11/22/10

...μου λειπεις πολυ...

Pişmanlıktan sonra tadılabilecek en acı duygudur özlem.Hiç birinin kokusunu özlediniz mi?Hiç birini öpmeyi deliler gibi isterken öpemeyeceğinizi bilip kahroldunuz mu?Geçmişe duyulan bir özlemden çok geleceğe duyulan özlemin o acı tadını yüreğinizin derinliklerinde hissettiniz mi, o acımasız gerçekle yüzleşmekten korkup kaçtınız mı, hayallere dalıp unuttuz mu geçen zamanı?

Kalbiniz yanında deliler gibi çarparken O'nun şimdi uzaklarda olduğu gerçeğini düşünüp gözyaşlarına boğuldunuz mu?Şarkılara yeni anlamlar yüklenirken, gelecekle ilgili planlar yapmaya hiç alışkın olmayan zihninizi zorladınız mı asla vazgeçemeyeceğiniz hayaller içinde kaybolmaya?

Değiştiğinizi söylemeye başlıyorlar o zaman etrafınızdakiler; sizi hiç böyle görmediklerini söylemeye başlıyorlar.Siz ise sevinçten çok korku ve özlemle dolup taşıyorsunuz o an.Hayatınıza eklenen bu kusursuz rengin yanında getirdiği gelecek korkuları ve tekrar o kusursuzluğa erişmenin özlemi arasında bocalıyorsunuz. Etrafınıza gülüyorsunuz, "mutluyum" diyorsunuz.Ama içiniz kaynıyor, durduramıyorsunuz.Kendinizi bağlanmaktan, hayaller kurmaktan alıkoyamıyorsunuz .

İstemiyorsunuz bu kadar içinize almayı ama bir yandan da kestirip atamıyorsunuz o rengi, o özlemi, o dudakları, o kokuyu.Aptalca şeylere inanmaya başlıyorsunuz o zaman, basit bir kahve falına mesela.Arkadaşlarınız der ya "içime doğuyor" diye, onların bağımlısı oluyorsunuz bir süre sonra.Kimse karışmasın size istiyorsunuz; "Kimse dokunmasın".

Beyazla siyahı, karanlıkla ışığı aynı anda görüyorsunuz o an.Sevinçle üzüntüyü en iyi o zaman hissediyorsunuz."O acaba şu an ne yapıyor" diye düşünmek günlük hayatınızın en renkli anlarını oluşturmaya başlıyor.İçtiğiniz bira kafanızı bulandırmaya başlarken, içtiğiniz sigara içinizi yakarken, kulağınızda O'nu hatırlatan müzikler çalarken sadece gözlerinizi kapatmak ve kolunuzu koklamak geliyor içinizden.O'nun kokusunun sindiği kolunuzu...

Söylemek istiyorsunuz sevdiğinizi, aşık olduğunuzu; ama "aşk" ya bu o kadar kolay olmamalı, yapamıyorsunuz.O da söylemek istiyor, kafası yeterince alkolden bulanmışsa söylüyor da orası ayrı, ama söylemiyor ayık kafayla.Gözlerinizle konuşmaya başlıyorsunuz bir süre sonra.O'na baktığınız gibi kimseye bakmayacağınızı düşünüyorsunuz.Sonra içinizden kocaman bir "of" çekmek geliyor.Çünkü gözlerinizi açıyorsunuz, yanınızda O olması gerekirken, bir boşluk!

Sonra içinizi karanlıklar bulutu kaplıyor yine, nefes alamıyorsunuz.Kötüyü düşünmek hiç içinizden gelmiyor."Acaba O benim hissettiğim gibi hissetmiyor mu?, "Benim O'nu özlediğim kadar özlüyor mu?".Kafanızı hemen dağıtıyorsunuz.Öyle olmalı, tabi ki özlüyordur diyorsunuz.Kolunuzu kokluyorsunuz, herşey tekrar güzel, kafanız hayallere dalmaya tekrar hazır.

Günler çabucak geçsin istiyorsunuz, tekrar O'nu öpeceğiniz gün, sabırsızlıkla beklediğiniz o an gelsin istiyorsunuz.Tekrar sarılacağınız gün gelsin; tekrar beraber uyuyacağınız gün gelsin,tekrar ellerini tuttuğunuz gün gelsin istiyorsunuz.Bu yüzden yatağa her girdiğinizde sarhoş olun istiyorsunuz.Kafanız dumanlı olsun ki O'nun yanınızda olmadığını farketmeyin.Uykuya daha kolay dalın ki rüyanızda görün O'nu.Özlem bu yüzden pişmanlıkta daha çok yoruyor insanı.Hem seviyor hem nefret ediyorsunuz içinde bulunduğunuz durumdan. O'nun yanınızda olmadığı her andan nefret ediyorsunuz.Dualar ediyorsunuz, etrafınızdan dualar dileniyorsunuz.İnsanlar gülüp geçiyor ama dedim ya sizin içiniz kaynıyor, sizi Ondan başka kimse anlamıyor.

...μου λειπεις πολυ... zmouuutttssss!!!!!!!

ps.kendince yunanca öğrenmeye çalışan bu naçizane insanın maceralarını sonra paylaşacağım. meraklanmayın!:)

No comments: