11/9/17

Athens Diary - Chapter 6- dogparenting 102

Şu anda çalışmamanın vermiş olduğu boşlukla hayatımda olan biten 1-2 olayı paylaşmak isterim. Keza çalıştığım zamanlar genelde postlar iş-güç hakkında şikayetlerim ile dolup taşıyor. "Bunaldım, nefes alamıyorum"lar falan.

  • Çok yakın arkadaşım güzel bir aşk yaşıyor. Bizim hikayemize benzeyen bir hikayenin en yakın arkadaşım tarafından deneyimlenebilecek olması ihtimali beni çok mutlu ediyor. Belki de unuttuğum şeyleri bana hatırlattığı için olsa gerek, en büyük destekçisi benim. Umuyorum mutlu sonla biten, kahkaha, sevgi ve huzur dolu güzel bir yolculuk olur. 
  • Etrafımdaki hamile ve çocuklu sayısının artması ile birlikte kendimi daha büyümüş hissediyorum. Bu annelik hissini ilk Milka yaşatmıştı. Kedi- köpeği olan kişilerin anlayacağını biliyorum. Son günlerde daha çok hissediyorum bunu, hormonlar mı şaşırdı ne oldu yahu?!
  • Son zamanlarda hakkında sürekli Buzzfeed post u gördüğüm Netflix dizisi Stranger Things i izledim. Dizi 2 sezon ve inanılmaz sürükleyici. 1 saate yakın olan bölümler su gibi akıp gidiyor, 20 dk gibi hissettiriyor insana. Tolis'in oynadığı Dungeons &Dragons ve türevlerini oynayanlara daha da saygı duydum. Hem yaratıcılık,hem de sarf ettikleri emek ve yatırım yaptıkları zaman için. Tamamen ayrı bir dünya .(literally!) 
  • Geçtiğimiz günlerde 7. senemizi kutladık. "Kutladık"dan kastım da sabah enfes bir kahvaltı hazırladım, o kadar. Bence yeterince güzeldi. Hediye beklemedim, almadım da zaten. Düşündüm bir şey yapsam mı diye ama zaten her şeyi yapmışım önceden, bulamadım. 
  •  Kendime daha fazla dikkat etmem gerektiğinin farkına vardım. Spor olsun, yeme- içme olsun. Food Journal'ı hayatıma geri getiriyorum.  
  • Bir çok kişinin hayali olan şey...Keşke çalışmak zorunda olmasam da istediğim kadar erteleyebilsem buradaki çalışma hayatımı. "Boşluktayım biraz" diyordum başlarda ama çok sevdim onu. Son kullanma tarihi geliyor bu boşlukların, ne kadar da özlenecekler oysaki. 
  • Aralık ya da Ocak ayında Ankara yolları beni bekler. Biricik yeğenimin 1. yaş doğum günü nedeniyle birkaç günlük bir gezi düzenleme arifesindeyim.
  • Küçük uğur böceğim- Milka (aşağıda resmini gördüğünüz) bu hafta sonu aşısını olacak ve artık dışarı çıkabilecek. Bizimle 1 aya yakın zamandır yaşayan küçüğümüz,1 kilo almakla beraber halıya basmaması gerektiğini, nereye çiş-kakasını yapması gerektiğini ve gel-git-otur-orada kal komutlarına nasıl cevap vereceğini öğrenmiş durumda. Gururluyum. 
Çok da fazla bir aksiyon olmamış aslında, neden büyüttüysem...


10/20/17

ailemizin yeni üyesi Milka - dogparenting 101

Köpek edinme gibi bir planımız olduğunu daha önce paylaşmıştım. Bu hayali gerçekleştirme vakti şimdiye kısmetmiş. İşte benim küçük kızım Milka. 3,5 aylık kendisi. Annesi ve babasının cinsini bilmiyoruz ama ikisinden biri Jack Russell Terrier. Bize taa Larissa'dan geldi.

Kendim dışında başka birinin canından sorumlu olmak ne kadar büyük bir duyguymuş. Annelikte nasıl hissederim kim bilir. Bunun kat kat üstü. Ama şimdiye kadar anneliğe en yakın hissettiğim şey buydu. Çok sevdim.

Yalnız kalmak istememesi, karanlıktan korkması, beni her yerde takip etmesi, Tolis'i görünce çok heyecanlanıp çiş kaçırması, kucağına alınca uzun uzun iç çekmesi daha önce yaşamadığım şeylerdi.
Bana bu güzellikleri yaşattığın için teşekkür ederim Milka'm.


ailem Atina'da...

