11/22/10

...μου λειπεις πολυ...

Pişmanlıktan sonra tadılabilecek en acı duygudur özlem.Hiç birinin kokusunu özlediniz mi?Hiç birini öpmeyi deliler gibi isterken öpemeyeceğinizi bilip kahroldunuz mu?Geçmişe duyulan bir özlemden çok geleceğe duyulan özlemin o acı tadını yüreğinizin derinliklerinde hissettiniz mi, o acımasız gerçekle yüzleşmekten korkup kaçtınız mı, hayallere dalıp unuttuz mu geçen zamanı?

Kalbiniz yanında deliler gibi çarparken O'nun şimdi uzaklarda olduğu gerçeğini düşünüp gözyaşlarına boğuldunuz mu?Şarkılara yeni anlamlar yüklenirken, gelecekle ilgili planlar yapmaya hiç alışkın olmayan zihninizi zorladınız mı asla vazgeçemeyeceğiniz hayaller içinde kaybolmaya?

Değiştiğinizi söylemeye başlıyorlar o zaman etrafınızdakiler; sizi hiç böyle görmediklerini söylemeye başlıyorlar.Siz ise sevinçten çok korku ve özlemle dolup taşıyorsunuz o an.Hayatınıza eklenen bu kusursuz rengin yanında getirdiği gelecek korkuları ve tekrar o kusursuzluğa erişmenin özlemi arasında bocalıyorsunuz. Etrafınıza gülüyorsunuz, "mutluyum" diyorsunuz.Ama içiniz kaynıyor, durduramıyorsunuz.Kendinizi bağlanmaktan, hayaller kurmaktan alıkoyamıyorsunuz .

İstemiyorsunuz bu kadar içinize almayı ama bir yandan da kestirip atamıyorsunuz o rengi, o özlemi, o dudakları, o kokuyu.Aptalca şeylere inanmaya başlıyorsunuz o zaman, basit bir kahve falına mesela.Arkadaşlarınız der ya "içime doğuyor" diye, onların bağımlısı oluyorsunuz bir süre sonra.Kimse karışmasın size istiyorsunuz; "Kimse dokunmasın".

Beyazla siyahı, karanlıkla ışığı aynı anda görüyorsunuz o an.Sevinçle üzüntüyü en iyi o zaman hissediyorsunuz."O acaba şu an ne yapıyor" diye düşünmek günlük hayatınızın en renkli anlarını oluşturmaya başlıyor.İçtiğiniz bira kafanızı bulandırmaya başlarken, içtiğiniz sigara içinizi yakarken, kulağınızda O'nu hatırlatan müzikler çalarken sadece gözlerinizi kapatmak ve kolunuzu koklamak geliyor içinizden.O'nun kokusunun sindiği kolunuzu...

Söylemek istiyorsunuz sevdiğinizi, aşık olduğunuzu; ama "aşk" ya bu o kadar kolay olmamalı, yapamıyorsunuz.O da söylemek istiyor, kafası yeterince alkolden bulanmışsa söylüyor da orası ayrı, ama söylemiyor ayık kafayla.Gözlerinizle konuşmaya başlıyorsunuz bir süre sonra.O'na baktığınız gibi kimseye bakmayacağınızı düşünüyorsunuz.Sonra içinizden kocaman bir "of" çekmek geliyor.Çünkü gözlerinizi açıyorsunuz, yanınızda O olması gerekirken, bir boşluk!

Sonra içinizi karanlıklar bulutu kaplıyor yine, nefes alamıyorsunuz.Kötüyü düşünmek hiç içinizden gelmiyor."Acaba O benim hissettiğim gibi hissetmiyor mu?, "Benim O'nu özlediğim kadar özlüyor mu?".Kafanızı hemen dağıtıyorsunuz.Öyle olmalı, tabi ki özlüyordur diyorsunuz.Kolunuzu kokluyorsunuz, herşey tekrar güzel, kafanız hayallere dalmaya tekrar hazır.

Günler çabucak geçsin istiyorsunuz, tekrar O'nu öpeceğiniz gün, sabırsızlıkla beklediğiniz o an gelsin istiyorsunuz.Tekrar sarılacağınız gün gelsin; tekrar beraber uyuyacağınız gün gelsin,tekrar ellerini tuttuğunuz gün gelsin istiyorsunuz.Bu yüzden yatağa her girdiğinizde sarhoş olun istiyorsunuz.Kafanız dumanlı olsun ki O'nun yanınızda olmadığını farketmeyin.Uykuya daha kolay dalın ki rüyanızda görün O'nu.Özlem bu yüzden pişmanlıkta daha çok yoruyor insanı.Hem seviyor hem nefret ediyorsunuz içinde bulunduğunuz durumdan. O'nun yanınızda olmadığı her andan nefret ediyorsunuz.Dualar ediyorsunuz, etrafınızdan dualar dileniyorsunuz.İnsanlar gülüp geçiyor ama dedim ya sizin içiniz kaynıyor, sizi Ondan başka kimse anlamıyor.

...μου λειπεις πολυ... zmouuutttssss!!!!!!!

ps.kendince yunanca öğrenmeye çalışan bu naçizane insanın maceralarını sonra paylaşacağım. meraklanmayın!:)

11/10/10

Δε φεύγω - Μιχάλης Χατζηγιάννης

Δε φεύγω

Θα μείνω όλη νύχτα στην πόρτα σου
Θα μείνω όλη νύχτα στα σκαλιά
Τ' αστέρια θα πάρω αγκαλιά
Θα λέω το όνομά σου σιγά

Δε φεύγω

Όσο και αν θες δε φεύγω
Κι ας έρθει χειμώνας και βροχή
Τα βράδια θα παγώνει η ψυχή
Ο ήλιος θα καίει το κορμί

Για πάντα θα μείνω αν ρωτάς
Για πάντα θα 'μαι εδώ να με κοιτάς
Για πάντα
Εδώ είναι το κορμί

Eδώ είναι η ζωή
Δε φεύγω αν δε φύγουμε μαζί

Δε φεύγω

Θα μείνω όλη νύχτα στην πόρτα σου
Θα μείνω να σ' ακούω να μιλάς
Με φίλους σε νιώθω γελάς
Μα δίπλα σου είμαι όπου πας

Για πάντα θα μείνω αν ρωτάς
Για πάντα θα 'μαι εδώ να με κοιτάς
Για πάντα
Εδώ είναι το κορμί

Εδώ είναι η ζωή
Δε φεύγω αν δε φύγουμε μαζί

11/2/10

yiğit özgür:)

abuk subuk vol.2

  • Her gün binbir türlü insan görüyorum sokaklarda öylesine gezen. Muhakkak bir işleri vardır, bir yere gidiyorlardır ama benim gördüğüm bir sürü yürüyen insan.Nereye gideceklerini bilecek halim yok orası ayrı zaten.(Sulanmış beyin böyle bir şey sanırım).Geçenlerde yürüyorum yine Kızılay'da.Ben boy itibarıyla biraz çıkıntı oluyorum toplum arasında, hadi ona alıştık kaç senedir,onu anladık ta amca neden arkanı dönüp de bakarsın 3 kere, 5 kere.Hiç mi insan görmedin, anlamadım ki.Hızlı hızlı yürüyor önümden.Sonra da bakıyor pis pis.Hani ben mi yanlış anladım acaba diyorum.Yok, sanki kötü bir şey yapmışım gibi bakıyor..Gerçi buna da şükür diyorum.Geçen senelerde durakta servise binicem, durakta bekliyorum.Bir amca da bekliyor, dolmuşu mu otobüsü mü bilmem orasını.Arkasını dönüp dönüp bakıyor.Ben de diyorum fermuar mı açık, meme mi açık da ben farkında değilim falan diye.Yok kardeşim bende bir problem yok çok şükür.Ama adam bakıyor.Göz göze geldik sonra.Tabi bakmadı ondan sonra.İki dakika sonra ilerlemeye başladı, binmiyecek heralde gidiyor falan dedim içimden.Yok!İlerideki ağacın yanına gitti.Arada yine bakıyor.Neyse banane ya dedim.Ben istifi bozmuyorum, işime bakıyorum.Sonra bir baktım ağacın arkasına saklandı adam.Oradan bakıyor.Yuh dedim amca.Napıyorsun.Gerçekten binbir türlü insan var, allah bilir ne düşündü orda, pis herif! (Anıların baş karakterlerinin amca olması gülsem mi ağlasam mı dedirtiyor, o konuya girmiyorum zaten:))
  • Nedendir bilinmez ne zaman Ayazma ve popüler çevresi ile takılacak olsam konu hep yemek, boşaltım sisteminin ne kadar verimli çalıştığı ve kıl mevzusu oluyor.Ne bileyim dizilerden, filmlerden, erkeklerden konuşalım.Nasıl oluyorsa konu birden "ben orama epilasyona gidiyorum"a bağlanıyor.Ya da "geçen bir yemek yemişim, alt üst oldum.tuvaletten çıkamadım." falan.Yaşla ilgili dicem, yok o da değil.Her yaştan insan benle bu konuları konuşuyor.Anlamadım çekiyor muyum ne?Başka şeyden bahsedin  nolur ya, yoksa yakında ben de başlicam, hoş olmicak.
  • Kurstaki "kulaklarıyla değil de gözleriyle dinleyen arkadaşım", lütfen bi sütyen tak artık ya.Hava da soğuk, tamam biz nezih bir topluluk olabiliriz, burada kimse bir şey demez sana, ama bunun dışarısı var bir de.Onu düşün biraz yahu.Ben kadın başımla bakıyorum, sen ordaki erkekleri düşün.Rahat olayım derken başına kötü şeyler gelmesin, üzülürüm.İyi kızsın.
  • Kylie Minogue-Confide in me diyorum başka da bir şey demiyorum.Fenalardayım dostlar. (5/11 effect)
  • Youtube açılır da biz kullanmaz mıyız:)Önceden de açıyoduk da neyyse orayı karıştırma.Hemen aşşağı yapıştırırımm bir video böyle :) derken VINN'ın azizliğine uğrayan ben koyamıyorum videoyu.Neyse fizyden dinlensin Kylie'nin şarkısı;)
  • "Hayatınızdaki bir mucize" ödevini ben yapmasam da başkası yapsa olmaz mı ya.Canım hiç istemiyor.

