Çok meraklısıyımdır ya Dünya Kupa'sının, illa izlicem.Otobüs konforuna gözümden uyku akıyor ama ben yine de Pique'nin taşlığını görücem.Uyumak istiyorum ama yine de izlicem falan, kendi kendime inat etmiş vaziyetteydim bir süre.Kim gündemdeyse ona ilgi duymam da ayrı alkışlanacak bir şey.Wimbledon olur "tenisçiler çok taş yaa" derim,olimpiyatlar olur yüzücülere takarım, o anda da futbolculara takmış vaziyetteydim.Bu olayın iç yüzünü ayrıca sonradan yazarım, konumuz o değil.
Neyse yol baya bir uzun geldi tabi bize.Uyu uyan uyu uyan tam insanı aptallaştıran bir şey otobüs yolculuğu.Bir de oranın o güzel yollarından, uçurum kenarlarından hızla geçince içimiz dışımıza çıktı; Kaş'a vardığımızda toprağı öpesim geldi resmen.Neyse Antalya'nın o güzel nemli havasını içimize çektik; tabi alışmışız kurak bozkır iklimine ilk önce bir zor geldi derin nefes almak.:P Şöyle bir etrafıma baktım.İnsanlar rahat, etrafta hiç abeci yok; resmen nezih yahu Kaş.
Pansiyonumuza gittik.Yerleştik ,kahvaltı şuydu buydu gittik sonunda plaja pardon beach e.:P Kahvemizi içtik, denize girdik, ve tabi benim vazgeçilmezim milletle dalga geçtik.Napalım kardeşim onlar da bize malzeme vermesinler.

Teyzelere sesleniyorum burdan.Ne kadar sesimi duyabilirler bilmem ama lütfen hepimizin önünde bikininizi değiştirmeyin!Yanlış anlaşılma olmasın bunlar yabancı turistte ondan rahat davranıyorlar değil, bildiğimiz Türk.Teyze ıslak bikinisinin üstüne kuru olanı giydi.Sonra da alttakinin bağını çözdü, ordan burdan çekiştirmeye çalışıyor.Yahu zaten yakışmamış o bikini sana onu görmek zorundayız,ne diye iki adımlık yolu yürümezsin de kabine gitmezsin be kadın.Gözümüzün önünde ıslak bikininin orasını burasını çekiştiriyorsun, O'nu da mı göstereceksin zorla! istemiyorum ya zorla mı!Sonra da annemin deyimiyle "bar karısı" havalarında abuk subuk pozisyonlarda yatıyorsun oldu mu şimdi.İnsanlar rahat dedik de lütfen bu kadar rahat olma, gözünü seveyim.

İkinci şok dalgası sevgilisinin ayağıyla oynayan adam oldu benim için.Neden kardeşim? Hani ayaklara özel ilgin vardır anlarım (onu da anlamam ya neyse)ama neden insanların içinde sevgilinin ayak parmaklarını tek tek tutup "bu tutmuuuuş", "bu pişirmiiiiişşş" yaparsın.Bu nasıl bire sevgidir.Kadının da buna "bırak napıyorsun" demek yerine kahkahalarla gülmesi de ayrı bir güzel görüntü oldu.Sormayın gözlerimiz bayram etti.Adam kırklı yaşlarda kadın otuzlu yaşlarda ama zeka yaşları 5.Sonraki günlerde de başka bir adam sevgilisinin sadece ve sadece ayaklarına güneş kremi sürmesi şaşırtmıştı beni.Nedir bu ayak sevgisi anlayamadım ben gerçekten.Bırakın bu ayakları kardeşim.

Bir de kendini womanizer zanneden, sürekli güneşlenen ve bu yüzden kıpkırmızı olan amcalara takmış vaziyetteydim ilk gün.Yanında karın mı arkadaşın mı bilmem bir sürü kadın var ne diye biz güneşlenirken bakarsın. Bir de gözlüğün olduğu için belli olmadığını sanarsın ey abeci.Madem bakıyorsun, gözümüzün içine baka baka dedikodumuzu yapma yanındaki kadınlarla di mi.Yok, artık ne kadar önemliyse dediği bir ağzını tutamadı orda.O'na da sevgilerimizi yollayalım, 3. derece yanıklarla evine dönmüştür artık.