Memleket ziyareti bunaltılarını yüksek dozda yeğen sevgisi ile atlatan ben, zevksiz konuları konuşmama kararı alarak kendime güzelce bir duvar ördüm. Eve dönüş yolunda zorlu bir sürecin beni beklediğinden bihaber, mutlu mesut hayallere dalmıştım. İşin doğrusu pek zorlu da değildi de bendeki sıkıntısı büyüktü. Evimize döneceğim, kocamı göreceğim, hava Ankara'daki gibi soğuk olmayacak vb gibi düşüncelerle mutlu olurken ; "Bavullar kaç kilo oldu" derdi ile endişelerim başladı. Annemi-babamı uçak tutacak mı? Sağlık sorunu çıkacak mı? Odalarında rahat edecekler mi? Yabancılarla nasıl anlaşacaklar? Yemekleri beğenecekler mi ? Yürümekten şikayet edecekler mi? Hava fazla sıcak olursa ne yapacağım? Her ebeveyn gibi fazla para harcamayı sevmeyen bünyelerine EUR harcamak nasıl etki yapacak? vb. bir sürü soru ile dönüş yoluna yakın - 1-2 günü kendime ve sanırsam onlara da zehir ettim.
Sonuç olarak geldiler, rahat ettiler, yediler -içtiler, gezdiler ve hiçbir sorun yaşanmadı. (Arada anlık patlamalarım dışında ki 15 gün aralıksız anne-baba ile yaşayınca bende arıza çıkabiliyor.) Onları bu kadar mutlu edebildiğim için çok sevindim. Her zaman onlar için istediğim şeyi yaptılar, gönüllerine göre gezdiler. Yorulduk, bazen birbirimize çattık ama çok güzel bir anı oldu.
Onları yıllardır yaz tatillerinde gelip gördüğüm yerleri göstermek, şu an yaşadığım evimi göstermek benim için çok farklı bir deneyimdi. Eminim onlar için de öyle olmuştur. Giderken üzüldüler bile o kadar söyleyeyim.
Tekrar bekliyorum canlarım. :)

8/23/17

memleket ziyareti bunaltıları

İnsan her şeyden etkileniyor. Hele ki gecikmiş adetin verdiği fazla duygu yüklemesi ile laçka olmuş beynime bu ara her şey yorucu geliyor. Yakında bir Ankara ziyareti beni bekliyor. En çok da kafamı meşgul eden şeylerden biri de bu. Heyecanlı olmam gerekirken şimdiden bunalıyorum işin doğrusu. Hem istiyorum herkesi görmeyi hem de diyorum ki keşke daha erken dönsem.
Umarım benden saklanmış, atlatılmış krizlerin haberlerini değil de güzel barışma haberlerini alırım. Güzel sahnelere tanıklık ederim.
Özledim, ama uzaktan sanırım. 

8/10/17

Athens Diary - Chapter 5 - arkadaşlarım gelirse

En yakın iki arkadaşımın beni ziyareti ile Atina'da en hareketli ve eğlenceli 10 günümü geçirdim diyebilirim. Ottan boktan korkan ben (daha doğrusu Yunanca konuşmaktan ve genel olarak insanlardan korkan ben demeliydim) restoranlarda yemek siparişleri verdim, taksicilere evi tarif ettim. Yer yön duygumun kıt olduğunu düşünürsek benim için oldukça büyük gelişmeler bunlar.

İlk misafirlerimdi. En sevdiklerimdi. Gitsinler istemedim.

Balkonumun tadını çıkardık.

Yine gelin; bana cesaret, neşe, güzel haberler getirin. 

7/27/17

Athens Diary - Chapter 4 - her gün bir yeni şey.

Bugün internette biraz gezindim. Bir gruba rastladım; Atina'da yaşayan Türkler diye. Nedendir bilmem daha önce arama yapmak aklıma gelmemişti. Oradaki insanların paylaştıklarını okudum. Birbirlerine sorular sormuşlar, cevaplamışlar. Etkinlikler düzenlemişler, beraber vakit geçirip yazışmalar yapmışlar. Oradan bir kızla konuşmaya başladım.
Beni bir kaç gruba daha davet etti.
Benim sorduğum soruları ne kadar çok kişi soruyormuş; benim problemlerimi ne kadar çok kişi paylaşıyormuş meğer. Yalnız olmadığını bilmek güzel geldi. Kendimi güçlü hissettim.
Bugünüm gayet güzel ve verimli geçti sayende.
Teşekkür ederim. 