10/26/10

yiğit özgür:)

müzikle kafayı bozmaca:)

Hani bazı şarkılar vardır, aklınızdan çıkmaz uzun süre.Afedersin bokunu çıkarana kadar dinlersin, tüketirsin; sonra da "off baydı bu şarkı" dersin.İşte baymayan şarkılardan bir kaçını yazyım sizlere.Bu aralar resmen tüketiyorum bu şarkıları.Bir insan sürekli mi dinler bunları yahu, yok kardeşim sıkılmıyorum işte.


Bedük-Heartbreaker (geçen playlist i karıştırırken "bir dinleyeyim, uzun zamandır dinlemedim." dedim, sanki bu şarkıyı bekliyormuşum.çok güzel ya) /  Everything but the Girl- Missing (her zaman eskileri yad etmek ve acı çekmek isteyenlere, tam sarhoşken dinlenicek bir şarkı)  /  Gossip-Pop goes the world (solistin sesi inanılmaz, dinlemeye kesinlikle değer, ayrıca klibi d çok güzel) /  Professor Green feat. Lilly Allen- Just be Good to Green (ağzımıza takıldı, yapıcak birşey yok.ama güzel şarkı ona bir şey diyemem gerçekten.) /  The Pierces-Three Wishes (bu şarkı hakkında yorum yapmayacağım; dinleyince anlarsınız zaten ne demek istediğimi)  /  Kim-Wilde-Keep Me Hangin' On (şarkının sözleri çok güzel ya.bi anlayamadık şunu bayanlar.kabul etmek istemiyor bir türlü insan bazı şeyleri.temenni=başımıza gelenlerden ders almıyoruz, bari şu şarkıdan bir fikir edinelim.) Dash Berlin-Man on the Run( anısı var, arada dinlemek lazım böyle şarkıları)  /  Eminem feat.LilWayne-No Love (şarkının temasını oluşturan arkadan duyduğumuz Haddaway-What is love şarkısıdır.Bu şarkı da "One night at the Roxbury" filminden biliyoruz.Jim Carey'den değil. 3-5 apaçi "Jim Carey'nin filmi vardı bir tane , çok komik kafa sallıyorlar" falan diye yorum yapıyor da okuyan olursa bilgilensin şundan.O film değil, bir skeçti!)

just be good to me:)


Professor Green - Just Be Good to Green (feat. Lily Allen) Official Music Video from Lee Graham on Vimeo.


Ayazma'yı tekrar ayakta alkışlıyorum.Kendisi sayesinde daldan dala konan, her tele uyum sağlayan bir müzik anlayışım gelişmiştir.Astor Piazzola'da dinler bu bünye, H.I.M 'de yeri gelir Serdar Ortaç'da.Son zamanlarda evde sık sık mırıldanma şeklinde duyduğumuz bu şarkının artık orijinal halini blog a koymanın vakti geldi gibime geliyor.Sözlere de dikkatinizi çekmek isterim ayrıca.:)

That's how Sue, sees it!


Müzikalleri sevdirmek kolay değildir, ya da bu sadece benim için geçerli.Kaldı ki "Grease" dışında izlediğim, beğendiğim de yoktur; biraz da önyargıdan kaynaklanıyor bu durum orası ayrı mesele.Ama "Sue Sylvester" karakteriyle Jane Lynch son derece başarılı; bu da "Glee" yi izlenebilir kılıyor.İzlemeyenlere hemen başlamalarını tavsiye ederim. Müzikleriyle de çok başarılı "Glee".
"That's how Sue, sees it." diyorum ve iyi seyirler diliyorum.

10/21/10

cevapsız sorular - unutmak


Geçenlerde okuduğum bir yazının başlığı dikkatimi çekti.Düşünmeden edemedim."Unutmak insanın çığlığıdır."Hayatımızda neleri unutuyoruz?Şarkılar bizi yaşanmışlıklara tekrar götürürken; sokaklar, caddeler bizi çağrışımlarıyla anılar denizinde boğmaya yeltenirken nasıl oluyor da bazı şeyleri unutuyoruz?Yaşadıklarımız, bunları yaşarken yanımızda olanlar, yaşadıklarımıza sebep olanlar nasıl oluyor da tekrar kafamızda beliriveriyor bir anda tek bir şarkıyla, tek bir mekanla, tek bir sözle?

Peki unutmak gerçekten insanın çığlığı mıdır?İçimizden attığımıza memnun olduğumuz bir duygu yoğunluğu mudur; içimizi kermiren anıların dayanılmazlığından doğan o sıkıntıdan kurtulmak mıdır? Eskiden beri "Yaptığın hatalardan ders almalısın." düşüncesinin dayatıldığı beynimiz unutarak rahata, huzura kavuşabilir mi?Belki pişmanlık değlidir eskiden yaşananlar; ama geçmişler herkesin çok da hatırlamak istemeyeceği anılarla doluyken, işin kolayına kaçıp unutmak mıdır atılacak doğru adım?

Unutmak insanı geçmişinden, iyi ya da kötü anıların yükünden serbest kılmaz mı; özgürleştirmez mi bir nevi?Peki bu durumda unutmamanın ve yaşananlardan ders almanın verdiği güven duygusu nereye kaybolur?Unutmak insanın çığlığı, herşeye yeniden başlaması, eteklerindeki taşları ortaya dökmesiyse tekrar aynı hataların yapılmayacağının, tekrar aynı pişmanlıkların yükünün taşınmayacağının kim söyleyebilir?Bunun güvencesini kim verebilir bize?

Bizi özgürleştiren, zincirlerimizi kıran ve bizi tekrar temiz bir sayfa açmaya iten "unutmak" nasıl oluyor da geri adım attırıyor insana?Yaşananların değerini hiçe sayıyor, yok sayıyor hataları, alınan hayat derslerini; tekrar tekrar öğrenmemizi sağlıyor belki de.

Karar vermek gerçekten zor; "unutmak" özgürleşmek midir,yoksa salaklık mıdır?Aklımızı, ruhumuzu serbest bırakmak mıdır yoksa yaşanmışlıkları bir kenara bırakıp tembelleşmek midir,yıllar boyu edinilen deneyimin çöpe atılması mıdır?

10/19/10

abuk subuk

  • Geçen gün Zaytung'da okuduğum habere çok güldüm gerçekten." RTÜK'ün "İyi Uykular Çocuklar" Projesi ile geçtiğimiz cuma akşamı uykuya gönderdiği çocuklar, yataktan çıkmak için televizyonun "Günaydın" demesini bekliyorlar."Bugün bir televizyon kanalında karşılaştım, bu proje hakkında konuşuyorlardı; projeyi anlatıyorlar falan.Bir de yayınlayacakları kayıtlardan birini gösterdiler.Bir baktım Metin Akpınar; konuştu konuştu sonra başladı ,"Uyusun da büyüsün niiiğğğğğnnii" falan diye çığırmaya, bir de nağmeli falan söylüyor sanki türk sanat musikisi, kalakaldım oracıkta.Sonra başka bir kanalı çevirdim geçirdiğim şoku atlattığımda.Reklam çıktı bir tane, küçük bir kız oynuyor.Kızı süslemişler, topuklu ayakkabı giydirmişler, makyaj yapmışlar;kız da öyle kıvırıyor artık ne haltın reklamıysa onu yapıyor.Bu ne tezatlık kardeşim.Bir yanda çocukları olduklarından büyük göster, bundan reklam yap sonra da aynı çocuğun Metin Akpınar'ın uyusun da büyüsün niiğğnnii" sinde uyumasını bekle.Fikir proje güzel de uygulamaya geçince pek olmamış sanki.Bu çocuklar yeri geliyor Fatmagül'ü izliyor,Aşk-ı Memnu'yu takip ediyorlar; kimi kandırıyorsun yeme bizi şimdi.
  • Kendime not: Bazen daha yararlı şeylerle uğraşman lazım canım ya.çok kitap okuman lazım çooooookk!
  • "Focuslanmak" ne demek kardeşim.Tamam yabancı dil biliyorsun, biz de biliyoruz, ama odaklanmak yerine de "focuslanmak"deme ya.(Nasıl yazıldığı konusunda bile en küçük bir fikrim yok.)Yeri geliyor biz de abuk subuk kelimeleri kullanıyoruz, doğru söylemek gerekirse türkçeleştiriyoruz.Hazır bahsetmişken bir de "hoşlantı" kelimesine çok gülerim, hemen bunu da paylaşayım."Hoşlantı" nasıl uyduruk bir kelimedir yahu.Bu evlilik programlarından (evet itiraf diyorum izledim bir süre onları, hala da izliyor olabilirm hatta) doğmuş eşsiz kelime, "Evet, ona karşı bir hoşlantım var."şeklinde de cümlede kullanılmıştır zamanında.Yok olmuyor, yapmayın şunu.
  • Peki beni eskiden dinlediğim şarkıların tekrar tekrar ele geçirmesine ne demeli? Ufukta görünen ve git gide yaklaşan İstanbul gezisinin de vermiş olduğu bir etkidir herhalde demekten başka bir şey gelmiyor elimden.Yıllardır dinlemediğim şarkılara eşlik edebiliyor olmam ayrı bir güzel duygu hemen belirteyim.
  • Kendime not 2: Hadi canım "Tatar Çölü" seni bekler.Başla işe koyulmaya.

