7/27/17

Athens Diary - Chapter 4 - her gün bir yeni şey.

Bugün internette biraz gezindim. Bir gruba rastladım; Atina'da yaşayan Türkler diye. Nedendir bilmem daha önce arama yapmak aklıma gelmemişti. Oradaki insanların paylaştıklarını okudum. Birbirlerine sorular sormuşlar, cevaplamışlar. Etkinlikler düzenlemişler, beraber vakit geçirip yazışmalar yapmışlar. Oradan bir kızla konuşmaya başladım.
Beni bir kaç gruba daha davet etti.
Benim sorduğum soruları ne kadar çok kişi soruyormuş; benim problemlerimi ne kadar çok kişi paylaşıyormuş meğer. Yalnız olmadığını bilmek güzel geldi. Kendimi güçlü hissettim.
Bugünüm gayet güzel ve verimli geçti sayende.
Teşekkür ederim. 

7/14/17

Athens Diary - Chapter 3 - çırpın biraz küçük pelikan.

2,5 aydır her günümüz tüm günümüz beraber geçen kocacığı işe başlayınca farklı memlekette olduğunu anlayan ve her şeyden korkan kızın hikayesi bu.

Evdeki ilk yalnız günümdü. Programımı önceki geceden yapmıştım. Günlerden beri aksattığım detaylı temizlik işine girişecektim, sonra da eğer kendimde güç bulursam markete gidecektim. Akşama yemek yapıp güzel bir sürpriz hazırlamaktı plan. Sabah her ev hanımı gibi kocamı işine uğurladım. 2 bölüm dizi izledim. Ki burada büyük bir parantez açmak gerekiyor. Bu bahsettiğim "iki bölüm" Aşkı Memnu 'nun son 2 bölümüydü. Burada kendimi çoğu gurbetçi ve işsiz gibi Türk dizilerinde kaybetmiştim ve hayat gailemin bu olduğuna karar vermiştim son 1-2 haftadır. Bugüne dair huzursuz olmamı gerektiren hiçbir şey yoktu. Sadece bir kaç gün içinde kocamın sipariş ettiği bir iki kıyafet vs gelecekti. Tam da Bihter'in kendini öldürdüğü sahneye gelmiştim, ki bu sırada PMS'in de etkisiyle baya ağlıyorum, bir yandan Nihal'e sövmeler falan. Kapı çaldı. İlk tepkim tabi ki kapıyı açmamak oldu. Kalbim güm güm. Tahmin ettim daha sonra, ama toparlayamadım kendimi. Hemen üzerimi değiştirdim. Bir daha çaldı. Balkona çıktım, baktım aşağıda kimseyi göremedim oradaki kocaman ağacın dallarından. Sokak kapısını açtım. Hemen üzerimi değiştirdim, gecelik yerine bir tshirt, şort geçirdim. Adamın teki geldi. Gelirken soy ismimin geçtiğini anladım.  Gerisini anlamadım."Evet" dedim. Ödeme yapılması gerekiyordu, biliyordum Allah'tan. Parayı nereye koyduğumu unuttum. Yarım yamalak " bir dakika" dedim. İçeri gittim aldım parayı. Kapıyı açık bıraktığımı fark ettim. Adam ya içeri girseydi diye düşündüm sonra. Daha da hızlı davrandım.Ellerim iyice birbirine karıştı. Saydım parayı ( ki oldukça kolay bir matematikti ama o anda 2 kere yapmam gerekti beynim durduğu için. ) Kapıya gittim, adama parayı verdim. Ellerimin titrediğini görmesin diye biraz sakin olmaya çalıştım. Ben bile şaşırdım neden bu kadar titredi diye düşündüm hatta o an. Bir kağıt uzattı, bişiler dedi anlamadım. Tabi imzalamam gerektiğini anladım, nasıl olduysa kafam çalıştı o an. İmzaladım. Bişiler dedi yine anlamadım. "Tamam mı ? " dedim. "Thank you" dedim gitti. Kendime gelmem 2-3 dakikamı aldı. Silkindim. Sonra da kendime kızdım. Neden korkuyorsun bu kadar her şey den diye.

Neden her şeyden korkmak ve kendimizi sürekli korumak ve savunmak odaklı yetiştiriliyoruz? Bu kadar savunmaya gerek var mı ki? Neden korkuyorum ki ? Kız olduğumdan mı, yoksa yabancı bir yerde olduğumdan mı bu çocukluk?

Şimdi olayı anlatmamın asıl sebebine gelelim. Bu bir özeleştiri yazısı.Yani bir önceki paragraftaki başkasına bok atma kısmını tamamen laf olsun diye yazdım. Şu anlattığımın bir hikaye değeri yok, sıfır. Ben diğer insanların da içinde bulunduğu her senaryoyu düşünmek zorunda kalıyorum. Kendimi buna zorluyorum bu yüzden de zorluk çekiyorum. Fazla düşündüğüm için de gözümde büyütüp korkutuyorum kendimi sanırım. Bunun örneklerini bir çok şeyde gördüm kendimde. Nedense kendime garezim var herhalde ya da düşünecek çok zamanım var her şeyi. Oturup kukumav kuşu gibi düşünüyorum. Öyle olsa ne olur, böyle olsa ne olur. Bir de adam "RELAAAX" deyince gıcık oluyorum. Harbiden biraz rahatlasam iyi olacak sanırsam. Ben fiziksel olarak rahatlamışım bunca zamandır, kafa aynı kafa. Kafayı değiştir yavrum sen.
Özet: Need a chill pill.