7/14/17

Athens Diary - Chapter 3 - çırpın biraz küçük pelikan.

2,5 aydır her günümüz tüm günümüz beraber geçen kocacığı işe başlayınca farklı memlekette olduğunu anlayan ve her şeyden korkan kızın hikayesi bu.

Evdeki ilk yalnız günümdü. Programımı önceki geceden yapmıştım. Günlerden beri aksattığım detaylı temizlik işine girişecektim, sonra da eğer kendimde güç bulursam markete gidecektim. Akşama yemek yapıp güzel bir sürpriz hazırlamaktı plan. Sabah her ev hanımı gibi kocamı işine uğurladım. 2 bölüm dizi izledim. Ki burada büyük bir parantez açmak gerekiyor. Bu bahsettiğim "iki bölüm" Aşkı Memnu 'nun son 2 bölümüydü. Burada kendimi çoğu gurbetçi ve işsiz gibi Türk dizilerinde kaybetmiştim ve hayat gailemin bu olduğuna karar vermiştim son 1-2 haftadır. Bugüne dair huzursuz olmamı gerektiren hiçbir şey yoktu. Sadece bir kaç gün içinde kocamın sipariş ettiği bir iki kıyafet vs gelecekti. Tam da Bihter'in kendini öldürdüğü sahneye gelmiştim, ki bu sırada PMS'in de etkisiyle baya ağlıyorum, bir yandan Nihal'e sövmeler falan. Kapı çaldı. İlk tepkim tabi ki kapıyı açmamak oldu. Kalbim güm güm. Tahmin ettim daha sonra, ama toparlayamadım kendimi. Hemen üzerimi değiştirdim. Bir daha çaldı. Balkona çıktım, baktım aşağıda kimseyi göremedim oradaki kocaman ağacın dallarından. Sokak kapısını açtım. Hemen üzerimi değiştirdim, gecelik yerine bir tshirt, şort geçirdim. Adamın teki geldi. Gelirken soy ismimin geçtiğini anladım.  Gerisini anlamadım."Evet" dedim. Ödeme yapılması gerekiyordu, biliyordum Allah'tan. Parayı nereye koyduğumu unuttum. Yarım yamalak " bir dakika" dedim. İçeri gittim aldım parayı. Kapıyı açık bıraktığımı fark ettim. Adam ya içeri girseydi diye düşündüm sonra. Daha da hızlı davrandım.Ellerim iyice birbirine karıştı. Saydım parayı ( ki oldukça kolay bir matematikti ama o anda 2 kere yapmam gerekti beynim durduğu için. ) Kapıya gittim, adama parayı verdim. Ellerimin titrediğini görmesin diye biraz sakin olmaya çalıştım. Ben bile şaşırdım neden bu kadar titredi diye düşündüm hatta o an. Bir kağıt uzattı, bişiler dedi anlamadım. Tabi imzalamam gerektiğini anladım, nasıl olduysa kafam çalıştı o an. İmzaladım. Bişiler dedi yine anlamadım. "Tamam mı ? " dedim. "Thank you" dedim gitti. Kendime gelmem 2-3 dakikamı aldı. Silkindim. Sonra da kendime kızdım. Neden korkuyorsun bu kadar her şey den diye.

Neden her şeyden korkmak ve kendimizi sürekli korumak ve savunmak odaklı yetiştiriliyoruz? Bu kadar savunmaya gerek var mı ki? Neden korkuyorum ki ? Kız olduğumdan mı, yoksa yabancı bir yerde olduğumdan mı bu çocukluk?

Şimdi olayı anlatmamın asıl sebebine gelelim. Bu bir özeleştiri yazısı.Yani bir önceki paragraftaki başkasına bok atma kısmını tamamen laf olsun diye yazdım. Şu anlattığımın bir hikaye değeri yok, sıfır. Ben diğer insanların da içinde bulunduğu her senaryoyu düşünmek zorunda kalıyorum. Kendimi buna zorluyorum bu yüzden de zorluk çekiyorum. Fazla düşündüğüm için de gözümde büyütüp korkutuyorum kendimi sanırım. Bunun örneklerini bir çok şeyde gördüm kendimde. Nedense kendime garezim var herhalde ya da düşünecek çok zamanım var her şeyi. Oturup kukumav kuşu gibi düşünüyorum. Öyle olsa ne olur, böyle olsa ne olur. Bir de adam "RELAAAX" deyince gıcık oluyorum. Harbiden biraz rahatlasam iyi olacak sanırsam. Ben fiziksel olarak rahatlamışım bunca zamandır, kafa aynı kafa. Kafayı değiştir yavrum sen.
Özet: Need a chill pill.