10/11/10

eric northman bite me yaa! :):) tam teenager lafı oldu bu:)

Bu aralar izlemek istediğim diğer diziler bir yana "True Blood" a kafayı takmış durumdayım.Şöyle iğrenç bir durum söz konusu oluyor bende.Bölümleri art arda izlemek istediğim ve kendime bir hafta beklemek gibi bir işkence yapmak istemememden kaynaklanan bir problem.Dizilerin sezonları bitsin ben öyle izliyeyim istiyorum.O zaman da bazı sivri zekalı arkadaşlarımın( alınmaca darılmaca yok) konuşmalarına kulaklarımı kapatmam gerekiyor.Gossip Girl, 90210, House M.D., Fringe, Dexter, Grey's Anatomy olsun yeni bölümler biriksin diye bekliyorum.Üst üste izlemek daha güzel geliyor bana, yoksa unutuyorum:) (oha! sayınca utandım resmen,o kadar çok dizi var ki akılda tutmak ne mümkün:))

Neyse konudan sapmayalım.True Blood izliyorum bu ara.İlk 2 sezonu izlemiştim ve ağzım açık kalmıştı bu kadar vahşet, kan ve sex i bir arada bu kadar açık bir şekilde izlemek normal olarak bir şok etkisi bırakmıştı bende.:)Baktım 3. sezon bitmiş ben yokken, dedim izleyeyim.Ben bıraktığımda o kadar tutulan bir sizi bile değildi walla ne ara bu kadar tutuldu orasına ayrı şaşırdım, neyse.Her dizide bir favorisi olur ya insanın, insana "oha" dedirtir hani.Bu dizidekini açıklıyorum; Eric Northman.Ben yeter ki bişi izliyeyim de beğeniyim, hemen etkilenirim.Bi ayrı havaya bürünürüm.yok efendim rüyama girer, modumu belirler falan; o derece yani.


(Bir arkadaşımla dizi muhabbeti yapıyorduk da onda da aynı şey varmış.Dexter izleyip izleyip kendini bağdaşlaştırıyormuş, milleti uzaktan falan izliyormuş; çok gülmüştük.Neyse yalnız olmadığımı bilmek güzel bişi tabi.Yanlış anlaşılmasın bende Dexter konusunda öyle bir durum yok ama maşallah diğer her dizide bir karakter bulup onu kendim yaparım kafamda.Düşünürüm düşünürüm falan, saçma sapan şeyler işte)

bir itiraf.com da buradan gelsin o zaman; dün rüyamda gördüğüm kişi Eric Northman oldu bu seferde.:) Bir de arada uyanıp rüya devam etsin diye kasarsın ya, dönüp dönüp uyumaya çalışırsın tekrar.Geri kalır mıyım hemen onu da yaptım tabi; ve sonuç başarı!Rüya valla kaldığı yerden devam etti..
Bu da böyle bir anı olarak kalsın:)

*Dizinin jenerik müziğini de söyliyeyim.Diziyi üst üste o kadar izleyince bir süre sonra insanın aklına takılıyor.Fena da değil hani. Jace Everett-Bad Things ;)

*Bir de rica edicem biri Sookie'nin dişlerini yaptırsın.

*başlığın teenager seviyesi de dillere destan, dikkatleri çekmiştir.gören de Justin Bieber falan dinliyorum sanıcak, o derece mal yani:)

gerçekten "Ye Dua et Sev" kardeşim :)


“Ye Dua Et Sev” harbiden insana ilham veren bir film olmuş.Kitabını okumamıştm, işin uzmanından öğrendim ki (burada kendisi Ayazma olur) çevirisi berbatmış.Çok da meraklı değildim zaten okumaya orası ayrı mesele.Ama filmine bir daha gidelim desinler gerçekten giderim, hiç de şikayet etmem.Yemekler, mekanlar bu kadar mı güzel olur kardeşim.Gerçekten kutlamak lazım.


Filmden kareler - notlar; (spoiler yok, don't worry)
  • İtalyanca öğrenmek hiç bu kadar çekici gelmemişti.Bilmiyorum anlatabildim mi:)
  • Bir makarna bu kadar güzel gösterilebilir mi yahu.İzleyenler anlayacaktır neyden bahsettiğimi.Aynı lezzette olmayacağını bilsem de eve gidip 3-5 paket makarnayı haşlayıp doya doya yiyesim geldi yemin ederim.1 paket de değil 3-5 paket, artık siz anlayın asıl bir şeydi.
  • Bir nevi “Secret” kitabı gibi,ama bu hedeflerini gerçekleştirme üzerine değil de kendini belirleme, tanıma üzerine yoğunlaşmış.Ortak yanları; insanın uygulayası geliyor.:)Eve gidip sabah akşam meditasyon yapası gelmiyor desem yalan olur.Doğrudur bir zamanlar bunlarla kafayı bozduğum, yine bozasım geldi hayırlara vesile olsun.
  • Bali'deki o ev nasıl bir şey ya.Bildiğin cennet giibi.Bir ömür o evde geçer yemin ederim.Ben ki Carrie Bradshaw tabiriyle tam bir " city girl" olsam da gider yaşarım oralarda, hiç de sefaletmiş, teknoloji yoksunluğuymuş dinlemem.Yok yok yine de büyük konıuşmamak lazım belli olmaz.:)
  • James Franco'yu az beğenmedim zamanında bi itiraf.com da buıradan gelsin.
  • Javier Bardem'i de pek beğenmesek de Ayazma'nın tabiriyle "adamın gönlü güzel demek ki" diyerek kendisi hakkında pek de yorum yapmıyorum.Oyunculuğu güzeldi şimdi ona laf yok tabi.
  • Filmden akıllarda kalacak bir quotation varsa o da şudur muhtemelen. "Having a baby is like getting a tattoo on your face. You really need to be certain it's what you want before you commit."
  • Julia Roberts yine konuşturmuş,ona da lafım yok.
Ana fikir; everyone needs a break in order to find themselves, and truly understands what they want about their lives; diyerek mükemmel ingilizcemizi konuşturalım ve bu filmi herkese tavsiye edelim.

*resimdeki hayalci.net kıroluğunu açıklamak istemiyorum.resmi yükleyene kadar canım çıktı zaten artık kusura bakılmasın lütfen.

10/8/10

evde kase büyütmece

şimdiden söyliyeyim; evde kase büyütmece çok kötü birşey.herşeyden önce alışkanlık yapıyor.önceleri deli mutlu oluyorsun, "özgürüm ne istersem onu yaparım." diyorsun; sonraları yavaştan sinsice uyuşukluk başlıyor.her günün bir diğerine benziyor.sen farketmeden üşengeçliğin tavan yapıyor.sanki bir tokat a ihtiyaç duyuyorsun yerinden kalkabilmek , bir işi halledebilmek için.aslında düşünürsen hep diyorlar "ben mezun olduktan sonra hemen işe başlamıştım, sen en iyisini yapıyorsun, biraz dinlen; kendini dinle."diye. iyi çok hoş güzel de eğer bi ilerleme kaydedemiyorsan nesi güzel, bunu söyle bana.
mutlaka haftanın bir günü "bundan sonra her gün spor yapacağım, hem de her gün; inanılmaz taş olucam." diye verilen sözler ; akşamüstü abuk subuk programlar eşliğinde geçen gün evde yapılan keki yerken bozulmaya başlar."bugün odamı toplamam lazım." diye kendine verdiğin abuk subuk görevler yerini "amaaaaann yarın yaparım."lara bırakıyor.
hani sevgilinden ayrılırsın bi mal olursun ya.bi ilk ne yapacağını bilemezsin.eskiden ona ayırdığın zaman dilimi artık bir boşluktur ya ona benziyor okulun olmaması.e bu kadar zaman alışamadın mı yuh derseniz de hemen bir verilecek cevap bulunuyor, yüzsüzlüğe vurdun ya artık işi bokunu çıkar bari hesabı," ama yaz boyunca sağlık problemleriyle falan uğraştım, kafam meşguldü.".hadi lan ordan derler adama ama nafile uyuşukluk böyle de gitmez.
bir süre sonra:
 uyumak istersin uyuyamazsın çünkü uyursan uyuşukluğun gitmez, yanında arkadaşlarını da getirir; mallık ve saatin kaç olduğunu bilmemenin getirdiği rahatlık.
yazı yazmak istersin konu bulamazsın, twitter a facebook a bakıp kapatırsın bilgisayarı; uyuşukluğun gitmez.
arkadaşlarınla konuşmak istersin, dedikodu yapayım dersin yapamazsın, bir süre sonra cümlelerde kullanılan "iş, mülakat, kpss, toefl" kelimelerinin fazlalığı insanı sağır eder.sonuç uyuşukluğun gitmez sadece moralin bozulur.
spora başlıyayım dersin , o da olmaz.bu hikayenin sonunu yazmıştım üstlerde, tekrar edip kendimize küfretmenin bir anlamı yok değil mi?:P
"aman ne bilim.havalar yüzünden böyleyim" dersin."ulan havalar güzelken de sen böyleydin" der içinden bir ses ama ona da büyük bir ustalıkla kulaklarını kapatırsın.
yok yok havalar yüzünden ben böyleyim.bi tarafın dona dona evde böyle oturursan sonun bu olur işte.kalk git bir işe yara, bari odanı topla!:)

10/7/10

Cüneyt Özdemir'e bildiğin aşığım.


