12/30/11

yine mi geldi yahu yeni yıl! :)


 pencereden bakaydık şööle uzaklara kötü mü olurdu!

Yeni yıl havasına girdik ya; bir bakayım dedim, geçen sene neler yazmışım? "Bunları bunları yapacağım" diyip de hangilerini yapmışım? Yazının bir kısmını copy-paste yapıyorum.Yanlarına da iliştirdim sonuçları :)

"Yeni yılın ilk günlerini yaşadığımız şu günlerde benim de tabi ki "new years resolutions" olarak adlandırabileceğimiz aldığım kararlar mevcuttur kafamda.Öncelikle biraz geç de olsa herkesin bu yılının dğer yıllarından çok daha iyi, sağlıklı ve mutlu geçmesini diliyorum."sağlık olsun da gerisi boş" diyerek de teyze moduna geçişlerde bulunuyorum şu andan itibaren..(kibarlıktan kırılacağım farkındayım:))


yogaya devam arkadaşım, nirvanaya ulaşmadan karşıma çıkma.o üçüncü gözü görücem bi dahaki sefere!  (DEVAM ETMİYORUM! 3. GÖZ FALAN YOK ORTADA GAYET! (-) )
yunancayı sök artık!(tömerde bu dönem sınıf açılmamasını bir işaret olarak kabul edeyim deme sakın)
( HALA SÖKMÜŞ SAYILMAM, ÖZELLİKLE SON 4 AYDIR BAYA BİR GERİLEME VAR HATTA (-) , AMA DERSLERE BAŞLADIM, TEMEL 2'Yİ BİTİRDİM, BU DA BİŞİ! SONUÇ: (+) )
yazdıklarını bitirsen diyorum bir de.başlaması kolay tabi, yiyosa devamını getir. (ÇOK AFEDERSİN DE BİR YERİMDE DEĞİL! BU KONUDA DA KENDİMİ KÖTÜ HİSSEDİCEK HALİM YOK, KUSURA BAKMA, İŞİM GÜCÜM VAR ULEN!)
diksiyon kursuna git de güzel güzel konuş artık! (SONUNDA YAPTIĞIM BİR ŞEY ÇIKTI! (+) )
şimdilik bu kadar..öperim gözlerinizden:P "


Ya ne salak kararlar bunlar kardeşim, bir yıldan beklediklerim bunlar mıymış benim ya? Bu mudur yani?Bunları olunca ben çok mu mutlu olucam? Hey Allahım, beynime kan gitmemişken yazılmış bu yazı, çok belli...Ama olsun yine de hiç yoktan iyidir.Şimdi ne kadar farklı şeyler istediğimi hatırlattı bana.Bir liste yapasım geldi ama gelecek sene yazacaklarımdan korktum, ne yalan söyliyeyim.

2011 bana iyi geldi, yine öyle olsun ya! Başka bişey istemem.Bi tek SEN! o kadar işte.
SEN & BEN. . .
bi de İstanbul! ya da Atina, ya da Ankara , aslında hiç farketmez!
bi de seninle buluşucağıma göre, paramın olması lazım, onun için de çalışmaya devam etmem ve başarılı olmam lazım.bi de seninle gezebilmek için BETA olmamam lazım.moralimin bozuk olmaması lazım.(moralimin bozuk olmasının birden fazla şeye bağlı olduğunu düşünürsek, burada işler biraz karışıyor).bi de son olarak kurduğumuz tüm hayaller daha doğrusu yaptığımız planlar gerçek olsun! o kadar!
. . . ayrıca . . .
bu senenin şarkısı Adele- Love Song' dur. o kadar!

Şimdi düşünüyorum da 2011'de yaptıklarımı. . .
bol bol gezdim, Atina'ya gittim, kaç kere İstanbul 'a gittim, Bon Jovi'yi gördüm, arkadaşlarımla gezdim, yeni insanlarla tanıştım, bol bol içtim, çok depresyona girdim, ama aynı zamanda tarif edilemeyecek mutluluklar da yaşadım.1 kere BETA oldum, çalışmaya başladım, ilk defa kendi paramı kazandım,2 tane daha dövme yaptırdım, hepsinden önemlisi çok sevdim!

Alakaya çay demledim, daldan dala atladım ama aklımdan geçenleri olduğu gibi yazmayı başardım.
Herkes mutlu olsun işte abi, ne biliyim ben! :)
Aklıma başka bir şey gelmedi şu an.
Yine aynı şekilde bitireyim bari yazımı. . .
şimdilik bu kadar..öperim gözlerinizden:P 

12/26/11

ben bu işe hastayım ya!

Eveeeeett bir BETA da geldi geçti diyelim.Tam olarak geçmiş sayılmaz orası ayrı ama geçti diyelim.(tabi, geçti geçti!) Bu sefer bir ayrı vurdu yine sinsi şerefsiz! Sevgilimle yine ayrı-gayrı kalmışız; mutsuzum bıkkınım..bir de neymiş "boğazım ağrıyor"!! git aq! seni düşünücek hal mi var bende!
Tabi öyle olmuyor.Öyle güzel düşünüyorsun ki canım, aklın hayalin şaşar.günde 3 kere IV antibiyotik diyorum. Başka bişi demiyorum.Damar yolları açık gezmekten, malak gibi etrafa bakmaktan, kendi tükürüğünü bile yutamamaktan bahsediyorum.Hani reflekstir o , yutkunmak için düşünmezsin normal bi zamanda.Bu sefer öyle güzel düşünüyorsun ki..neyse küfretmeyeyim!