6/12/17

Athens Diary- Chapter 2 - Şans

Burada 1,5 ayımı doldurmuş bulunmaktayım ve buradaki hayat akışı hala şaşırtmayı başarabiliyor beni. Bir kere İstanbul gibi son hızda giden bir şehirden sonra buradaki yavaşlık bazen gözde seyirme yapabiliyor. Adapte olmak zaman alıyor. İnsanlar yavaş, işler yavaş yürüyor. İsyana gerek yok, burada böyle anam.
Bürokrasi desen (oturma izni davasında tecrübe ettim) bizimkiyle aynı. Kamu personelinin tavrı, nazı, kaprisi aynı. Oradan oraya gitme olayı falan aynı. Adamla iyi geçineceksin. İyi adama denk gelmen gerek, şanslı olman lazım.
Hala evimize taşınmış değiliz. Adamlara para verip iş yaptırmaya çalışıyoruz, kimsenin umurunda değil. Oğlum siz değil misiniz krizdeyiz tribinde olan? Para vericez işte, iş yapar mısın lütfen diyoruz. "Ok ok sonra konuşalım mı" oluyor birden. İyi adama denk gelmen gerek, şanslı olman lazım.
Ama iyi insanlara denk geldiysen yani şanslıysan kolay iş de buluyorsun, ev de. Aldırmıyorsun hayat burada yavaş mı değil mi diye. Hani Ankara'dan İstanbul ' a gidenler arasında bir muhabbet vardır, "İstanbul'da mesafeler çok uzak birbirinden" diye. İnsanlar birbirine vakit ayıramıyor, hayat zor ve zaman kısıtlı bu yüzden de değerli vs.vs. Burası Ankara 'nın da bir üstü. Zaman elinde, ve nasıl geçireceğini sen seçiyorsun. Yanında kar kalıyor güzel anıların. Zamanın nasıl geçti anlamadım olmuyor, tadına varıyorsun.
İş, gelecek, birikim, çocuk, bireysel emeklilik falan düşünüyorsun ya burada onları pek düşünmüyorsun nedense. ya da benim daha düşünmeye fırsatım olmadı. Zamanımı o kadar iyi değerlendiriyorum ki günde hiç 45 tane Buzzfeed post u okumuyorum. Ya da bachelorette i izlemiyorum.  :):)
Yavaş olsun ama güzel olsun, gerçek olsun. Hem evimiz, hem hayatımız, hem hayallerimiz.
İyi ki ler ile dolu ilk Haziran yazısı olsun bu da.
Çalışanlara iyi haftalar.

5/25/17

Atina'da ergen tripleri.com

Babam "her şeyi yaz" der. O anda hissettiklerini, düşündüklerini; her şeyi yaz. Sonradan okumak insana farklı bir deneyim yaşatıyor. İnsana ne kadar yol katettiğini hatırlatıyor. Ben de o yüzden ( ve dahası işim gücüm olmadığından dolayı ) yazacağım.
Olumlamalar post- unu okumam gerekiyor bu aralar sanırım. Depresif değilim de bir dengem şaştı burada. Çabuk sinirleniyorum, sabrım taşıyor gibi oluyor hemen.
Hep sabreden taraf oluyorum ya ona sinir oluyorum bazen. Onu bekle, bunu bekle. Güya sorumsuzca istediğim gibi hayat yaşıyorum, her bok için gün sayıyorum.
Harbiden challenge seviyorum herhalde ben. Öbür türlüsünden sıkılırdım kesin. Bu yüzden seviyorum diye iyiye yormak istiyorum.
Şimdi işim de yok ya ota boka sarasım var. Hayat gailem yok resmen .
Bir evimize gitsek azcık orada rahatlasam daha iyi olacak biliyorum da 2 haftası var. 2 hafta daha bekle anam beklicen el mahkum.
Bachelorette başladı mesela, yakında balkonumda güzel şeyler yetiştireceğim mesela falan filan ev hanımı hayalleri. 

5/22/17

Athens Diary - Chapter 1 - my first p...