Yılların vermiş olduğu birikim, emin adımlarla sabırla katedilen yollar ve sonuçta erişilen başarı.Uzun zamanlar yapılan araştırmalar, yazılan kitaplar, röportajlar...Öyle bir şey ki yıllar öncesinden hatırlarım 5N1K programlarını.Ne yalan söyliyeyim çok da takip etmezdim, yaş itibariyle siyasetmiş şuymuş buymuş sıkılırdım, dizilerle çok daha fazla haşır neşirdim zamanında :). Ama çok güzel bir şey olsa gerek başarıyı böyle tatmak; ciddiye alınıp bilgilerinle saygı görmek.Anlamayana, ilgilenmeyene lafım yok ama cesareti hayranlık uyandırıcı gerçekten.Ben ki siyasetmiş hala çok haz ettiğimi söyleyemem ama izletiyor adam kendisini yahu.Tebrik etmek bana düşer mi bilmem ama tebrik ederim kendisini :)
Geçen de twitter a yazmıştı ben de burdan söyliyeyim; Ben de Cüneytçiyim!:)
Yıllarca çalışmam gerekecek belki, uzun saatler araştırmalar yapmam gerekecek; ama bir gün onun gibi olabilmeyi hayal etmiyorum desem yalan söylemiş olurum.

yağmur yağıyor, bu hava değişimleri insanı mahvediyor


Kahvemin dumanı üstünde, tüm odayı sarıyor kokusu.Dışarı bakıyorum, yağmurlu.Camı açacak oluyorum pişman ediyor soğuk beni; kapatıyorum.İnsanın psikolojisi nasıl da değişiyor hava değişimleriyle onu anlıyorum.Camı açmadan önce mutlu mesut bilgisayar karşısında oyalanan ben camı açınca huysuzlaşıyorum, kahvenin kokusu, üstümde giyindiğim kat kat giysinin dokusu önemini kaybediyor birden; çünkü yağmur yağıyor.Düşünüyorum en son ne zaman yağmur yağdı, en son ne zaman bu kadar üşüdüm.Daha da önemlisi ne zaman kış geldi?
Zaman nasıl da çabuk geçiyor onu anladım geçen gün arkadaşımla nostalji yaptığımızda.Ne çocukluklar yapmışız geçmişte, nelere üzülmüşüz nelere kırılmışız.Anlattık, anlattıkça hatırladık çok güldük halimize; zamanında ağladığımız şeylere, saatler boyunca kafamıza taktığımız, gözlerimizi nemlendiren hatıralarımıza. Eve yürürken farkettim şu son 3-5 ayda değişenleri.Ne planlar yapıp neler yaşadığımızı; ne hayallerle saatlerimizi geçirip nelerle yetindiğimizi.
Dedim ya dışarıda yağmur yağıyor sesini bile ilk defa duyuyor gibi oluyor insan, kokusunu sanki ilk defa alıyor bu unutkan beyin.Sanki ilk defa ince giyindiği için insan kendine küfrediyor sabahın bir köründe kendini dışarı attığında.Zaman nasıl değiştiriyor her birimizi, kimler giriyor hayatımıza kimler çıkıyor biz anlamadan.Neleri hayal ediyoruz nelerle yetiniyoruz.
Bir kaç günde bile nasıl değişebiliyor konuşmaların gündemi, yatağa yatınca hayal edilenler, insanın istekleri.Her zaman bir şey istiyor insan, her zaman bir adım ilerisini.Neyden yoksunsa onun özlemini çekiyor, hiç sahip olmamış gibi.Aşktan mı yoksun, sanki hiç aşık olmamış gibi istiyor kalbinin deli gibi atmasını.Huzur ya da sağlıktan mı yoksun onu arzuluyor deli gibi, sanki daha önce hiç sağlıklı ya da huzurlu değilmiş gibi.Zamanında yaşanan güzel şeylerin hiçbir değeri kalmıyor, anca kaybedildiklerinde değerleri artıyor insanın gözünde.Anca yoklukları çekildiğinde isteniyor belli başlı şeyler.
Yağmur yağıyor, ben kahvemi içiyorum; düşünüyorum, hayal ediyorum...

10/6/10

güzel güzeeeel:)


Eminem ft Lil Wayne - No Love from louielucky on Vimeo.

çok haz etmesem de Eminem coşturuyo bu aralar maşallah.adam bir döndü tam döndü piyasaya yahu helal olsun.lil wayne hakkında yorum  yapmak istemiyorum zaten, yavrum yazık.

Vaughan Penn - Ready to Rise

Rise up off the ground where you lay
You've been laying there so long that you just about have forgotten how to live your life
Well, you can't find where you belong
No, you can't find where you fit in
Don't' you think it's time you gave your life a chance again

You're ready to rise
You're ready to rise
You're ready to rise
You're ready to rise

Tear down all the walls that surround you
The walls that cloud your mind to reality from what you see and what's really going on
Break away. Yeah, leave today
Throw all the old past pain away
Don't you think it's time you thought about somebody besides yourself

You're ready to rise
You're ready to rise
You're ready to rise
You're ready to rise
You're ready to rise
You're ready to go
You've been watching your life like a movie show
You're to rock you're ready to roll
Break it down and take it real slow
Don't you know.

hope for the best & be prepared for the worst...:)

                                                             *  fingers crossed 5/11;) *


10/1/10

Whoever said money can't buy happiness simply didn't know where to go shopping. -Bo Derek

Yaklaşık 10 gündür eve tıkılı kalmış bu bünye ne ister? Şaşırıyorum ama pek de meraklı olmadığım bir şeyi ;alış veriş aktivitesini gerçekleştirmek için kıvranıyor bu beden:)Şu an düşündüğümde dünyaları almak geliyor içimden ne yalan söyliyeyim.Konu kıyafet, üst-baş olsun teknoloji olsun neyi görsem beğeniyorum.Kendimi sokaklara vurasım geldi yahu birden.





;)

9/15/10

here comes the inevitable slight of depression

Yanı başımda hayatını düzene sokmuş, düzenli ve iyi de para kazandığını bir işi olan ablam duruyor.Diğer yanımda üniversite giriş sınavlarına girmeye hazırlanan, gecesini gündüzüne katan, özel dersler-dershane ve okul arasında kendini kaybetmiş kuzenim duruyor.öte yandan emekliye ayrılmış, kendisine yapacak bir uğraş arayan babam duruyor.bir yandan da yeni mezun olmuş ben.Bu insanların yaş gruplarını göz önüne alıyorum önce.Kategorilere sokmaya çalışıyorum; elemeye çalışıyorum deneyimlere, hayallere göre.Tek bir sonuç çıkıyor karşıma; hepimizin kararsız olduğu.Hiçbirimiz "Ne yapmak istediğimize karar veremiyoruz."!

İster bir işiniz olsun, ister işin daha çok başında olun, ister okuldan yeni mezun olmuş olun, elinize "altın bileziği"nizi takmış olun,ister yıllarınızı bir işe vermiş olun yine de yapmak istediğiniz hakkında hiçbir fikriniz olmayabiliyor. Deneyimleriniz size yeni ufuklar açacağına aksine sınırlamaya başlıyor sizi.
Yeni mezun olmanın en kötü yönü bu oluyor sanırım.Kim ne söylerse o düşünceye otomatik olarak ısınıyorsunuz. Hayatınızda daha önce hiç o işi yapmayı düşünmemiş olsanız bile, "neden olmasın" diyorsunuz. Düşündüğünüzde önünüzde o kadar çok farklı yol, farklı yaşamlar var ki hangisinde daha mutlu olacağınızı kestiremiyorsunuz. Nasıl karar vereceğinizi bilemiyorsunuz.Bir yanda hayalleriniz, bir yanda onların yeterince gerçekçi olduğunu düşünmeyen insanların önünüze koyduğu başka seçenekler, bir yandan etrafınızda size yeni fikirlerle önerilerde bulunan yakınlarınız.

Hangisinde mutlu olursunuz peki? Bunu öngörmek ne kadar mümkün? Sizi mutlu edebilecek işi, hayatı nasıl bulabilirsiniz, bir hayal de olsalar onları nasıl gerçekleştirebilirsiniz? Belki de her şey insanların sizi sınırlamaya başlamasıyla son buluyor. Bir zamanlar size sorulan "büyüyünce ne olmak istiyorsun?" sorusu saçma gelmeye başlıyor ve yetinmeye başlıyorsunuz; kendinize olan inancınızı yitiriyorsunuz. Sonunda ne yapmak istediğinizi bilmeden, bir yerden ilham gelmesini bekler halde buluyorsunuz kendinizi. Her gün aynı şeyleri yaparak geçirdiğiniz günlerin sayısı git gide artarken siz kendinizi bulmaya başlamanız gerekirken daha da kaybetmeye başlıyorsunuz.

Yapılan seçimlerin önemi bu kadar gözümüze sokulurken, insanları ve hikayelerini dinlerken farkediyorsunuz içinizde bir şeylerin kaybolduğunu.Umarım bir an önce hepimiz buluruz kaybettiklerimizi...
I AM IN PURSUIT OF INSPIRATION!

8/28/10

insanın boş zamanı olmaya görsün vol.4

  • Başlığı yaşa ya... " New Hollywood trend: Women who like to eat": Saçmalığa bakar mısın kardeşim ya yemek yiyen kadınlar artık "IN" olmuş; sanki önceden yemek yemiyorduk biz.Sen o kadar kiloları vermeye çalış, diyetler yap, Ebru Şallı'yla "nefes al, veeeeeeeeaaaaaaarr" sonunda olana bak.Yazık oldu.:PŞimdi rahat rahat gömün cipslere bakalm.:)
  • Ya Yıldız Kenter'in resminin altına yazılana bakın bir Allah aşkına."Benjamin Kenter" yazmışlar ya.Size ne kardeşim kadın kendini daha genç hissetmek istedi belki, belki aynada baktı bir kendine beğenmedi,"yaşlanmışım yaw" falan dedi.Çok güldüm ama ayıp yaw yine de.Tiyatro duayeni ol, hoca olarak bakılsın sana sonra kendini iyi hissetmek için, daha genç görünmek için estetik yaptır; sonunda "Benjamin Kenter" yazsınlar..:)
  • Emmyler yaklaşıyor.evet şu an dünyam değişti:P.ama olsun takip etmek lazım böyle şeyleri:)
  • "Piranha"geliyor! Gitmek lazım yahu, bir de 3 boyutlu.Gerçi zamanında eski filmi izleyip az korkmamıştım."Jaws" tan ve "Deep Blue Sea" den sonra havuza giremediğim zamanları hatırlarım bi de.Yawrum komikmişim yaw.:)
  • Asıl güzel haber işte bu.Dexter'ın yeni sezonuna 1 aydan daha kısa bir zaman kaldı!Heyecanla bekliyorum şahsen ben.

8/27/10

;)


Not Afraid - Eminem from nAODI on Vimeo.

güzel güzeeeell:)


EMINEM - LOVE THE WAY YOU LIE FT. RIHANNA (OFICIAL VIDEO) from MR kalidadMusikal on Vimeo.

insanın boş zamanı olmaya görsün vol.3

tabi insanın boş zamanı olunca ya da şöyle söylemek daha doğru olacaktır sanırsam, insan vaktini boş şeylere harcamayı tercih ettiği zaman (şu an bundan çok memnunum onu da hemen belirteyim) ; normal olarak bilgisayar önünde geçen saatlerin haddi hesabı kalmıyor.işte bu aralar kafayı taktığım sabahtan akşama bakılası web siteleri...:).kimileri emektar yıllarımı verdiğim siteler :P ama kimileri yeni keşfettiklerim.çok şey katmaz belki ama öyle güzel zaman geçiyor ki baka baka..:D:D
  • People.com
  • InStyle.com
  • Essence.com
  • shine.yahoo.com
  • blogger.com
  • twitter.com   -   facebook.com  
  • zaytung.com
  • vimeo.com
  • fizy.com
  • diziport.com
  • MagTURKA.com  ;)

8/25/10

huysuzluğum hat safhada maşallah

  • "Herşeyin başı sağlık" derler ya harbiden öyleymiş.Bunu önceden de biliyordum ama insan kendi başına gelince kafasına dank ediyor direk."House M.D" olsun "Greys Anatomy" olsun izlemeseydim diyor insan zaman zaman.Tıpkı bir ilişkideyken keşke "Sex and the City" izlemeseydim demeye benziyor bu.İnsanın aklına olur olmaz şeyler geliyor.Belki zaman zaman yaralı bilgiler ama bilmesen de olur cinsinden; onları bilmek sadece kafanı daha fazla meşgul ediyormuş gibi.Hele bir de benim durumumda "BETA" diye geçindiğim küçük sevgilimin başka bir şey çıkma olasılığını düşündüğümde nefesler daralıyor haliyle.Hadi hayırlısı diyelim bari.
  • İnsanların entel görünme uğruna twitter da, "bak ben bunu okuyorum", "bunu izliyorum, yani boş bir insan değilim."çabasını oldukça  anlamsız bir o kadar da gerzekçe buluyorum.ordaya salak salak yazıyorsunuz kimse cevap bile vermiyor zaten.insan üşenir be onu oraya yazmaya:)neyse twitter bağımlılığından bahsetmeyeceğim hiç.başlarsam sonunu bulamayacağımdan korkuyorum.
  • İzmir'de kuzenlerimin sayesinde edindiğim herşeye -ce,-ca eki ekleme özelliğine bayılıyorum, nerdeyse kendimi öpücem.örnek; malca davranma, bebece konuşuyor işte...
  • Haydi bakalım hayırlı olsun.Ben kafamda ne yapmak istediğimi arayıp bulmakla uğraşırken etraftan iyiden iyiye "bak şu işe mi baksan", "bak şurası şöyle işe alıyormuş" gibisinden lafları duymaya başladm.Herkes benim iyiliğimi istiyor biliyorum ama daha önce hiç mi ders almadınız kardeşim "benim iyiliğimiz istemenin bir faydası yok."bana "ne halin varsa gör"diceksin ben de sonunda tutuşup tutuşup kendi başımın çaresine bakmak zorunda kalacağım. bunu daha önce dövme yaptırma konusunda olsun, sınıfta kaldığımda dersleri toparlamam için motivasyon içerikli konuşmalar yaptığınızda zamanlar olsun gözlemledik, ve pek de sevmedik beni o zamanlar değil mi?:)
  • şu an breaking bad i izlemekteyim.bana tüm ,izlediğim dizilerin sonlarını büyük bir keyifle söyleyen arkadaşım, sen, bunu ne zaman keşfedeceksin ve bana zamanından önce dizinin sonunu yumurtlicaksın meraklar içindeyim.
  • insanın boş zamanı olmaya görsün gazete oku, kitap oku, televizyon izle akşam netten türlü türlü dizi izle, arada facebook a bak, twitter a bak.arada blog oku falan.yemek yersin işte canın sıkılınca.(ben yemek yemeği yaşamak için yapmam gereken bir şey olarak değil de canım sıkıldığında yapabileceğim bir şey olarak gördüğüm için olsa gerek)sonra biraz uyu falan.nereye kadar kardeşim?bugün benim günüm değil işte.ne yazık ki bugünlük eğlenceme daha çok saat var.Haftalık deşarj olma olsun ,dalga geçme olsun, kafa dağıtma olsun hepsini "küçük sırlar" ı izlerken gerçekleştirebiliyorum.Teşekkür ederim dişleri ağzına sığmayan Su,Teşekkür ederim kendini yakışıklı ya da en azından birazck olsun zeki sanan Ali ve son olarak Teşekkür ederim Çet ,herkese azgın bakışlar fırlattığın ve dizinin başından beri hiçbir kızı götürmeye kalkmadığın için hahaahhaha:D

8/21/10

insanın boş zamanı olmaya görsün vol.2

  •  Birsen TEZER: Gece gece yemin ederim başka bir boyuta geçtim sayende.Nasıl bir sestir bu ya.Saatlerdir "Çığlık Çığlığa"yı dinliyorum.İlham veriyor insana yemin ederim.Şimdi gücüm olsa ayakta alıkşlayacağım yaw kadını.:)Kendisini geç buldum ama güç olmadı ablam sağolsun.Jülide ÖZÇELİK'te "Kendinle Kalırsın"la beni benden alanlardan oldu bu aralar.Kaş'ta dinlemiştik kendisini.Nereden esti bilmiyorum Astor Piazzola falan dinlemeye başladım.Fizy listemi görseniz ağlarsınz zaten duyan gelmiş vaziyette.Olsun ben öyle seviyorum işte:)
  • BETA: Ne severmişsin sen beni kardeşim!Gece gece küfredesim geldi bak.Bırak peşimi ya.Yediğim iğnelerin haddi hesabı kalmadı zaten.Sevgili doktorum da çok güzel(!) kötü haber verir.Sanki BETA'dan ölecekmişsin gibi bakar böyle suratına.(Şimdi hepimiz içimizden Allah Korusun diyoruz.)"Çok ciddi bir rahatsızlık" falan der.Biliyorum, daha önce başıma geldi aynısı.Dokunsan ağlayacak kadın, gören de o hasta sanır.Bugün kanımı alan teyze de yavrum ya diyo ki "çok cesursun, işte bu kadaaaaaaaaaaaarr.","çok iyi gidiyorsun, şimdi derin derin nefes al"."şimdi ıkınmaya başla!" falan diyecek diye korktum, doğum yapıyoruz sanki.
  • Artık sinemaya gitsem diyorum.Asocial lıktan ölücem sanırsam.Tatilden geldim geleli mahalle sınırlarından dışarı çıkmış değilim ve bundan hiç memnun değilim.Bugün yarın birşeyler yapmak lazım artık.Asocializer AA-A-AA diye de şarkı söyliyeyim arkadaşlarımın kulaklarını çınlatayım:)
  • Oradan buradan çok haber alır oldum bu ara:).Hayırdır inşallah diyorum sadece.Kulağım arada bir sağlam çınlıyor.Kim benim dedikodumu yapıyorsa kesin sesini, evet  senden bahsediyorum.Haha kendimi eğlendirmeyi başardım ya yine gece gece alemim ya:P
  • Yeni projeleri hayata geçirme arifesinde olduğumdan heyecan dolu günler içindeyim.(uuu böyle de merak uyandırırım işte)
Hadi bakalım herkese iyi geceler:) Oturun bir düşünün şimdi:)

8/19/10

abii bildiğin okur yazar oldum:)

Çok kitap okumam demiştim yakın bir zamanda.Ama tatile gittim mi de bırakmam kitabı sürücü kursu kitabı olsa bile:P.Bu son tatilde de iki küçük roman bitirdim.Roman dediğime bakmayın çok uzun kitaplar değildi ama sardı baya.Kitaplar Sinan Akyüz'den "İKİ KİŞİLİK YALNIZLIK"  ve yine Sinan Akyüz'den "YATAĞIMDAKİ YABANCI".

Belki benim cahilliğimdir bilmiyorum ama yazarın adını bile ilk defa duymuştum kitapları alırken.İki kitabı da aynı anda aldığımdan büyük bir risk almışım izlenimi uyandırmıştı bende.İzmir sularında deniz ve yemeklerden arta kalan zamanda okudum kitapların ikisini de.Okumaya başladım.İlk bir alışamadım tabi türkçe isimlere; sanki bizim adımız türkçe değil.Ama ne bilim garip geldi birden.Kitapları kadın erkek ilişkilerini irdeleyen öykülerden oluşuyorDiğer kitaplarını bilmiyorum ama "İki kişilik Yalnızlık" ve "Yatağımdaki Yabanı" arasında karşılaştırma yapmam gerekirse kesinlikle "Yatağımdaki Yabancı"yı seçerim. Kitabı elime aldım ve o günü iptal ettim resmen. Elimden bırakamadım.
Böyle de bir kıyak geçeyim sizlere tavsiye edeyim.:)
Walla çok pis sarıyor benden söylemesi:)

tatil sezonunu kapattık artık

Yaz tatili sezonunu kapatırken, işimize gücümüze bakmaya hazırlanırken anladım ki ben kendimi gerçekten çok iyi tanıyormuşum.Tatiller bittikten sonra kafamdaki sıraya göre ilerlersem (iş bulmak olsun, hayallerin peşinden tırıs tırıs gitmek olsun, kafada hayata geçirilmeyi bekleyen yer etmiş bir sürü proje olsun) herşeyin yolunda gideceğine dair bir "plan"ım vardı.Bu dengesiz bünyenin ters tepki vermediğini görmek, kendini biraz daha iyi tanıyabiliyor olmak güzel şeymiş onu söyleyeyim dedim başlamadan.Tatille ilgili son yazıma da böylece güzel bir giriş yapmış olayım.Bir motive oldum bir motive oldum ki sormayın.Beni tanıyanlar bilir polyanna lık bana göre değildir pek.Karamsar da sayılmam ama şöyle diyelim kısaca "bardağın ne dolu tarafını görürüm ne de boş tarafını; ben bardak görürüm sadece." uuuuu büyük laflar ettim şu an.bir oturup düşünmem lazım.:P


Tatil dönüşü tabi ki yine bizi kahkahalara boğmuş bir sürü insanla ilgili hikaye , bunun yanında "anca bizim başımıza gelirdi zaten" diyebileceğimiz abuk subuık olaylarla yine süsleyeceğim yazımı kimseler meraklanmasın.:)"Şunlar mayo giymesin, bunlar bikini giymesin" muhabbetine hiç girmeyeceğim zaten.O muhabbeti yeterince yaptım ben de sıkıldım, insanlar da sıkıldı ama mayo bikini giyenler hiç sıkılmamış ki maşallah yani göz banyosu yaptırdılar bize sağolsunlar, herneyse.


Gidilen yer aile mekanı olduğundan, biz de aşiret gibi gittiğimizden önceki tatillere benzemiyor haliyle bu."Eğlence tatili" olmak yerine daha çok "dinlenme tatili" oluyor.Yeni kavramlar üretiyorum burada dikkatinizi çekerim.:)Sabah erkenden kalkıcaksın,kahvaltı ,deniz, sonra yemek yemek yemek yemek sonra biraz uyku ve sonrasında yine deniz.Sonra insan haliyle acıkıyor yemek yemek yemek yemek ve günü club tan bozma diskoda milletle dalga geçerek bitir.Genel olarak özeti budur bu tatillerin, ya da en azından bizimkinin.Bu tatilleri özel ve güzel yapan aile bütünlüğünü tam olarak hissetmekten ve sürekli insanları inceleyip onların dedikodusunu yapmaktan geçer.O kadar çok gözlem yapma fırsatı oluyor ki çok malzeme çıkıyor çoook :)
İşte abuk subuk notlar:)
  • Gittiğimiz yerin konumundan dolayı Varan ya da Ulusoy'u kullanamayan zavallı biz, Kamil Koç la gitmek durumunda kaldık; bu da demek oluyor ki AŞTİ'den otobüse binmek zorundayız.AŞTİ'ye giderken üstündeki yazıdan dolayı yolda görülen ticari araç hemen dikkatleri üstüne çekiyor.Araçın üstünde yazan yazı "HAZ KÜPÜ".Güya bu kesme şeker in markası.Hadi ordan kimi kandırıyorsun. Böyle kesme şeker adı mı olur kardeşim, duyan başka şey sanar yemin ediyorum.Benim fesatlığım değil walla.
  • Kamil Koç la yolculuk yapmak tam bir felaketti.Yol boyunca öndeki cilveli bayanlarla takılan kaptan onlar için 3-4 kere sigara molası verdi.Böyle köylülük görmedim yemin ederim.Köylülük derken yanlış anlaşılmasın kimseyi aşşağılamak için demiyorum ama bu da yapılmaz yani.Kaldı ki bunu Varan'ın bile yaptığını öğrendikten sonra onları pek de fazla ayıplamadım.Keyfe göre sigara molası verildiği nerde görülmüş biri bana söylesin.
  • Bu tatile damgasını vuran cesur amcayı buradan alkışlıyorum.O slip mayosuyla cüretkar ve vahşi görünüşünün  yanında çocuğuyla ve eşiyle denizde şakalaşırken tam bir sevecen baba figürüydü.İçinde bir sürü kişiliği barındıran amca "yiğidin malı meydandadır." mantığıyla bize yaptığı şovlarla baya eğlendirdi bizi sağolsun.İskelede verdiği o pozları paylaşmak isterdim, kızları keserken falan, ama durumumuz olmadı seneye inşallah.Mayo bikini muhabbeti yapmayacağım dedim ama amca lütfen bir daha onu giyip bize göstermeye çalışma.LÜTFEN!
  • En büyük eğlencelerimizden biri de küçük çocuklarla dalga geçmek oldu bu sene de .Atletik vücudu olan küçük bir erkek çocuğundan bahsediyorum.Atletik dediğime bakmayın çocuk bildiğin şişko ama üçgen vücutlu şişko:)Onu geçtim yüzü falan da koca adam gibi ve önemli bir detay oğlumuz 4-5 yaşlarında falan. Çocuk müzik çalmazken oynayarak yürüyor ya, hem de ankara havası.Müzik çalmaya başlarsa zaten oo hoooooo kopuyor çocuk.Görünüşüyle tam zıt figürler sergiliyor, kıvırıyor falan.Komikti ya maşallah dedik geçtik.Keşke videosunu çekseymişiz.
  • Club tan bozma diskomuzda da işler baya eğlenceliydi bu sene.DJ in yıllardır uyguladığı politikanın değişmediğini görmek hem üzücü hem de eğlenceli oldu bu sene de.Önce kimsenin bir şey anlamadığı techno müziklerle gençler bistrolarda hafiften havaya giriyor, sonrasında çalınan popüler türkçe müziklerle gençler hafiften pistte boy göstermeye başlıyor, sonrasında patlatılan Ankara Havaları ile de orada bulunan herkes genci yaşlısı kopuyor.Ne severmiş millet Ankara Havasını kardeşim.Yanında tahta kaşıklarla gezen bir adam vardı yemin ederim.Bir anda çıkarıyor kaşıkları falan.Hazırlık yapmış da gelmiş, takdir etmek lazım.Biz de kenarda apaçi dansı yapanlarla dalga geçen tipler olarak yerimizi aldık her zamanki gibi.
  • Bir de böyle aptal gruplar olur ya böyle her sene gidilen tatillerde.Gençler (ki burada gençten kastım en büyükleri 90'lı) diskoda koparken, gençler gizli gizli sigara içerken, gençler kaynaşmak için psycho ya da şişe çevirmece oynarken...Detaylı olduğu kadar önemsiz buldum bunları çok paylaşmıyorum; aslında çok iyi malzeme var ama "you had to be there" derler ya görmeden anlaşılması zor tiplerdi.:) (94'lü bebenin tekinin bana "memnun oldum abla" demesini zaten pek de söylemek istemiyorum, geçiyorum)
Sonuç olarak kendini tekrar bulmuş, motive olmuş bir şekilde döndüğümden dolayı mutlu olmakla beraber, METRO'nun klimaları yüzünden tutulan omzum için hala küfretmekteyim.Yaz tatili sezonunu da böylece kapatmış olduk.Hadi bakalım.Fonda İzmir'deyken kafamıza takılan "Waka Waka" çalarken işe güce bakmanın vakti geldi sanırsam.:)

8/5/10

JT :)


Esmee Denters - Love Dealer (feat. Justin Timberlake) [OFFICIAL VIDEO] from Obei Fatah on Vimeo.

Ben Timberlake'den başka Justin bilmem kardeşim! :):)

insanın boş zamanı olmaya görsün

  • Morpheus'un kızı porno oyuncusu olmuş.
Matrix'de bi adam vardı hani gözlüklü kel falan, amcanın kızı kendine yeni bir "career move" yapmış.Annesi babası onun  için endişeleniyormuş.E tabi endişelenirler.Kızın resmini gördüm gazetede, nasıl da güzel bir kız yaw yazıktır.Aslında yazıktır demek de ne kadar doğru bilmiyorum ama hadi hayırlısı diyeyim ben en iyisi.Hatırlayan vardır belki zamanında MTV'de "I want a Famous Face" vardı.Millet ünlülerin resimlerini götürüp "ben Britney Spears olmak istiyorum", "ben Brad Pitt gibi olmak istiyorum" falan diyordu.Geçen nerden estiyse izledim 3-5 bölüm Youtube'dan.Kızın tekinin ideali Carmen Electra gibi göğüslere sahip olmak ve Playboy'a poz vermekti.Sonunda da yaptı orası ayrı tabi.Kız diyor ki "Annemlere Playboy'a poz verdiğimi söylemeyeceğim.Çekimler bittikten sonra söyleyeceğim.Eğer bu işi yapmaya karar verirsem de bana birşey diyebileceklerini sanmıyorum; sonuçta bu benim hayatım."Oh ne ala memleket! Biz burada her şey için izin, onay alalım, herşeyimizi haber verelim millete; sen orada "bu benim hayatım istediğimi yaparım" de geç.İyiymiş!
  • 91 yaşında dede paraşüt keyfi yapmış.
91 yaşındaki Albert Lewis gerekli uçuş eğitimini aldıktan sonra yamaç paraşütü yapmış Ölüdeniz'de.Amca sen şimdi neyi kanıtladın? 91 yaşında olmayıp da yamaç paraşütü yapamayan gençlerimize gönderme mi yaptın, yoksa bana mı öyle geldi?:)Ben ki adrenaline karşı alerjim olduğunu düşünmeye başladım, hiç sevmem öyle şeyleri, bana bile dokundu yani yaptığın.Sevmediğim halde içime dokundu yani.Helal olsun canım.Başın göğe ermiştir heralde.(literally!):)
  • Justin Bieber 'ın şarkısının adı "Eenie Meenie"! HAYIIIRRR!
Justin Bieber kimdir allah aşkına biri söylesin bana.15 yaşında Kanadalı popçunun teki; benim bildiğim Youtube'dan bir şarkı yapmış teenage kızların rüyalarını süslemeye başlamış. Bir klibine denk geldim geçen gün ağzım açık kaldı.Çılgın partilerin aranan yüzü, tüm kızların sevgilisi Justin o maskülen tavırları ve sesiyle herkesi kendinden geçiriyor.Maşallah oğluma!Peki Sean Kingston sen napıyorsun orda?Tamam "Beautiful Girls" şarkını sevdik, dinledik ama o şarkıdan sonra "Eenie Meenie" olmuş mu?Bi otur düşün bunu.Parti o kadar çılgın ki şarkının adı Eenie Meenie yani sen düşün.O klipteki partide olmayı çok istedim şu an.
  • Dünya edebiyatının en seksi 10 romanı
Yok hepsini okuyacağımdan değil de "olur da bir gün bir işe yarar" düşüncesiyle dikkatimi çeken bu haberle bitiriyorum bugünün haberlerini.
1. Fanny Hill (John Cleland)
2. Madam Bovary (Gustave Flaubert)
3. Lady Chatterley’nin Sevgilisi (DH Lawrence)
4. Ulysses (James Joyce)
5. Delta of Venus (Anais Nin)
6. Tropic of Cancer (Henry Miller)
7. Portnoy’s Complaint (Philip Roth)
8. Fear of Flying (Erica Jong)
9. The Swimming Pool Library (Alan Hollinghurst)
10. Wox (Nicholson Baker)

yaz gelsin istedik durduk.al sana sıcak!