Pazartesi-Salı işe gitmeyi başarabildim ateşler içinde yanmama rağmen.Ama sonrası inan ki gelmedi.Boynum bildiğin 2-3 katı şişti.Giden yaklaşık 4 kilo da cabası.Yüzüm sarardı, keyfim kaçtı.Ateşim çıktı yine.Su içemez oldum.Bir süre "mute" modunda gezdim.Bu arada günde 3 kere serum yemenin vermiş olduğu bir laubalilik oluyor hemşirelerle aranda."Ooo geç kaldın, seni bekliyordum ben de" falan gibisinden, salakça muhabbetlere de giriyorsun ister istemez.2 kere ödemi indirmek için hayvan kadar iğne soktu boğazıma doktor ötesi var mı ya! Bir saniye acımadı bile adam bana."Aç ağzını, şunun ödemine bakalım, apse mi?" Apse mi değil mi derken korkmaya zamanım kalmadı.Çat diye yedim iğneyi.Tabi bunları bnm işteki mallar ne bilsin.

Diğer hafta pazartesi; zar zor toparlanmışım, nasıl uyanmışım bir Allah bir ben bir de sevgili ablam biliyor zaten, "hadi bu kızcağıza laf sokup eğlenelim"!!! Bir soruya bak allah aşkına, "Senin nasıl bi boğaz ağrısıymış bu 3 gün rapor yazılcak kadar". Lan gerizekalı, ben zaten daha yeni izin almışım, izin almaya ihtiyacım mı var?! Naz mı yaptım, "ayy bugün de gitmiyeyim" diyip, şımarıklık mı yaptım; bu mudur o küçük beyinin altında yatan düşünce.Ya da "babişkooo, bana rapor bul"  falan dedim de babam arkadaşına rapor mu yazdırdı?! (babam doktor ya benim)
Bakalım senin başına gelseydi sen ne kadar izin alırdın! İzni bırak, babanın kollarına koşardın eminim o iğneleri görseydin..
Neyyse artık napalım, karşıma çıkan her mala laf yetiştirmeye kalksam önüne geçemem.
Bir sonraki yazımda "stajyer gibi kullan beni, office-boy muamelesi yap, kırbacımı eksik etme" temasını işlemeyi planlıyorum.sağlam küfürler sizleri bekliyor.hadi bakalım!

11/17/11

ara sıraaaa bazı bazııı!


Girilen her ortam, tanışılan her insan aslında ne kadar çok şey öğretiyor bizlere.Hani derler ya, "bunların hepsi tecrübe" diye; vallahi çok doğru!
İş dünyasındaki stratejilere acemi olan ben, zaman zaman "şoklara girmek" suretiyle hoş olmayan suprizlerle de karşılaşabiliyorum normal olarak.(Bunlardan sağlam malzeme mi olur?) Gerçi entrikalara aşina olan bünye bu ortama da hemen uyum sağladı, şu an bi problem yok ancak ilk başlarda gözlerimi açarak gezdiğim, ya da abuk subuk şeyleri kafaya taktığım oldu, yalan söylemeyeyim şimdi.
Bir ego savaşıdır gidiyor, ben anlamadım ki kardeşim! Başkası hata yapınca, demek mutlu olmak gerekiyormuş.Ben öyle yapmıyordum, demek yapmak lazım.
Adapte olmak gerekiyor.Nasıl bir ego savaşıdır, evlere şenlik burası. :)
Her adımını dikkatli atman gerekiyor.Kimse sana okuldaymışsın gibi "gel sana işi öğreteyim" falan muhabbetlerine girmiyor tabi.Kendi başına öğrendin-öğrendin, yoksa hata yapa-yapa (tabi arada laf yiyorsun normal olarak ) bir şekilde kafana sokuyorsun.
Ama tam bana göre, o kadarını söyleyeyim. Kulağını tam açıcaksın ki herşeyi duyabilesin, not alıcaksın ki biri bişi sorduğunda lafı yapıştırabilesin.Dedikodu asla yapmayacaksın, ki sonradan kullanmasınlar bunu sana karşı.Bi de facebook account varsa, eklemicen.Benim yok dicen.ya da yapıştırıcan limited ı.
Baştan işi sağlam tutucan abisi!


*Gel, gör ki tamamen farklı bir moddayım şu sıralar.
Bir İstanbul programı bekler beni a dostlar.İstanbul'un benim için ne demek olduğunu bilen bilir.Birinci yılımızda bile ayrı gayrı kaldığımız düşünülürse, bu İstanbul programının önemi daha iyi vurgulanabilir gibi geliyor.Süprizlerim ve ben, geliyoruz!

10/14/11

ahahahah!

Artık cuma günlerine farklı bi açıdan bakıyorum tabi, normal olarak.:)

10/6/11

hahahah!

Latest Updates! ;)

Şu üç- beş ayda hayatımda değişenleri nasıl yazsam, nasıl sıralasam bilemedim.Kaldı ki en son ne zaman yazdığımı bile hatırlamıyorum, kusura bakma canım.

10 Ağustos'tan başlıyayım o zaman.(İçten bir OF! çekiyorum.) Ankara gözüme daha önce hiç bu kadar güzel görünmemişti.Her zaman İstanbul hayalleri kuran ben, Ankara'nın başka bir yüzünü gördüm sanki.Her zaman "sıkıcı" diye şikayet ettiğim Ankara, bana hayatımın en güzel günlerini yaşattı.Gerçi bunun nedeninin kim olduğu belli. ;)


Daha önce izlediğim bir filmdi ama gel gör ki 10 Ağustos'ta tekrar izledim.Artık bir çok şeyin olduğu gibi, bu filmin de çok farklı bir yeri var bende.Şarkıları, filmleri bırak; artık bazı şehirler, ülkeler bile farklı geliyor bana.Eskisi gibi değil hiçbir şey.Çok da fazla söylenecek bir şey yok gibi geliyor.Bu konuyu çok fazla deşmiyorum.Çünkü ne benim söyleyeceklerim biter, ne de güzel bir şekilde anlatabilirim zaten.O kadar yetenekli değilim, kabul edelim :P Arada ben aşka gelince yazıyorum nasılsa. :) (+ şu an ortamım çok da müsait değil, patrona yakalanma korkusu, romantizmin içine ediyor!) 
Ama Demir Demirkan-Zaferlerim ve TNK-Yine Yazı Bekleriz içimi her daim acıtmaktadır, hem güldürüp hem ağlatmakla beraber; mütemadiyen anıları tazelemektedir.