Başlıktaki ince "my first period" esprisini Friends izleyenler anlar.
Athens Diary dedim de "Dear Diary" modunu geçeli baya bir sene oldu, yakında 30 olacağım. Yeni sayfamızı açtık, yeni hayatımıza başladık da 22 gün bile oldu. Bir kaç gündür yazayım diyordum, olay o yani.
Gün sayımlarının ağır geldiği dönemlerde ve yeni başlangıçlarda blog u bir ziyaret ederim kesin, huyumdur. "Bunaldım"lar, "nefes alamıyorum" lar falan. Bu sefer biraz geç kaldım. Üzerinden neredeyse 1 ay geçti. Bu 1 ay içerisinde işten ayrıldım. 4 senedir iyi kötü her gün yüzünü gördüğüm insanlardan ayrıldım. 4 senedir bana çok güzel şeyler yaşatmış olan , benim ilk evim olan güzel Kadıköy'deki küçük evimizi boşalttım ve kapattım. Her birinde hatıramız olan eşyaları satıp savurdum. En yakın arkadaşlarımı birbirine emanet ettim. Annemleri gördüm son kez ve ayın 30'unda yeni bir sayfa açtık.  Hani okuyan diyebilir "Sanki Amerika'ya gittin, be ne drama yaptın" diye. Ama gidince anlaşılıyormuş bazı şeyler. Ha çok özlediğimden ya da bunaldığımdan mı yazıyorum, yoo.
Şu an iyiyim,
Oldu hadi bye, öperim sizi.

3/9/17

OLUMLAMA.COM

Kimisine saçmalık ötesi gelecek bir şey olumlama. Bir kere olumlama-nın ne demek olduğunu biliyorsanız eğer zaten konuya uzak değilsiniz diye düşünüyorum. Aşağıda bulacağınız derlemelerden olayın anlaşılacağını düşünüyor ve bir tanım yapmaya gerek duymuyorum. 
Belki bir gün işimize yarar; sinirden afakanlar basmadan, sabırsızlıktan tırnak etlerimizi yemeden önce hatırlar da rahat nefes alırız. Öğrenebiliriz olumlamayı.  

1- Büyük Şeyler Başarabilirim
En ilham verici olumlamalardan biri günlük olarak kendinize hayatınızda büyük şeyler başarabileceğinizi söylemektir. Tüm vizyonunuza ve hayallerinize odaklanın ve daha sonra bu vizyona duyguları ekleyin. Kendinize söyleyerek ve büyük şeyler başarabileceğinize inanarak bu durumu gerçeğe dönüştürebilirsiniz.

2- Bugün Enerji ve Neşeyle Doluyum
Neşe sizin içinizden gelir, dışarıdan değil. Ayrıca uyanır uyanmaz başlar. Dolayısıyla sabah kalktığınızda bu olumlamayı tekrarlamayı alışkanlık haline getirin.

3- Kendimi Olduğum Gibi Kabul Ediyor ve Seviyorum
Kendini sevmek, sevmenin en saf ve yüksek şeklidir. Kendinizi sevdiğinizde otomatik olarak kendinizi kabullenmeye ve kendinize saygı duymaya başlarsınız. Eğer yaptığınız şeylere özgüven duyar ve bunlardan gururlanırsanız kendinizde yeni bir ışık göreceksiniz. Böylece daha büyük ve güzel şeyler yapmak için cesaretiniz olur ve ilham alırsınız.

4- Vücudum Sağlıklı, Zihnim Parlak ve Ruhum Sakin
Sağlıklı bir vücut sağlıklı bir zihin ve ruhla başlar. Bunlardan herhangi biri olumsuz duygulardan zarar görürse, diğerleri de etkilenir. Hastalığın ve sağlığın bir numaralı kaynağı sizsiniz. Dünyadaki tüm sorunlara bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde size gelmeleri için verdiğiniz izni geri alabilirsiniz Hastalıklarınızı ve kusurlarınızı fethedebilir, her gün yenmeye devam edebilirsiniz.

5- Her Şeyi Yapabileceğime İnanıyorum
Bunu her gün kendinize söylemeniz gerekir. Çünkü hevesli kalmanız için çok önemli bir cümledir. Bunu söyleyerek her şeyi yapabilme, başarabilme yetisine sahip olursunuz

6- Şu An Olan Her Şey Benim Nihai İyiliğim İçin Oluyor
Kurbanlar, kazalar, tesadüfler yoktur. Siz ve çevrenizdekiler parçası olduğunuz şeyleri çekersiniz. Her şeyin gerçekleşmek için bir nedeni olduğuna ve mükemmel bir senkronizasyonla aktığına inanın. Gerçekleşen ve gerçekleşecek her şeyle barış içinde olun. Böylece korkularınız eriyip gider.

7- Hayatımın Mimarı Benim, Temelini Ben Attım ve İçindekileri Ben Seçtim
Her gün uyandığınızda kendinize bu cümleyi söyleyin. Her yeni gün yeni bir başlangıç sunar ve etrafınızdakiler üzerinde bir etki bırakır. Bu günü istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz çünkü hayatınızın mimarı sizsiniz. Eğer gününüze olumlu bir düşünceyle başlarsanız gününüzü mükemmele dönüştürebilirsiniz.

8- Geçmişte Bana Zarar Verenleri Affettim ve Onlardan Sakince Uzaklaştım
Bu yapılanları unuttuğunuz anlamına gelmez ancak yaptıklarıyla ve aldığınız derslerle barışık halde olabilirsiniz. Affetme gücünüz hayatınıza devam etmenizi sağlar ve herhangi bir tecrübeye tepkiniz diğerlerinin sizin hakkında ne düşündüğünden bağımsızdır. 1000 kişiyi affetseniz ve hiçbiri sizi affetmese bile, onların aynı noktaya gelene kadar sahip olamayacağını bildiğiniz bir barış ve özgürlük hissi tadarsınız. Onları affetmek ayrıca size nasıl tepki verdiklerini de anında değiştirir.

9- Zorlukları Fethetme Yeteneğim Sınırsızdır, Başarma Potansiyelim Sonsuzdur
Basitçe şöyle söylenebilir: Kendinize koyduklarınız dışında hiçbir limitiniz yoktur. Nasıl bir hayat istiyorsunuz? Sizi durduran ne? Kendinize hangi engelleri zorluyorsunuz? Bu olumlama bütün sınırları fark etmenizi sağlar.

10- Bugün Eski Alışkanlıklarımı Bırakıyorum ve Yeni, Daha Olumlu Alışkanlıklar Ediniyorum

Zor zamanların hayatın geçici dönemleri olduğunu fark edin. Eski alışkanlıklarınızı bıraktıkça bunlar da geçecektir. İçinizde bulunan yaratıcı enerjiyle her şeye uyum gösterebilen bir varlık olmanız sizi sürekli yeni ve parlak fikirlere doğru götürüyor.

Kendinizle barışın.
NP

3/7/17

karışmasın kimseler bize...

Kendimde kavga ettiğim, herhangi bir suçlu bulamadığım saçma bir günün sonunda bir kadeh şarabım ve ergenliğin dibinde bir Gripin şarkısı ile başlıyorum yazmaya.
Heyecanlar, koltukta tv karşısında geçirilmiş uykusuz geceler, yüzlerce kere edilen dualar ile geçen bir Şubat ayından sonra takvimimizi tamamlamış bulunuyoruz. Varış noktamıza başarıyla ulaştık.
Artık daha da yakınım istediklerime, hayallerime. Ama neden çok uzaktalar gibi hissediyorum? Neden çok yakında olduğunu bilmeme rağmen korkuyorum ? Değişikliğe neden bu kadar tepki veriyorum? Kontrolü elimden bırakmak mı bu kadar korkutan? Ya da strese alışmış , hesap yapmayı spor haline getirmiş beynim mi reddediyor yenilikleri, güvenemiyor başkasının matematiğine ?
Öz eleştiri çok sevdiğim bir şey değildir. Hoş, kim sever ki hatalarını kabul etmeyi, kendinde kusur bulmayı. Aşmam gereken şeyler var belli ki kafamda. Bazı alışkanlıkları değiştirmem gerekiyor. Çok üzerinde durmuyorum şu an, geçelim bunu.
Küçükken de okuldan gelip televizyon izleyip öfleye püfleye odama ödev yapmaya giderdim. Yanıma annemi alırdım. O benim yatağımda yatardı, ben de onunla sohbet ederdim arada. Bazen de hiç konuşmazdık, hatta kadıncağız arada uyuyakalırdı falan. Ama yanımda biri olurdu. Yapacağım işlerin oldukça kabarık bir liste haline geldiği şu günlerde sadece yanımda bir nefes istiyorum. Beni anladığını görebileceğim bir bakış, daraldığımda beni sakinleştirecek bir öpücük...
Zorlanıyorum, sigara içmek istiyorum.
Sonra sen arıyorsun beni. Gücendiklerim, kızdıklarım, üzüldüklerim, korktuklarım sanki zaten hiç bana ait değilmişler gibi uzaklaşıyorlar. Kara bulutlar aralanıyor, aradan gözleri kamaştıran bir güneş çıkıyor. Sanki kendi kendini dolduran ben değilmişim gibi, üzülen,saçma sapan pms krizlerinde kendini bulan ben değilmişim gibi , bir film karesinde uzaktan kendimi izlediğim deli bir kadına dönmemişim gibi "Merhaba hayatım " derken buluyorum kendimi.
Gözlerinde huzuru bulduğum sevgilim, artık gel de ben de histerik Bihter modundan çıkayım artık.
Huzur bulayım. Şarabın tadına beraber varalım. Gülüşünde , gözlerinde başka alemlere dalayım.
Arabeske bağlattn yaw gece gece. 