eveeett bu ölümcül sıcaklarda eğer tatilde değilseniz neler yapabilirsiniz?ankaranın bu kuru ikliminde, sıcak sıcak esen rüzgarlı gündüz vakitlerinde dışarı çıkmak tam bir işkence olacağından bir de gideceğiniz işiniz gücünüz yoksa yapacak hem çok fazla şey vardır hem de çok az.tamamen size kalmış bu altta listelenmiş seçenekler.benim aklıma gelenler bunlar...
  • abuk subuk romantik komedilerle kafayı bozabilirsiniz.
  • sürekli blogları takip ederek gözlerinizi bozabilirsiniz.
  • 90210'u izleyip, O.C tadında "teenage drama queen"leri görüp zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış ayağına gereksiz muhabbetlere girebilirsiniz.
  • kitaplarla kafayı bozabilirsiniz.(hırs yapıp "o yazarın tüm kitaplarını okuyacağım!" falan gibi)
  • milletin tatil resimlerini facebooktan takip edip içinizden küfür edebilirisiniz.
  • sabahları "Dadı"yı izleyip zaman zaman gülüp zaman zaman da sinir olabilirsiniz.

7/30/10

Ölü Ruhlar Ormanı


Bazen içine düşeceğimiz olayların gerçekleşme olasılığı değil de bu olayları kimlerle yaşıyacağımız korkutuyor beni.Olaylardan, durumlardan değil de insanlardan korkuyorum ya da şöyle söylemek daha doğru olacaktır; direk tırsıyorum.Kesinlikle korktuğum bir insan varsa o da Jean-Christophe GRANGE'dır.İnsanın aklına nasıl böyle şeyler gelebiliyor hala anlamış değilim.Nasıl bir hayalgücü bu, nasıl bir kurgu bilemiyorum.Adamın kitaplarını yazarken yaptığı araştırmalar, bunları anlatım tarzı, olaylarla bağlantılı olarak verdiği kültürel ve tarihi bilgilerle konuyu desteklemesi beni benden alıyor ya.Ben ki çok kitap okumam, burda yalan söylemeye hiç gerek yok walla çok okumam, bu adama bayılıyorum.


"Taş Meclisi"( ki kendisinin filmi çekildi sonradan,Monica Belluci falan oynamıştı), "Siyah Kan","Şeytan Yemini","Kurtlar İmparatorluğu" gibi inanılmaz kitaplarından sonra son kitabı "Ölü Ruhlar Ormanı" nı çıkardı.Ayrıca "Ölü Ruhlar Ormanı" kitabından önce çıkan "Koloni" film oluyormuş, bir de diğer kitabı "Leyleklerin Uçuşu" da dizi oluyormuş hemen websitesinden öğrendim aktarayım.
Yaklaşık 15-20 dakika önce bitirdiğim "Ölü Ruhlar Ormanı" bana göre inanılmazdı.Ne kadar ciddiye alınırım bilmem de Macera/Gerilim tarzı sevenlere şiddetle öneriyorum.:)Her ne kadar "Siyah Kan" ın etkilediği gibi beni etkilemese de bayağı sağlam tırstım bazı yerlerinde.Helal Olsun walla ne diyim.

7/24/10

evet bebeğim Kaş'taydık:) (3)..Kaş'a gittim kaşımı boyayıp geri döndüm:P

Kaş'la ilgili son yazıma bir arkadaşımın yoğun isteği üzerine "Kaş'a gittim Kaş'ımı boyayıp geri döndüm" başlığını eklemeyi uygun gördüm.O kendini biliyor:).Kaş'ta orada burada yemek yemek dışında elle tutulur başka bir aktivite yapmak da mümkün (akıllar hemen fesat düşüncelerle dolmasın o yüzden hemen söylüyorum); tüple dalış...Aynen alıntı yapıyorum "Kaş değişken kıyı yapısı, antik batıkları, amforaları, modern gemi ve uçak batıkları, resif, kanyon ve mağaraları ile Akdeniz'in en önemli dalış merkezidir."(Burada geçen amfora kelimesinin ne anlama geldiği hakkında en küçük bir fikrim bile yok, üstünde durup seviyesiz espriler yapmayacağım, hiç sevmem:P.neyse geçiyorum.)



Ayazma'nın zorlamalarıyla kafama sokulan bu fikir benim bünyede tabi farklı etki yaptı.Önceleri içimden "nasılsa arada kaynar, yapmayız" dediğim tüple dalış aktivitesi sonradan iş ciddiye bindiğinde hafiften tırsma şeklinde kendini gösterdi.Dışarıdan istekli göründüğüm o anlarda içten içe tırsarak ve zorla yaptığım bu aktivite hiç de düşündüğüm gibi çıkmadı.Tabi insan doğasına aykırı birşey yapıyorsunuz, "ucunda ölüm yok ya" diyebileceğiniz birşey de değil.(ben hiçbir şeyi abartmam, hiç öyle huylarım yoktur.:P)



Neyse teknedeyiz, anlattılar bize şöyle şöyle yapın da ölmeyin falan diye.
Ben kafamda onları tekrar ediyorum, çok zor olduğundan ya da çok fazla şey olduğundan değil; ben heyecan yapacağımı bildiğimden.Sonuç olarak giyindik ,tükürdük gözlüklere atladık denize.Yavaştan aşşağı indik.Tabi ben hiçbir bok bilmiyorum Belma söndürüyor şişiriyor falan bnm giysinin ordaki teçhizatı.Bir iki nefes alma çabası sonrasında, işaretlerle anlaşa anlaşa azck daha derine inmeyi başardık.Ben de ne bekliyorsam artık ilk bi beğenmedim "hiçbirşey yok burda" falan diyorum kendi kendime sanki profesyonel olarak dalıyorum da.Elimden de tutmuş Belma'cığım(kendisi bnm diving buddym oluyor:P)götürüyor bni 2 adımlık yerde ordan oraya.Sonra bişeyler oldu bana.Dayanamadı bünye bu kadar ağızdan nefes alıp vermeye.(Ebru Şallı böyle öğretmedi bize:P)Ben boğuluyorum sanıyorum falan işaret ettim hemen çıktık.puff diye şişirdi.bn bi sakinleştim.İşin asıl komik kısmı ne kadar derinde daldık dediğimde 1.7 metre lafını duyduğumda beyliğe bok sürdürmemek adına bir daha dalmamız gerektiğini söyledim anında.İçimden de diyorum ki" lan kendin dalsan daha derine dalarsın,nefesini tuttarsın hiç de bişe olmaz.1.7 m ne lan senin boyun 1.8m!"
Sonuç oldukça güzeldi.Biraz panikle de olsa bir iki balık gördüm sevindim.Değişikti ya."Farklı bir deneyimdi" diyeyim kısaca:P
Belma'cığım çok teşekkür ederim:)i'll be back buddy;)

7/22/10

evet bebeğim Kaş'taydık:) (2)


Kaş yolculuğunun bir diğer durağındayız şimdi de:)İkinci gün 45 derece sıcakta dolmuşla Kaputaş plajına gittik.Her ne kadar adamın teki bizi şemsiye almamız konusunda ikna etmeyi başarıp bizi bir güzel kazıklasa da gittiğimiz yeri görünce şemsiye mezvusunu çok takmadık kafamıza, ya da en azından ben takmadım diyeyim:)Tabi ki tatil beldelerinin vazgeçilmezi bronzlaşma manyağı tursitlerle doluydu Kaputaş.Ve ben orada yapmasam da olurmuş diyeceğim hareketi yaptım.Bikinimin askılarını indirdim.Bilginiz olsun Kaputaş'ın denizi inanılmaz renkleri içinde barındırsa da oldukça dalgalı(!).Gerisini tahmin etmek zor olmuyor sanırsam.Plajdakilerle aramda özel bir bağ oluştu o an diyelim; istemeden üstsüz bir şekilde yüzen ben ve bronzlaşma çabasında olan turistler...

Günün geri kalanını sıradan bir şekilde geçirdikten sonra akşam Echo Bar'daydık. Sibel Köse, Bülent Ortaçgil gibi sanatçıların da sahne alacağı küçük çapta "jazz günleri" düzenleniyordu o sıralar.(hala devam ediyor sanırsam.)Biz gittiğimizde Piatango isimli grup sahne aldı.Hiç seveceğimi düşünmeyeceğim tarzda bir müzik yapmalarına karşın konser bittiğinde Ayazma ile kendimizden geçmiştik.Benim huyumu bilen bilir daldan dala her türlü müziği dinleyebilitem vardır.Bu ruh halinin değişme süresi de 5 ila 10 dakika arasında farklılık gösterir genelde.Geceye dönersek Jülide Özçelik'in de zaman zaman sahne aldığı mini konser gerçekten güzeldi.Jülide Özçelik'in "Kendinle Kalırsın" şarkısını meraklısı olana gerçekten tavsiye ederim.