17 Ağustos 'a hiç gelmeyelim bence.İçim her seferinde daha çok acıyor.Susuyorum.

18 Ağustos muydu neydi hatırlamıyorum tam, 3-5 gün önce aldığım bir telefon yüzünden İstanbul'a gitmem gerekti. Ama nasıl havalıyım, iş görüşmesine gidiyorum güya , ama gören der ki "heralde müdür falan olacak"..Her neyse, ordan da sevinsem mi üzülsem mi bilemeden geri döndüm.İş teklifi aldığıma mı sevinsem, çok afedersin kıç kadar para için şehir değişirme olasılığımın olmasına mı üzüleyim.Neyse Ankara'ya adım atar atmaz bavul topladım yine.ver elini İzmir!

Walla herhalde 10 gün falan kaldık İzmir'de.Güzeldi, rutindi, zaman zaman sıkıcıydı; kısacası normaldi. Her sene yaptığımız klasik tatil.Ancak şöyle bir durum var 17 Ağustos'tan beri rutin hale gelen içmelerim İzmir tatiliyle tavan yaptı.Bu kısmı hoş olmadı.Oldu da olmadı :)

Eylül ayının nasıl geçtiği hakkında çok bir fikrim olduğunu söyleyemeyeceğim.Annemlerin bir hafta Ankara dışında olması ve bunun yanında sevgili ablacığımın da İtalya'da olması sayesinde evin bana kalması, karaciğeri biraz yordu.Belki de o yüzden çok net değil Eylül ayında neler olduğu :P.Rakıya fena alılşım, ama yalnız yaşamanın da keyfine vardım.Sessiz, sakin..Sadece istediğin müzikler çalınıyor, elinde sigara, diğer elinde rakı bardağı falan baya iyiyiydi.Yemek konusunun problem olacağını düşünmüştüm ama inanılmaz yemekler yaptım, kendimi alkışlıyorum.Hayaldi, gerçek oldu.

(Bu arada Pınar'ın İtalya ve Atina gezilerinden çıkarığı sonuçlara göre, Atina'da daha çok taş varmış.İtalya'da da tabi ki çok varmış ama "Atina bir başkaydı abi." şeklindeki yorumuyla ilgilenenleri aydınlattığımı düşünüyorum ve devam ediyorum.)

Tam da 24 Eylül'de,  (ki bu benim depresyona girme tarihim olarak önceden belirlenmişti,bilen bilir.) babacığımın haberlerini aldım.İşe girmişim haberim yok.

Zamanlama ise ; gerek kafamın dağılması, gerekse tatillerim için artık bana sermaye sağlayacak kişi arayışlarımın sona ermesi açısından super oldu diyebilirim.Hadi bakalım diyorum, yeni bir sayfa açıyorum.

 5 Kasım-İstanbul  hakkında aldığım o kadar da güzel olmayan haberleri bir yana koyarsak fena gitmiyor şu aralar hayat.Sevdim! Aman diyeyim, bi tarafımı kaşımam lazım izninizle
+
 1) alışverişe gitmem gerekiyor 2) gözlük almam gerekiyor, yoksa yakında kör olacağım 3)Ankara'nın sabah erken saatlerinde ve gece yarısından sonra, diğer yüzünü göstererek saçmalaması ve bizi titretircesine üşütmesi  pek hoş değil 4)herkesin sevgilisi yanı başında, benimki neden uzaklarda, arada isyan edesim gelmiyor değil. 5) İş yerini sevmem güzel bişi tabi.ama gel gör ki, işlerin yoğulaşacağı kasım ayında aynı şeyleri söyler miyim bilemiyorum.bakıcaz artık 6) yıllardır ne kadar sıklıkla yazmışım blog a, ona baktım şimdi. insanın moralinin  bozuk olması ile yaratıcılığının arasındaki ilişkiyi yazma seminerimdeki hocam zamanında açıklamıştı.kendisi  bir daha haklı çıktı.tebrik ediyorum. 7) iyi ki yazacak bir şey bulamam diyordum, maşallah :)
evet. bu kadar hadi byebye :P

7/14/11

Αγάπη μου εσύ, Ελλάδα μου εσύ!!



Her karenin ayrı bir hatırası var bende.Öyle bir an ki bu, asla unutmak istemediğim, her zaman gülümseyerek; daha çok özlemle hatırladığım bir an...



Belki oralarda yaşamadığım için bu kadar çekici geliyor bana, bilmiyorum.Bu kadar seveceğimi tahmin etmemiştim.Her yer, her şey yanındakiyle güzel sanırım.



Nasıl bir şey ben çözemedim...Evimdeydim sanki.Hiçbir şey yabancı değildi bana.Suratlar, sofralar, sokaklar...Sanki daha önce oradaydım ve onları tanıyordum.Asla unutmayacağım günlerdi.Nefes aldığım her an "keşke geri dönebilsem" dediğim günlerdi.Ama biliyorum, bu sadece bir başlangıç; bir gün evime geri döneceğim.Çünkü çok özledim çok!