1/31/17

portakallı çikolatam..

Giydiklerim, saçımın rengi, kilom, gözlüklerim, kocam, kocamın işi, telefon kabım ve daha sayamayacağım bir çok şey gibi , müşterilerim çocuk yapıp yapmamam konusunda da benim yerime baya kafa patlatır oldular son 1 senedir. Parmağımda yüzüğü gördüklerinde "ee çocuk var mı? " daha sonra da "daha yapma gençsin ", "sakın yapma, daha vakit var." , ya da kimisi optimist " bence çok uzatma." falan gibi yorumlarlar devam ediyor bu güzel sohbet. İki kilo alsam "yoksa bebek mi var?" diye bonus sorular da çıkabiliyor zaman zaman. 

Sadece bir tanesini paylaşmak istiyorum. Akademisyen bir müşterim var. Kendisi benden kat kat görmüş geçirmiş, idol olarak alınabilecek eğitim seviyesinde, konuşması oturması kalkması ile gelecekte olmayı ümit edebileceğiniz bir bayan. Yurt dışında yıllar boyu akademisyenlik yapmış, liderlik eğitimleri vermiş, en son özel bir üniversitede çalışıyormuş. Şu an çalışmıyor, kadro açılmıyor. Annesine bakıyor evde. Çocuğu yok, hiç evlenmemiş. 

Bana sordu bir gün "çocuk yapmayı düşünüyor musun ? Bu konudaki motivasyonun nedir ? " diye. Daha önce kimse bana fikrimi sormamıştı halbuki. Herkes sanki hakkıymış gibi, "yap, yapma, bence bekle  gibisinden cevaplarla gelmişti bana. 

Verdiğim cevapla nedense sonradan gurur duydum, söylerken utanmamıştım ama mahcup hissettim kendimi sebepsiz. "Ben kocamı seviyorum. Motivasyonum onunla ikimizin bir parçası olacak yeni bir canlıyı yoktan var etmek. İkimizin de özelliklerini taşıyacak bir birey. Onun büyümesine şahit olmak". Gülümsedi ve gitti, cevabım onu tatmin etmişti. 

NP :*

1/30/17

i hate mondays

yine bir PMS, yine bir sorgulama, uçan kuşa atarlanma modu...
İşten, insanlardan nefret ettiğim bir pazartesi.
Pazartesi diye mi gıcığım, gıcığım diye mi pazartesi.
Kahveler yetmiyor uykuları açmaya , Hava soğuk.içim tir tir.



1/21/17

Smoke Free...

18 yaşında sigara içemeye başladım. Yalnız kaldığımı hissettiğim zamanlarda , uzaklaşmak istediğim zamanlarda, çoğu zamam da eğlenirken yanımda arkadaşımdı.Bırakıp tekrar başlarsam diye bırakmayı düşünmemiştim. Çok utanç verici gelmişti o düşünce, iradesiz olmak. Sonuç olarak 2 sene önce hayatımdan çıkardım sigarayı. Yaklaşık 6 kilo aldım, çok zevkle yemek yedim. Vücuduma sigarayı bırakmanın faydalarını tam olarak hissedememiştim. Ta ki tekrar başlayana kadar. 7-8 ay önce tekrar başladım. "Stresli" bir dönemdi benim için, en azından bahanem buydu. Tekrar öksürmeye başladım, göğsümde hırıltılar duymaya başladım. Hızlı yürüdüğümde nefes nefese kaldım, zaten sporu bırakmıştım uzun zaman önce. Kilo da vermiştim. Sigarayla aslında ben çok mutluyduk dermişim. Yok lan konu nereye geldi! Topladım kafayı. Her neyse, yeni yılın başında tekrar ve son olarak sigarayı hayatımdan çıkarmaya karar verdim.
İlk gün tüm düşündüğünüz sigara oluyor. Öyle bir açlık ki, boşluk ki anlatılamaz. Ellerini kollarını insan nereye koyacağını bilemiyor. Bunun sonucu da yemekte buluyor teselliyi. O da doyurmuyor açlığı. Çünkü normalde yemekten sonra sigara içersin ki o tam bir yemek olabilsin. Bu sefer bir şeyler içmek lazım. Ye iç uyu ye iç uyu, ama sürekli bir boşluk , sebepsiz bir mutsuzluk. Zaman zaman baş ağrısı ve mide bulantısı.
Bu sefer 3 kilo ile atlattım sayılır. Hala zorlanıyorum tabi. 20 gün oldu şunun şurasında.
Ama en büyük yardımcım SMOKE FREE app.
Öyle bilgiler veriyor ki , motivasyonu ayakta tutuyor.