İlk gün yorgun olduğumuzdan dolayı pek bir aktivitede bulunamadık akşam ama yenilen yemekler olsun gidilen mekanlar olsun tavsiye edilir hepinize.bunu için de doğru adres Ayazma'dır bilginize;)

7/10/10

wait for it

o kadar çok iş düşüyor ki tatile giden bayanlara, "gitmesem mi yaa." dedirtecek kadar.bi kişisel bakım kısmı var bu işin; manikürü pedikürü olsun, kıl operasyonları olsun zaten yeterince can sıkıcı.e normalde yapmıyor musunuz zaten diyeceksin belki ama tatil bu, lütfen, bok var sanki.bir de alışveriş kısmı var.mesela plaj kıyafetlerine bakıyorsun.korkulu rüyan bikini olmalı.bikini-mayo alıcaksan işin iş.nereden bakarsan bak yüzlerce 1.50 boyunda bağırarak konuşan teyzenin arasından seçmek durumunda kalıyorsun.seninle ilgilenmesi gereken tezgahtar arkadaş tam sen bikiniyi denerken ortadan kayboluyor.çağıracak kimse yok tabi şansına.o anda kabinde düşünüyorsun oldu mu olmadı mı.push up mantığıyla bu bikini üstüne bir operasyon yapılabilir mi yapılamaz mı? O anda herkes kayboluyor.sen üstünü giyinip bikinilere bakmaya devam ediyorsun, işte o an teyzeler çıkıyor karşına yine.o teyzeler sen bikinilere bakarken arada seni iterler bi de farketmeden, canlarım benim.gözleri sanki başka bir şey göremez o anda."48 bedenim ama o ipli bikini benim olmalı!!yakışmasa da giyicem işte onu banane!"falan diye mi geçiriyor artık aklından bilmiyorum.
alışveriş kısmı biter yanında ne götüreceksin onu düşünmeye başlıyorsun.o anda da şans işte hiçbişeyi beğenmiyorsun.
çok önemli ayrı bir konu, ne zaman regl olacağındır tabi.her bokunu ona göre düzenlemek zorunda kalırsın çünkü.kıyafetlerinden tut, ne zaman o kıl operasyonunu yapacağına kadar."O" tarafından yönetilirsin resmen:D:D
tatile gittiğinde de işin bitmez zaten.yok bikini değiştirmek zorunda kalırsın dakka başı, kremlenirsin ondan sonra.İki gram yanıcam diye kıçını yırtarsın sonra soyulmayım diye daha fazla kremlenirsin falan.
offf çok üşendim şimdi ya.
ama umuyorum güzel hikayelerle ve resimlerle dönücem Ayazma ile tatilden:)geçen senekini ancak şu sözler tanımlayabilir LEGENDARY:P bu seneki daha güzel olucak;)

7/8/10

kahin ahtapot



Bilindiği üzere almanların Dünya Kupası için güvendikleri bir isim var, en azından geleceği tahmin etme açısından.Peki sorarım almanların kahin ahtapotu var da neden bizim yok? Karar vereceğimiz zaman neden biri "hayır onu yapma, bunu yap." demiyor?Ya da en basitinden bunu seçersen başına kötü şeyler gelecek diyerek bizi vazgeçirmiyor yaptığımız şeylerden.Valla insanın ihtiyacı oluyor bazen. Biri diyecek ki "bunu yaparsan sonun kötü olur.". Arkadaşlarımız, ailemiz bir çok konuda b,ze yol gösteriyor, tavsiyelerde bulunuyor, peki biz hangisini ciddiye alıyoruz?Hangisinin gövenilirliği daha fazla? Sonunda kendi istediğimizi yapıyoruz; bunlar bazen hiç yapmamış olmayı dilediğimiz hatalarla sonuçlanıyor orası ayrı.Ama kabul edelim ailemizin ya da arkadaşlarımızın hiçbiri "kahin ahtapot" kadar başarılı olamıyor istatistiklerde, sonuçta biz yine başımızın dikine gidiyoruz.Bu da neyi gösteriyor bize; bir hayvan kadar güvenilirliğimiz yok!:)

Arkadaşlık ilişkilerinde olsun, aşk-meş olsun biri bize yol gösterse çok daha mutlu olmaz mıyız? En azından bu kadar zaman kaybetmeyiz değmeyecek şeylere, kimselere.Nasıl bir dünya bu ben anlamadım zaten.En yakınım dediğiniz gözünü kırpmadan güveninize ihanet edip gülünç duruma düşürüyor kendini, ya da eskiden çok da güvenmediğiniz bir arkadaşınız en yakınınız oluveriyor bir anda, ya da siz bulamazken kendini Barney Stinson sanan angutlar bile birini buluyor, aptalın teki olduğunu düşündüğünüz okuldan arkadaşınız çok iyi yerlere geliyor, ya da her zaman hayalini kurduğunuz işin aslında sizin için çok da iyi olmadığını düşünmeye başlıyorsunuz.Daha bir sürü şey var sizi şaşırtabilecek, ve bunlar sadece şu an aklıma gelenler.
(Aman yanlış anlaşılmasın, bunları başıma geldikleri için yazmıyorum.Şimdi hemen üstüne alınanlar çıkar benim için üzülür falan aman deyim.Bunlar sadece göt korkusundan kaynaklanıyor, hepimizin yaşayabileceği şeyler bunlar nihayetinde.)

Sonuç; ben de kahin ahtapot istiyorum!

Pablo Francisco


Pablo Francisco'yu herkese tavsiye ederim.Yıllar önce izlemiştim show unu youtube da,çok gülmüştüm. Geçen gün diziport un beni hayal kırıklığına uğratmasından sonra youtube a geri dönüş yaptım. Gece gece çok güldüm ya.Sayfanın en altında bir videosu var.Youtube dan izleyenler için de Spiderman-Cockblocker ve Backstreet Boys-Ricky Martin isimli videoları şiddetle tavsiye ediyorum.:D:D

7/3/10

Damn he's back!..definitely back!

Hepimizin hayatta sevmediği, asla katlanamayacağı şeyler vardır. "Kimse kimseyi sevmek zorunda değil." deriz kendimizi haklı çıkarırız hatta. Yaklaşık 2 aydır gel-gitlerle dolu ilişkimizde, şu 2-3 gündür büyük ilerleme gösterdiğimiz düşüncesindeyim. "O" geri döndü! Bir daha asla barışmayacağımızı düşünürken, bir sabah kendimi O'nu düşünürken buldum, hissediyordum.

Ayrıldıktan sonra hissettiğim rahatlık, beraberkenki nefes darlığı, yutkunmayı imkansızlaştıran o acı ve bunun yanında getirdiği bitkinlik ve zaman zaman ateş; hissettiğim herşey sanki geri döndü geçen sabah. 24 saat "Sex and the City" izleyen bu bünyeye iyi gelmeyen ilişkimiz zaman zaman sağlam paranoyalara yol açabiliyordu.Etkisini hiç kaybetmemişti o kadar geçen zamana karşın. Kendimi paranoyak düşüncelerin pençesinde, googledan abuk subuk şeyleri ararken buldum; eskiden olduğu gibi.

Dedim ya hayatta asla katlanamayacağımız ŞEYlerle karşılaşırız zaman zaman, benim durumumda bu bir erkek değil;bir bakteri.A grubu BETA Hemolitik Steptokok.2 aydır gel-gitlerle dolu hastalığım şu 2-3 günde ilerleme gösterdi, allahın belası.Geçen sabah boğazımda kaşınma ile başladı bu son "yolculuğumuz", hissediyordum.O geri gelmişti.

Nefes darlığı, bitkinlik ve yutkunamama ile birlikte ilaçların bir işe yaramayacağı düşüncesi ile ortaya çıkan küçük çaplı depresyon beni yine buldu. 24 saat "House M.D" izleyen bu bünyeye çok da iyi geldiğini söyleyemeyeceğim normal olarak. Paranoyalar kaçınılmaz oluyor bir süre sonra.

Peki bir hastalığın dramatik anlatımıyla bir ilişkinin anlatımının bu kadar birbirine benzemesi kaç puan? Bir çok açıdan birbirine benziyor, aynı şekilde hissettiriyor.Birinde arkadaşlarımızın karşısında içkilerle dururken, diğerinde doktorların karşısında ilaçlarla duruyoruz.Hayatım boyunca BETA olmayan ben, yaklaşık 2 aydırgel-gitlerle dolu bir hastalıkla boğuşuyorum.Oysa benden 5 yaş küçük kuzenim küçükken dakka başı BETA olurdu ve şu an bu enfeksiyondan hiç etkilenmiyor.

Araştırdığımda daha da komik gerçekler beni buldu. Direk iletiyorum; "Beta mikrobu kişiden kişiye bulaşır.Bulaşma genelde çocuklar arasında oyunlar sırasında temas ile, öpüşme ile ya da gıdalar aracılığıyla olur."Teşekkür ediyorum!

Buradan çıkan sonuç nedir peki?Yaş büyüdükçe BETA'nın etkileri insanı daha fazla mı etkiliyor? İkisinde de ailenizin karşınıza "Neyin var, iyi misin?" diye çıkması neyi anlatıyor bize?İkisinde de çoğu zaman kendimizi kötü hissediyoruz, bu ruh halinin bir an önce bitmesini istiyoruz.Düz mantıkta BETA=AŞK! İşte bu kadar! Hepinize geçmiş olsun! :)