Diğer gün bu iki kardeş durur mu yerinde;hayır tabi ki.Evet Kekova turuna katıldık.Orada Ayazma yine popülerliğini konuşturdu ve 12 yıldır görmediği lise arkadaşını bulmayı başardı.Sadık Kaptan'ın canayakın(!)tavırları eşliğinde yediğimiz müthiş yemek ve gittiğimiz koylar gerçekten güzeldi.Tabi gidilen koylarda oranın tarihi bilgilerini de size iletiyorlar normal olarak.Genelde aynı yerlere tur düzenlendiği için diğer teknelerle de haşır neşir oluyorsunuz bir süre sonra.Ama işin komiği her teknede başka bilgi veriliyor olması."Burası Likya'lılar dönemine ait.","Burası Roma döneminin özelliklerini taşıyor."ya da en güzeli "Burası hem Likya hem de Roma dönemini yansıtıyor.".Doğrusunu bildiğimizden değil de milleti keklemelerine güldük.Akşam hepimiz sallanır vaziyette teyze modunda uykuya hazırlanırken Hideaway isimli çok güzel bir yerede bulduk kendimizi.Gerçekten Kaş'ın en güzel mekanlarından biri diyebilirim.(çok biliyorum ya geri kalanını, gurmelik yapacağım illa:))Hideaway'den sonra ünlülerin takıldığı Mavi bar'daydık.Ünlü dediğime de bakmayın onları görünce ünlü demiyorsun zaten.Millet o kadar rahat ki kimse kimseyi takmıyor.Gecenin sonunda biz limanda sabahlayan varoşlara döndük, gerçekten onlar bizdik.:)Yatağa kafayı koyduğumuzda saat sabah 5'ti.bu bünye tabi alışık değil bunlara,yawrum kuzu gibi uyuduk sonra.

7/21/10

evet bebeğim Kaş'taydık:) (1)


Eveeeeet.Tatil dönüşü insan üstündeki sersemliği anca atabiliyor hava atmak gibi olmasın.:P Anca bahsedebiliyorum o yüzden Ayazma ile gittiğimiz efsanevi tatilden.En son tatile gitmekten insanı vazgeçirebilecek uzun "yapılacaklar listesi"nden bahsetmiştim.Neyse onları yapıp yola koyulduk biz.Tatil güzel şey ya.İnsan arkadaşını anca tatile çıktığında gerçekten tanıyabilirmiş muhabbeti vardır ya bu abla kardeşler için de doğrudur bunu bir daha görmüş olduk.Geçen sene açılışı yapmıştık, bu sene kendimizi iyice geliştirdik gibi geliyor.Geçen sene Bodrum'da kendimizden geçmiştik bu sene daha bir üst seviyeye çıktık,Nirvana'ya ulaştık resmen; bu sene Kaş'taydık.Ayazma'nın sevimsizin biriyle yapmış olduğu 2 sene önceki Kaş tatilini saymazsak ikimiz de Kaş'a ilk defa gidiyor gibiydik.Fethetmeye hazır ve nazır bir şekilde, elimizde yapılacaklar listesiyle yola koyulduk.

Çok meraklısıyımdır ya Dünya Kupa'sının, illa izlicem.Otobüs konforuna gözümden uyku akıyor ama ben yine de Pique'nin taşlığını görücem.Uyumak istiyorum ama yine de izlicem falan, kendi kendime inat etmiş vaziyetteydim bir süre.Kim gündemdeyse ona ilgi duymam da ayrı alkışlanacak bir şey.Wimbledon olur "tenisçiler çok taş yaa" derim,olimpiyatlar olur yüzücülere takarım, o anda da futbolculara takmış vaziyetteydim.Bu olayın iç yüzünü ayrıca sonradan yazarım, konumuz o değil.
Neyse yol baya bir uzun geldi tabi bize.Uyu uyan uyu uyan tam insanı aptallaştıran bir şey otobüs yolculuğu.Bir de oranın o güzel yollarından, uçurum kenarlarından hızla geçince içimiz dışımıza çıktı; Kaş'a vardığımızda toprağı öpesim geldi resmen.Neyse Antalya'nın o güzel nemli havasını içimize çektik; tabi alışmışız kurak bozkır iklimine ilk önce bir zor geldi derin nefes almak.:P Şöyle bir etrafıma baktım.İnsanlar rahat, etrafta hiç abeci yok; resmen nezih yahu Kaş.
Pansiyonumuza gittik.Yerleştik ,kahvaltı şuydu buydu gittik sonunda plaja pardon beach e.:P Kahvemizi içtik, denize girdik, ve tabi benim vazgeçilmezim milletle dalga geçtik.Napalım kardeşim onlar da bize malzeme vermesinler.

Teyzelere sesleniyorum burdan.Ne kadar sesimi duyabilirler bilmem ama lütfen hepimizin önünde bikininizi değiştirmeyin!Yanlış anlaşılma olmasın bunlar yabancı turistte ondan rahat davranıyorlar değil, bildiğimiz Türk.Teyze ıslak bikinisinin üstüne kuru olanı giydi.Sonra da alttakinin bağını çözdü, ordan burdan çekiştirmeye çalışıyor.Yahu zaten yakışmamış o bikini sana onu görmek zorundayız,ne diye iki adımlık yolu yürümezsin de kabine gitmezsin be kadın.Gözümüzün önünde ıslak bikininin orasını burasını çekiştiriyorsun, O'nu da mı göstereceksin zorla! istemiyorum ya zorla mı!Sonra da annemin deyimiyle "bar karısı" havalarında abuk subuk pozisyonlarda yatıyorsun oldu mu şimdi.İnsanlar rahat dedik de lütfen bu kadar rahat olma, gözünü seveyim.

İkinci şok dalgası sevgilisinin ayağıyla oynayan adam oldu benim için.Neden kardeşim? Hani ayaklara özel ilgin vardır anlarım (onu da anlamam ya neyse)ama neden insanların içinde sevgilinin ayak parmaklarını tek tek tutup "bu tutmuuuuş", "bu pişirmiiiiişşş" yaparsın.Bu nasıl bire sevgidir.Kadının da buna "bırak napıyorsun" demek yerine kahkahalarla gülmesi de ayrı bir güzel görüntü oldu.Sormayın gözlerimiz bayram etti.Adam kırklı yaşlarda kadın otuzlu yaşlarda ama zeka yaşları 5.Sonraki günlerde de başka bir adam sevgilisinin sadece ve sadece ayaklarına güneş kremi sürmesi şaşırtmıştı beni.Nedir bu ayak sevgisi anlayamadım ben gerçekten.Bırakın bu ayakları kardeşim.

Bir de kendini womanizer zanneden, sürekli güneşlenen ve bu yüzden kıpkırmızı olan amcalara takmış vaziyetteydim ilk gün.Yanında karın mı arkadaşın mı bilmem bir sürü kadın var ne diye biz güneşlenirken bakarsın. Bir de gözlüğün olduğu için belli olmadığını sanarsın ey abeci.Madem bakıyorsun, gözümüzün içine baka baka dedikodumuzu yapma yanındaki kadınlarla di mi.Yok, artık ne kadar önemliyse dediği bir ağzını tutamadı orda.O'na da sevgilerimizi yollayalım, 3. derece yanıklarla evine dönmüştür artık.

İlk gün yorgun olduğumuzdan dolayı pek bir aktivitede bulunamadık akşam ama yenilen yemekler olsun gidilen mekanlar olsun tavsiye edilir hepinize.bunu için de doğru adres Ayazma'dır bilginize;)

7/10/10

wait for it

o kadar çok iş düşüyor ki tatile giden bayanlara, "gitmesem mi yaa." dedirtecek kadar.bi kişisel bakım kısmı var bu işin; manikürü pedikürü olsun, kıl operasyonları olsun zaten yeterince can sıkıcı.e normalde yapmıyor musunuz zaten diyeceksin belki ama tatil bu, lütfen, bok var sanki.bir de alışveriş kısmı var.mesela plaj kıyafetlerine bakıyorsun.korkulu rüyan bikini olmalı.bikini-mayo alıcaksan işin iş.nereden bakarsan bak yüzlerce 1.50 boyunda bağırarak konuşan teyzenin arasından seçmek durumunda kalıyorsun.seninle ilgilenmesi gereken tezgahtar arkadaş tam sen bikiniyi denerken ortadan kayboluyor.çağıracak kimse yok tabi şansına.o anda kabinde düşünüyorsun oldu mu olmadı mı.push up mantığıyla bu bikini üstüne bir operasyon yapılabilir mi yapılamaz mı? O anda herkes kayboluyor.sen üstünü giyinip bikinilere bakmaya devam ediyorsun, işte o an teyzeler çıkıyor karşına yine.o teyzeler sen bikinilere bakarken arada seni iterler bi de farketmeden, canlarım benim.gözleri sanki başka bir şey göremez o anda."48 bedenim ama o ipli bikini benim olmalı!!yakışmasa da giyicem işte onu banane!"falan diye mi geçiriyor artık aklından bilmiyorum.
alışveriş kısmı biter yanında ne götüreceksin onu düşünmeye başlıyorsun.o anda da şans işte hiçbişeyi beğenmiyorsun.
çok önemli ayrı bir konu, ne zaman regl olacağındır tabi.her bokunu ona göre düzenlemek zorunda kalırsın çünkü.kıyafetlerinden tut, ne zaman o kıl operasyonunu yapacağına kadar."O" tarafından yönetilirsin resmen:D:D
tatile gittiğinde de işin bitmez zaten.yok bikini değiştirmek zorunda kalırsın dakka başı, kremlenirsin ondan sonra.İki gram yanıcam diye kıçını yırtarsın sonra soyulmayım diye daha fazla kremlenirsin falan.
offf çok üşendim şimdi ya.
ama umuyorum güzel hikayelerle ve resimlerle dönücem Ayazma ile tatilden:)geçen senekini ancak şu sözler tanımlayabilir LEGENDARY:P bu seneki daha güzel olucak;)