  • Sigara içmeyerek 151 TL'lik tasarruf yapmış oldum. (Bu para nerede diye kimse sormasın, hiçbir fikrim yok aq)  Bu da 1 senede 2.738 TL yapar. Bu Yunanistan'da yapacağım tatilin bütçesine yakın. Bir tatil kazanmış gibi oldum yani. (Olur da biriktirirsen yani ) 
  • Şu anda 20 gün 3 saattir içmiyormuşum. Hayatıma 120 saat katmışım.  ( Halbuki şu an sigara olsa ne de güzel içer...pffffff sus lan sus iç ses! ) 
  • Şu ana kadar 302 tane sigara içmiş olurMUŞTUM. Ama içmedim.
Aslında hala bu konu hakkında konuşuyor olmam bile hala üzerimden tamamen atamadığımın bir kanıtıdır. Ancak her dakika SMOKE FREE ye bakmıyor olsaydım, gerçekten şu an da pöfür pöfür türk kahvemin yanında içerdim. 


Olur da sigarayı bırakmayı isteyen varsa ve cesaret edemiyorsa benden önermesi. Biliyorum çok güzel, böyle püfff diye üflüyorsun...

https://play.google.com/store/apps/details?id=com.portablepixels.smokefree&hl=tr

Herkese kolay gelsin. 


1/20/17

eve geldim.

İşten çıktım, dolmuştan indim. Kalabalık sokaklardan hızlı adımlarla ilerledim ve Kadıköy'ün tenha sokaklarında,eve sadece bir kaç sokak kala daha da hızla ilerlerken kendi kendime konuştuğumu fark ettim. Konuşmalar genelde diyalog şeklinde, sanki bir kavga gibi. Hepsi de seninle hiç yaşanmamış anlara ait, konuşulmamış şeyler... Her birinde bir kavga içindeyim sanki. Kızmak istiyorum belki de ama sevgim ağır basıyor. Kendimi anlatıyorum, savunuyorum sürekli. İtiraz etmek istiyorum, ama itirazım neye belli değil. Gereksiz bir çaba.
Eve geliyorum, ilk işim  anneme ve sana haber vermek. Telefonu sağdaki raflardan birine bırakıp bir bakış atıyorum sağa doğru, odanın içine. Koltukta beni bekliyor musun diye.Halbuki adım gibi biliyorum orada olmadığını. Sadece hayal etmek hoşuma gidiyor, "Sürpriz yapsa ne güzel olurdu." demek.
Saçma bir yemek yapıyorum, öğrenciden bozma. Alışveriş bile yapmadığımdan ne zevkle yemek hazırlar oldum ne de birine güzel yemek yedirme hevesim kaldı.
Bu günlerde filmlerden de fazla etkilenir oldum. Hele bir de beraber önceden izlemişsek bir ayrı ağlıyorum. Çünkü film içinde film izler gibi oluyorum. Bu anı izlerken ben daha önce ne yapmıştım, sen beni nasıl sakinleştirmiştin, ya da daha basiti. Yanağımdan o anda nasıl öpmüştün. Hepsini hatırlıyorum . O yüzden yüzlerce kere izlediğim dizinin bir başka bölümünü açıyorum yine.
2 haftadır koltukta uyuyorum sevgilim. Yatağı ısıtmak zor geliyor. Televizyon karşısında unutuyorum nasılsa yalnız mıyım değil miyim. Düşünmeye kalmadan uykuya dalmış oluyorum. Her gece daha erken uyumaya başladım, günler daha hızlı geçsin diye. Geçiyor da.
Hazırlanmak istiyorum, planlar yapmak . Ama şu an içimden kendime bakmak bile gelmiyor ki en kolay bu yolla dikkat dağıtabilirim...Spor, sağlıklı beslenme.Hikaye gibi, boş geliyor.
Zoru biz seçtik biliyorum ama zorlanıyorum.