6/11/11

asabiyet geliyorum demio işte

Kardeşim nedir bu komşulardan çektiğim! Sinirim geçmeden ve unutmadan hemen yazayım diye direk konuya giriyorum.O teyzeye sesleniyorum burdan! Zaten 10 yıldan fazla bir zamandır aynı apartmanda yaşıyoruz, adımı bilmiyorsun; ben yanından geçerken "İyi Günler evladım" de geç di mi?! Ama yok, illa konuşacaksın.Peki adımı bile bilmiyorsun sanane benim okul durumumdan, çalışıp çalışmadığımdan.Bunları da geçtim, hadi yaptın bir hata sordun diyelim, duyarlı olman gereken bir konuya bodoslama daldın (bunu da şeye benzetirim, össye yeni giren depresyonlu gence sınav çıkışı hemen "nasıldı?nasıldı?iyi geçti mi?" falan diye sormak gibi), çalışmıyorum, kursa gidiyorum diyince suratındaki o acıma ifadesi nedir teyzecim?  "Ah yavruum boku yemişsin sen" der gibi.Kadının gözlerinden "uğraştın uğraştın bulamadın di mi?" okunuyor resmen.Bir de lafa bak "İş arıyorsun heralde hala"..SA-NA-NE!
Alınganlıkta son noktadayım yani anlayacağınız.Ama şöyle de bir şey var ki, insanlar konuşurken karşısındakini hiç düşünmüyor.Ben düşünüyorum abi sen neden düşünmüyorsun?! Bir de cümlelerimi dikkatli seçerim o kadar samimi değilsem karşımdakiyle.Ne uğraşacağım ya bundan sonra bodoslama dal!Ne var ne yok söyle gitsin, kim ne diyecek ki? "Napacaksın, insanları nasıl değiştirebilirsin ki" diyeceksin, sen de haklısın oraya girmiyorum.Sadece o teyze o örgüleri o küçük beynine rağmen nasıl örüyor onu merak edeceğim bir süre muhtemelen.Geçen haftalarda yine kurs çıkışı başka bir komşumla karşılaşmamı ve beni nasıl güzel bozduğunu anlatmıştım zaten.O lafı da unutmuyorum ha, İMKANSIZ!
Önceki kursumda da başıma gelmişti, onu da unutmam.Kurstan kursa koşan ben, bu sefer de yazar olacağım ben, kalemim kuvvetli havalarında yazılmışım bir kursa.Hani böyle mallar olur ya, sınıfın büyüğü.Sınıfın en yaşlısı diye de her boku bildiğini sanar.Aynen o kalemde bi teyze; derse 10 dakika ara vermişiz konuşuyoruz.Yarım saat konuştu benimle heralde ama özetle söylediği şey şuydu: Yok canım senden yazar falan olmaz! Sen çok mu yazarsın a gerizekalı, evde oturup yazdığın erotik hikayeler neden kitap haline gelmedi o zaman? Şimdi mi yazar olasın geldi de bu yaşında burdasın? Madem o kadar iyisin neden bu kurstasın? gibi gibi farklı soruları beynimde canlandıran teyzeyi de analım buradan.Unutmadım, UNUTMİCAM İŞTE!
Babamın da extra duyarlı halleri beni benden aldı şu anda.İçinden cümle kurup benim anlamamı bekleme canım benim, anlayamıyorum seni.Yok olmuyor!
Evet şimdilik sinir olduklarım bu kadar.Bir sonraki sinir krizinde yine sizlere şikayette bulunucam, bol bol mızmızlanıcam.

5/25/11

hahaha! =)

                          

anam Atilla Taş mı o? =P
tek eğlencem!çok iyi yaa..kaçmaz bu!=) 
(videoyu hazırlayan arkadaşın da videoya yazdığı başlık beni benden aldı.bari ikisini de ingilizce yaz.bi de nedir bu kendini beğenmişlik, banane senin adından yaaa!)

zamanı gelmişti.özlemişim yahu seni:)

eveeeettt zamanı gelmişti.ben de şaşırıyordum zaten neden ben böyleyim diye,nerede kaldı bu depresyon diye.doğumgünü yaklaştı, bende başladı yine dengesizlikler, bi gereksiz sinir stres.bir şey olacağından ya da çok önemsediğimden değil de işte dedim ya nedensiz diye, var bi mallık üzerimde.
zaten sıfır olan motivasyon şu an sıfırın da altına inmiş durumda, hayırlı olsun.ne gücüm var bir şey yapmaya, ne de isteğim.her seneki klasik doğumgünü depresyonunun vazgeçilmez sorusuna gelelim şimdi de."abi bi senede neler değişti ya.geçen sene nasıldık, şimdi nasılız?"çık çıkabilirsen sorunun içinden.onu bunu bırak da gelişmelerden bahsediyim ben biraz da.gelişme demeye bin şahit ister orası ayrı...
teknolojiyle ipleri iyice koparmış bulunuyorum.elimde kalan tek şey mini minna netbookum ve ailecek ağzımıza eden VINN.dün o maharetli ellerimde telefonumun üzerine döktüğüm çayla bir seviye daha atlamış oldum.aferin bana.ama ne telefonmuş arkadaş ben anlamadım.bi dakika önce şıpr şıpır çay damlarken, iki  dakika sonra açılma girişimlerinde bulundu kendi kendine, yine de takdir ettim.işin doğrusu, bilgisayardan sonra telefonun da vefatı biraz ağır oldu.sırada mp3 var biliyorum.hissediyorum, önce kulaklıklardan birisi, sonra mp3ün ta kendisi.ben ki hiç materyalist bi insan değilimdir, lakin 2-3 şeyim vardır, onlar olmadan harbiden huysuzun önde gideni olurum. (biraz çeliştim kendimle, farkındayım)
iş güç dersen, o konuya hiç girme derim.kırk yılın başı şu dengesiz bünyeden tutarlı bir fikir, hedef çıktı.ama gel gör ki ona bile girişecek gücüm yok.kursa gidiyorum işte, kamera karşısında kendimizi eğlendiriyoruz.tabi faydalı olmuyor mu oluyor ama gel gör ki bi girişimde bulunmak lazım di mi.bizim okuldaki koca kafalı kız bile ulaştı hedefine.haberlerde karşıma çıkınca sinirlerim tepeme çıkıyo, salaktı lan o okuldayken.neyse  kıskançlık bi tarafa,kafada o kadar çok şey var ki, oturduğu yerde yoruluyor insan.
yapmam gereken hiçbir şey yok ya bi de tatil planları yapıyorum.neymiş efendim, komşuya gidilecekmiş, manita görülecekmiş.iyi güzel, hoş da ; sana vize veren kim?iş yok güç yok, vasıfsızsın resmen. bi de tatil yapmak istiyorsun, utan kendinden!hadi bunları kendi paranla yapacak olsan tamam, tek bi lafım yok ama gel gör ki bunları cumhurbaşkanı muamelesi gören ablandan geçinerek yapacaksın bir de.
manitaya gelince, o da takılsın kendince, seni beklesin dursun ülkesinde.gel gel gel desin her gün.aldın mı kağıdı, gelebiliyor musun desin.ayrı kaldığım 4 aya mı yanayım, gidemeyecek olmama mı yanayım, yoksa  "son dakika golü" arıza çıkarma potansiyeli olan annemleri mi düşüneyim ; bilmirem bilmirem bilmirem...
her pazartesi "bundan sonra şunları şunları yapıcam" diyip hiçbir şey yapmamamla da alkışı hakettim bana göre.dur, bak şimdi aklıma daha da güzel bi anım geldi.komşumuzun da "ne yapıyorsun, idealin ne?" sorusuna verdiğim cevaptan sonra suratıma yapıştırığı İMKANSIZ! lafı da moralime moral kattı.kendisine "Allah iyiliğini versin" şeklinde değiştirdiğim şarkıyı itaf ediyorum.bela okumam.okusam halim ne olur, düşünmek istemiyorum çünkü:)
fenalardayım yaw!

5/6/11

huysuzum - huysuzsun - huysuzlar...

evet, resimdeki ben oluyorum.küçükken de biraz huysuzdum:)  NÇ.

Sevmiyorum!: Nasıl bir havadır bu yahu biri açıklasın bana.İnsanın içinde bir gram yaşama isteği bırakmıyor.Güneş bir-iki yüzünü gösteriyor, ümit veriyor resmen; ondan sonra da yiyorsun soğuğu alttan alttan, öyle ince giyindiğinle kalıyorsun.Titre dur sonra! Mayıs'ın kaçı olmuş, bu nedir yaw!!

Gıcık oluyorum!: Teknoloji ile aramın zaman zaman bozulduğu doğrudur.Bunu en iyi Pınar bilir.Kulaklıklar imha etme konusunda rekora sahip olabilirim.Telefon bozma konusunda da başarılı sayılırım.Bir kere de yere laptop düşürmüşlüğüm vardır; ama gel gör ki bu sefer gerçekten hiçbir şey yapmadım yahu! Benim "küçücük fıçıcık, içi dolu turşucuk" netbook umun şarjı bitiyormuş, fişe taktım.Prizde de diğer bilgisayar şarja takılı (bir zamanlar yere düşürdüğüm ama dualarla hayata geri getirmeyi başardığımız bilgisayar.).Netbook un şarjını fişe takmamla kulağıma bir ezan sesi çalındı sanki.Fişten çıkan kıvılcımlardan mı korksam, açmaya çalıştığım bilgisayarın beni hiç takmamasına mı yansam bilemedim o an.Elimi sürmedim ya!Allah rahmet eylesin diyim ne diyim.

Çıldırazaaammm!:Bilgisayarımın zamansız intiharı, bunun yanında modem in beni takmayan havalı davranışları ve 22 ağustos'ta başlayacak olan internet sansürü saçmalığı da huysuzluğuma huysuzluk katmakta, hayırlı olsun.Aklınıza gelebilecek her konuda motivasyonumun 0 olduğu şu günlerde, beni eğlendiren Utube'a sevgilerimi yollamayı borç biliyorum.

*ben de arhadaşlarımla şahalaşmak istiyorum.benim de bir çikolatam olsa, benim de bir piskevitim olsa.Anne bana niye almıyorsun??Bizde niye yoook?! Olsaydı, belki bu kadar huysuz olmazdım :P

*Bir de şu soruyu yöneltesim var; Dünya'ya neler oluyor kardeşim.İnsanın memleketi bırakıp kaçası geliyor yemin ederim.Türkiye'den kaçsan dışarısı da iyi değil ki, nereye gitsem bilemedim. Havada tehditler uçuşuyor maşallah.Kimse rahat durmuyor.Sapıttı herkes,apır sapır hareketler yapmayın ulen!

4/28/11

:)

Kulağımda sevdiğim müzikler eşliğinde kitap evlerinde geçirdiğim saatleri, annemin Chiara'ya IKEA demesini, her gün yeni şarkılar dinleyip yeni şarkı listeleri oluşturmayı bir alışkanlık haline getirmeme, Pınar'ın yaptığı pasta-börek ve türevlerini saat ve miktar gözetmeksizin yemeyi, gece gece abuk subuk blogları okumayı, Sex and the City izleyerek farklı modlara girmeyi,amaçsız yürüyüşlere çıkmayı, ismi lazım olmayan bir dil kursuna açtığım savaşı sonunda kazanmış olduğum gerçeğini, okuluma gidip nostalji yapmayı, her hafta sonu sabahın kör vaktinde kalkıp kamera karşısında balık gibi bakıp hayatımda ilk defa bir şey okuyormuş gibi davranmayı, sevmediğim ya da beni zora sokacağını hissettiğim her şeyi ertelemeyi,  hayallere dalıp her şeyi unutmayı, içtiğim zaman annemin deyimiyle "apır sapır" hareketler yapmayı çok seviyorum kardeşim...kime ne??:):)

4/26/11

bu sene de gidemeyeceğim ya! (kıskançlıktan öleydim) * Rock'N Coke *



*Rock'n Coke 2011'de sahne alacak kesinleşmiş isimler bunlarmış. Bu isimlerin yanına sürpriz isimler de eklenecekmiş.Takipteyim.

*Bi gitmek nasip olmadı yahu! Gidecek arkadaş bulmak öyle bir dert ki kardeşim.Keşke öyle bir ortam olsa da gitsek topluca.Ama yok, nerdeeee! Bu sene de gidemezsem en çok Thievery Corporation' ı kaçırdığıma üzüleceğim.Valla hiç gözümde değil Limp Bizkit falan. 

4/11/11

birbirimizi sevmenin gururu olmalı her şeyde - Can Yücel

Seninle yaşlanmak istiyorum. Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyım istiyorum.
Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.

Yaşayalım kı, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip,
arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.

Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bır şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız.
Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek... Böylece yaşamalıyız işte.

Sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene, senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız.
Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.

Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden.
Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce aklar ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehırden.

Kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz.
Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip, benden kahve istemelisin.
Çocuklar gelmeli zıyaretimize, geçmışteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız...

Öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. Tebessümler açtırmalı yüzünde.
Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı, herşeyde..

bir kurs biter, diğeri başlar :)

Diksiyon kursunun devamı olan spikerlik-sunuculuk kursundan başlayayım anlatmaya.Ortam çok güzel; herkes genç, insanlarda bir problem yok ama öyle bir durum var ki anlata anlata bitiremeyeceğim.Ders başlıyor, hocamız geliyor sınıfa.Selamlaşma faslı..Ders sabahın kör vaktinde olduğu için bir çoğumuzun içi uyuyor bir süre.Yerimizde otururken her şey çok güzel.Hocamız bizi o derste işlenecek konular hakkında bilgilendiriyor, okuma alıştırmaları vb. çalışmalar yaptırıyor; buraya kadar bir problem yok.Vurgulama, akıcı konuşma ya da dil bilgisi hataları yapma kaygısı taşımadan konuşuyoruz, gülüyoruz falan. Ancak yerlerimizde düzgün Türkçe'lerimizle gayet akıcı bir şekilde konuşan biz; kameranın yakınına geldiğimiz an tabir-i caizse "mallamak" diyebileceğimiz farklı bir ruh haline bürünerek, evlere şenlik bir görüntü, ses ve tavır sergiliyoruz.Görüntü, ses ve tavır şeklinde ayrı ayrı söylüyorum çünkü hepsi birbirinden bağımsız ve alakasız bir şekilde ortaya çıkıyor.

Aslında düşününce neden gerilsin ki insan, herkes yeni başlamış kursa sonuçta.Hata yapma kaygısı taşımadan rahat rahat konuş değil mi, yok! Hatta eğlen, gül.Ama öyle olmuyormuş işte.Oraya çıktığınız andan itibaren okuduğunuz okul, bilgi birikiminiz ya da gittiğiniz o diksiyon kursunun hiçbir önemi kalmıyor.Siz tam anlamıyla (Afedersiniz ama) mallıyorsunuz :)

Görüntüden bahsedeyim önce.Gözler genelde kısılmış oluyor nedense, okumayı yeni sökmüş bir çocuk edasıyla teker teker  (utanmasak hecelere ayırarak okuyacağız, o derece başarılıyız) okunan haber; haber olmaktan çıktığı gibi, oluşan görüntüyle de oldukça eğlenceli bir hale geliyormuş bunu gördük. Öyle ki, deprem haberini okuyan arkadaşımızın gözlerinde telaş ve bunun tam tersi izlenim bırakan ağzındaki o sırıtma benzeri hareket bizi oldukça eğlendirdi. Bir diğer arkadaşımın deprem haberini verirken takılması sonucu ellerini kullanarak oyun havasına hazırlanıyormuş gibi depremi taklit etmesi de hatırlarda kalan anlardan biri olmayı başardı.Olur olmaz gülmeler, kelimeleri kendinden %100 emin bir tavırla yanlış söylemeler, çok yavaş ya da aksine çok hızlı okumalar da yapılan hatalardan bazılarıydı.

Bir de elini kolunu nereye koyacağını bilememe durumu var ki muzdarip olduğum konulardan birisi olmayı başardı şu 3 haftada.Şimdi şöyle açıklayayım, kurstaki arkadaşların boyları ile benim boyum arasında yaklaşık 15 santim fark olduğu için doğal olarak kamera karşısındaki görüntüler de baya bir farklı oluyor.Onların koca ekranda sadece kafaları görünürken, ben vücudun neredeyse üst yarısını göstermiş, ayrıca "full-gıdı" efektiyle de farklı bir portre çiziyorum.Önümüzde duran bistro dan bozma "şey" (bir isim bile bulamadım yani) yüzünden iki büklüm durmak zorunda kalmamdan ileri gelen rahatsız duruşum da ayrı bir renk katıyor haber sunuşuma, görmeniz lazım:)

Bunun yanında heyecandan titreyen sesler mi diyeyim size, yoksa karıştırılan kelimelerden örnekler mi vereyim bilemedim şu an.Sonuç olarak öğreniyoruz, baya da bir eğleniyoruz ama kabul etmek gereken bir şey var ki o da hiç kolay bir şey değilmiş bu.Rezil olup Youtube'a düşmek var bunun sonunda, çok çalışmak lazım yahu:)

Peki ben ne yaptım? : O kadar dedikodu yapıp kendi hatalarımı söylememek olmaz şimdi.Peki ben ne yaptım?Amerika Birleşik Devletleri'ni aldım "Amerisa Birlesik Devletleri" yaptım.Sonradan da hata yaptım diye panikleyip bir kaç şeyi daha yanlış söylemiş olabilirim; beyin silmiş o kısımları, bilmiyorum neden:P Ama Allah için öyle mimikte,seste falan bir problemim çıkmadı. (şom ağızlı mıyım değil miyim bir sonraki derste göreceğiz) Bir de kazık gibi duruşum ile gözlerimi sürekli kırpmamdan kaynaklanan bir gariplik söz konusuydu.Neyse artık diyorum, ve doğaçlama ile ilgili dersi hiç anlatmamaya karar vermiş bulunduğumu sizlerle paylaşıyorum :) (oyy oyy ömrümden yıl gitti yemin ederim)



uuu im back baby! :)

Baktım gecenin bir vakti harıl harıl yazıyor benimki, sordum tabi hemen "ne yapıyorsun?" diye.Blogger'a tekrar kavuşmuşuz da haberim yokmuş.Ben de ktunnel dan falan girmeye çalışıyorum kaç zamandır.(hiç başarılı olamadım orası ayrı konu) Buradan beni haberdar etmek aklına gelmeyen ablama sevgilerimizi yollayalım :)
öptüm Pınar'cım :P

2/28/11

insanın boş zamanı olmaya görsün

  • Şimdi: Odamda, yatakta tabir-i caizse "malak" gibi yatan ben, internette bakılıp görülebilecek tüm siteleri gezmenin vermiş olduğu görme bozukluğu ile başa çıkmaya çalışırken,rengarenk battaniyenin altında amaçsızca müzik dinlemekteyim.Gözümde gözlüklerim, üstümde eşofmanlarım kafamda ise milyonlarca düşünce ile şu an kendimi tam olarak "standby" moduna almış bulunuyorum.:)
  • Tavsiye: Kimse kusura bakmasın (ki bu noktada kimsenin de alınacağını sanmıyorum:P) tavsiye falan veremem kimseye."Kelin ilacı olsa kendi başına sürerdi" diyerek fazla üstünde durmuyorum bu konunun."Ne haliniz varsa görün" de demiyorum, dikkatinizi çekerim :P
  • "Geçen gün ne oldu?": (1)(Geçen yazıda da bahsettiğim bu hususta bir gelişme kaydedemediğim için bu maddeyi aynen "copy-paste" olarak koyuyorum yine buraya) Sonu getirilmeyen Blogger taslaklarının sandığımdan daha fazla olduğunu farkettim ve yine her zamanki gibi hiç birini bitirmedim.Ama farkındalık için (+) puan kazandım bana göre.Buradan hocamıza selam gönderelim hemen:) farkındayım, farkındasın, farkında hocam! Yoga budur işte! :P (2)Başka da bir şey olmadı işte.Yazmamamın bir sebebi var heralde:P
  • "Yeni ne var?": Geçen yazılarda bahsettiğim diksiyon kursunu bitirmiş bulunuyorum.Sınıfta yaptığımız "doğaçlama" çalışmalarında bir insanın saçmalayabilme sınırlarını test etmiş olduk, bol bol da güldük.Bu yüzden sınıfımdakilere teşekkürü bir borç biliyorum, bunun yanında kendi performansım için de kendilerinden özür diliyorum.Ben de kendi rekorumu kırdım saçmalama konusunda.Bunun yanında çıkardığımız "asalak sesler" yani o arada söylediğimiz "ııı" lar da sinir bozucu olmakla beraber baya eğlendirdi bizleri.Teşekkür ederiz Bülent Hocam!:) Diksiyon kursunun devamı olan "Spikerlik-Sunuculuk" kursundan bana daha çok malzeme çıkacağını hissediyorum.Sabırsızlanıyorum:)
  • "İstiyorum işte!": (1)Bir İstanbul daha yapsam diyorum ya.Doyamadım yemin ederim.İnsan özleyince bir fena oluyor.Resmine bile baksam iç geçirmeye başlıyorum anında.Sonum nicedir bilinmez.(2)Artık bir yunanca kursuna başlasam diyorum.Internette gezinirken özel ders veren üç-beş kişinin ilanlarına rastladım.Yemin ediyorum gözüm korktu.Öyle bir yazmış ki arkadaş "Öğretmen-öğrenci ilişkisine yeni bir boyut getirelim.Ne dersiniz?" falan.Yok canım bence başka boyutlar getirmeye gerek yok.Yok, çok sağol.(3)Bu ara bir insan içine çıksam diyorum.Son İstanbul gezisinden sonra periyodik BETA'mı geçirdikten ve 3 gün içinde 7 iğne yedikten sonra biraz insanlıktan uzak kaldım gibi geliyor.Geçen diksiyon kursuna gitmem gerekti de bir sevindim, dışarı çıkacağım sonunda diye.Yok ben böyle bir insan değilim.Toparlan yavrum biraz!:P 

korkarım aşkımın şiddetinden..müziğe aşkımın, yanlış anlaşılmasın :P


Sevdiğini şarkılarda bulmak,beraber yürüdüğünüz yollarda tekrar bir yürüyüş yapmak gibidir; O'nun kokusunu tekrar yanınızdaymış gibi hissetmeye benzer.Gözlerinizi kapattığınızda sanki O yanınızda uyuyormuş gibi huzur verir; zaman zaman içinizi acıtır belki ama bazen de dünyadaki en güzel şeyidir ve siz farketmeden kaptırırsınız kendinizi.Her zaman dinlediğiniz müziklere yeni anlamlar yüklenmiştir artık; sözler farklıdır, melodi ise iç burkacak kadar içtendir.

En mutlu olduğum andan, gözyaşlarına boğulduğum anlara kadar her zaman yanımda olmuştur müzik; hepsinin bir parçası olmuştur.Bu yüzden fotoğraf albümlerinde değil de notaların arasında gizlenmiştir benim anılarım.Her dinleyişim onları tekrar yaşamak demektir benim için.Gözlerimi kapatırım ve müziğin akışına bırakırım kendimi.

not1: Yapacaklar listemin giderek katlandığı, uyku düzenimin alıp başını uzak diyarlara gittiği şu günlerde Youtube a teşekkürü bir borç biliyorum.Her şey senin yüzünden!
not2: Yaptığım "playlist" ler dillere destan.Kendimle gurur duydum şu an :)

ne vardı biraz daha zamanımız olsaydı!



BEN SENSİZ İSTANBUL'A DÜŞMANIM

Kelimelerden alacaklı bir sağır gibi 
İçimi döktüm bugün, yokluğunla konuştum 
Tutsak gibi, enkaz gibi, kendim gibi 
İçimden çıktım bugün, içimle kavuştum 

Yüzünü ilk kez gören bir çoçuk gibi 
Gördüm kendimi gördüm 
Kırıldı ayna paramparça 
Paramparça ne varsa kadınım 
Yokluğunda kaç damla gözyaşı eder adın 
Ne olur, gel, gel, gel, gel 
Ben sensiz istanbul'a düşmanım. 

Kestiğim ümitlerden yelkenler yaptım ama 
Yokluğunda ne gidebildim ne de kaldım 
Gerçek miydi tutunmaya çalıştıklarım 
Hediye süsü verilmiş ayrılıklarım 

Kaybetmenin tiryakisi bir çoçuk gibi 
Sustum, kendime kızdım 
Kırıldı ayna paramparça 
Paramparça ne varsa kadınım 
Yokluğunda kaç damla gözyaşı eder adın 
Ne olur, gel, gel, gel,gel 
Ben sensiz istanbul'a düşmanım!!!

1/24/11

insanın boş zamanı olmaya görsün. vol.(kaç oldu bilmiyorum valla:))

  • Şimdi: Odada kahve kokusu, televizyonda sesi kapatılmış, kendi kendine takılan "Sex and the City"den bir bölüm, fonda da rahatlatıcı, en güzelinden bir müzik;arada mükemmel internetim sayesinde (ki burada VINN ve Turkcell'e sevgilerimi yolluyorum) bağlanmak için cebelleşen msn im, o dikkat dağıtıcı turuncu uyarı ışığı ve ben.Gözümde gözlüklerim, üstümde eşofmanlarım, dünyadan bihaber, kök çakrası tarafından yönetilen bu bünyeyi dengede tutmaya çalışan ben.
  • Tavsiye: Eğer siz de benim gibi ani ruh hali değişimlerinden muzdaripseniz öncelikle telefonunuzdan, daha sonra da mümkünse bilgisayarınızdan uzaklaşınız.Hiçbir şekilde müzik dinlemeyiniz!İnsana oldukça saçma şeyler yaptırabilen bu tehlikeli hastalıktan ancak bu şekilde sağ çıkabilirsiniz benden söylemesi.Alkolü fazla kaçırıp sarhoş-berduş kıvamına gelmekle aynı sonuçları doğuracak bu hastalıktan kurtulmanın etkili bir başka yolu da uyumaktır bana göre.En azından ben öyle yapıyorum işe yarıyor, öyle söyliyeyim.
  • "Geçen gün ne oldu?": (1)Sonu getirilmeyen Blogger taslaklarının sandığımdan daha fazla olduğunu farkettim ve yine her zamanki gibi hiç birini bitirmedim.Ama farkındalık için (+) puan kazandım bana göre.Buradan hocamıza selam gönderelim hemen:) farkındayım, farkındasın, farkında hocam! Yoga budur işte! :P (2)Geçen gün bir "playlist" yapmışım, dillere destan o kadar söylüyorum size.İnsanın modunu anında değiştiriyor; depresiflikmiş, uyuzlukmuş hiçbir şeyiniz kalmıyor.Anında kafa başka şeylere çalışıyor :) Ama üzgünüm kimseyle paylaşmıyorum bu listeyi.Siz de uğraşın siz de yapın kardeşim, banane! :P
  • "Yeni ne var?": Başlamış olduğum diksiyon kursu beklediğimden çok daha eğlenceli çıktı.Hele ki benim gibi en küçük şeyden dalga geçme potansiyeli olan biri için cennet gibiydi.Ama şaka bir yana sevdim bu işi, buradan o hocalarımıza da selam gönderelim her ne kadar haberleri olmasa da.Anasını satıyim sanki televizyona çıktık da millete selam söylüyoruz.Canım ne yazıyorsun sen ya?:)
  • "İstiyorum işte!": İsteklerimi yazmaya başlasam kendimi durdurabilir miyim bilmiyorum."İnsan evladı işte hep fazlasını istiyor" diyerek geçiştiriyorum biraz bu kısmı.Hadi neyse bir tanesini söylüyeyim.Biri bana neden bu kadar "kararsız" olduğumu söylesin, gerçekten alnından öpeceğim.Saatler boyu süren telefon konuşmalarının, onca analizin sonucu olarak söylüyorum; biz kararsızız kardeşim.Kadim dostum, moda ikonum EH ile vardığımız sonuç budur.İkimiz de ne istediğimizi bilmiyoruz."O zaman en hayırlııısıııı olsun hak-kıı- mıııız-da!" diyerek Soner Sarıkabadayı'nın dansını da hatırlamış olalım hep beraber.seni yüzümüzdeki tebessümle anıyoruz, teşekkürler Soner! :P

1/14/11

aman da aman yeni yıl da gelirmiş...:)

İnsan doğası malum, hepimiz her şeyin en iyisini hakettiğimizi düşünürüz.İyi bir iş, huzurlu bir aile, bizi karşılıksız seven bir eş,parlak bir gelecek...Sonu gelmeyecek bu listedeki her bir maddeyi bizi biz yapan şeyler olarak görürüz üstelik.Gelecekteki halimizi resmederiz zihnimizde.Bunları gerçekleştirmek için de bir başlangıç tarihi belirleriz genelde kendimize.Yeni bir yıl, doğum günümüz ya da en basitinden gelecek hafta pazartesi.Açgözlülüğümüz gözümüzü o kadar kör eder ki zaman zaman anlayamayız bile elimizdekilerin değerini.Yetinip, şükretmek zaman kaybı gibi gelir.Kimseyi kötüleyecek değilim, ben de farklı değilim çünkü.Hayallerim, isteklerim, hayattan beklentilerim her zaman daha fazlasını istemek üzerine kuruludur benim de.


Yeni yılın ilk günlerini yaşadığımız şu günlerde benim de tabi ki "new years resolutions" olarak adlandırabileceğimiz aldığım kararlar mevcuttur kafamda.Öncelikle biraz geç de olsa herkesin bu yılının dğer yıllarından çok daha iyi, sağlıklı ve mutlu geçmesini diliyorum."sağlık olsun da gerisi boş" diyerek de teyze moduna geçişlerde bulunuyorum şu andan itibaren..(kibarlıktan kırılacağım farkındayım:))

yogaya devam arkadaşım, nirvanaya ulaşmadan karşıma çıkma.o üçüncü gözü görücem bi dahaki sefere!

yunancayı sök artık!(tömerde bu dönem sınıf açılmamasını bir işaret olarak kabul edeyim deme sakın)

yazdıklarını bitirsen diyorum bir de.başlaması kolay tabi, yiyosa devamını getir.

diksiyon kursuna git de güzel güzel konuş artık!

şimdilik bu kadar..öperim gözlerinizden:P