10/26/10

yiğit özgür:)

müzikle kafayı bozmaca:)

Hani bazı şarkılar vardır, aklınızdan çıkmaz uzun süre.Afedersin bokunu çıkarana kadar dinlersin, tüketirsin; sonra da "off baydı bu şarkı" dersin.İşte baymayan şarkılardan bir kaçını yazyım sizlere.Bu aralar resmen tüketiyorum bu şarkıları.Bir insan sürekli mi dinler bunları yahu, yok kardeşim sıkılmıyorum işte.


Bedük-Heartbreaker (geçen playlist i karıştırırken "bir dinleyeyim, uzun zamandır dinlemedim." dedim, sanki bu şarkıyı bekliyormuşum.çok güzel ya) /  Everything but the Girl- Missing (her zaman eskileri yad etmek ve acı çekmek isteyenlere, tam sarhoşken dinlenicek bir şarkı)  /  Gossip-Pop goes the world (solistin sesi inanılmaz, dinlemeye kesinlikle değer, ayrıca klibi d çok güzel) /  Professor Green feat. Lilly Allen- Just be Good to Green (ağzımıza takıldı, yapıcak birşey yok.ama güzel şarkı ona bir şey diyemem gerçekten.) /  The Pierces-Three Wishes (bu şarkı hakkında yorum yapmayacağım; dinleyince anlarsınız zaten ne demek istediğimi)  /  Kim-Wilde-Keep Me Hangin' On (şarkının sözleri çok güzel ya.bi anlayamadık şunu bayanlar.kabul etmek istemiyor bir türlü insan bazı şeyleri.temenni=başımıza gelenlerden ders almıyoruz, bari şu şarkıdan bir fikir edinelim.) Dash Berlin-Man on the Run( anısı var, arada dinlemek lazım böyle şarkıları)  /  Eminem feat.LilWayne-No Love (şarkının temasını oluşturan arkadan duyduğumuz Haddaway-What is love şarkısıdır.Bu şarkı da "One night at the Roxbury" filminden biliyoruz.Jim Carey'den değil. 3-5 apaçi "Jim Carey'nin filmi vardı bir tane , çok komik kafa sallıyorlar" falan diye yorum yapıyor da okuyan olursa bilgilensin şundan.O film değil, bir skeçti!)

just be good to me:)


Professor Green - Just Be Good to Green (feat. Lily Allen) Official Music Video from Lee Graham on Vimeo.


Ayazma'yı tekrar ayakta alkışlıyorum.Kendisi sayesinde daldan dala konan, her tele uyum sağlayan bir müzik anlayışım gelişmiştir.Astor Piazzola'da dinler bu bünye, H.I.M 'de yeri gelir Serdar Ortaç'da.Son zamanlarda evde sık sık mırıldanma şeklinde duyduğumuz bu şarkının artık orijinal halini blog a koymanın vakti geldi gibime geliyor.Sözlere de dikkatinizi çekmek isterim ayrıca.:)

That's how Sue, sees it!


Müzikalleri sevdirmek kolay değildir, ya da bu sadece benim için geçerli.Kaldı ki "Grease" dışında izlediğim, beğendiğim de yoktur; biraz da önyargıdan kaynaklanıyor bu durum orası ayrı mesele.Ama "Sue Sylvester" karakteriyle Jane Lynch son derece başarılı; bu da "Glee" yi izlenebilir kılıyor.İzlemeyenlere hemen başlamalarını tavsiye ederim. Müzikleriyle de çok başarılı "Glee".
"That's how Sue, sees it." diyorum ve iyi seyirler diliyorum.

10/21/10

cevapsız sorular - unutmak


Geçenlerde okuduğum bir yazının başlığı dikkatimi çekti.Düşünmeden edemedim."Unutmak insanın çığlığıdır."Hayatımızda neleri unutuyoruz?Şarkılar bizi yaşanmışlıklara tekrar götürürken; sokaklar, caddeler bizi çağrışımlarıyla anılar denizinde boğmaya yeltenirken nasıl oluyor da bazı şeyleri unutuyoruz?Yaşadıklarımız, bunları yaşarken yanımızda olanlar, yaşadıklarımıza sebep olanlar nasıl oluyor da tekrar kafamızda beliriveriyor bir anda tek bir şarkıyla, tek bir mekanla, tek bir sözle?

Peki unutmak gerçekten insanın çığlığı mıdır?İçimizden attığımıza memnun olduğumuz bir duygu yoğunluğu mudur; içimizi kermiren anıların dayanılmazlığından doğan o sıkıntıdan kurtulmak mıdır? Eskiden beri "Yaptığın hatalardan ders almalısın." düşüncesinin dayatıldığı beynimiz unutarak rahata, huzura kavuşabilir mi?Belki pişmanlık değlidir eskiden yaşananlar; ama geçmişler herkesin çok da hatırlamak istemeyeceği anılarla doluyken, işin kolayına kaçıp unutmak mıdır atılacak doğru adım?

Unutmak insanı geçmişinden, iyi ya da kötü anıların yükünden serbest kılmaz mı; özgürleştirmez mi bir nevi?Peki bu durumda unutmamanın ve yaşananlardan ders almanın verdiği güven duygusu nereye kaybolur?Unutmak insanın çığlığı, herşeye yeniden başlaması, eteklerindeki taşları ortaya dökmesiyse tekrar aynı hataların yapılmayacağının, tekrar aynı pişmanlıkların yükünün taşınmayacağının kim söyleyebilir?Bunun güvencesini kim verebilir bize?

Bizi özgürleştiren, zincirlerimizi kıran ve bizi tekrar temiz bir sayfa açmaya iten "unutmak" nasıl oluyor da geri adım attırıyor insana?Yaşananların değerini hiçe sayıyor, yok sayıyor hataları, alınan hayat derslerini; tekrar tekrar öğrenmemizi sağlıyor belki de.

Karar vermek gerçekten zor; "unutmak" özgürleşmek midir,yoksa salaklık mıdır?Aklımızı, ruhumuzu serbest bırakmak mıdır yoksa yaşanmışlıkları bir kenara bırakıp tembelleşmek midir,yıllar boyu edinilen deneyimin çöpe atılması mıdır?

10/19/10

abuk subuk

  • Geçen gün Zaytung'da okuduğum habere çok güldüm gerçekten." RTÜK'ün "İyi Uykular Çocuklar" Projesi ile geçtiğimiz cuma akşamı uykuya gönderdiği çocuklar, yataktan çıkmak için televizyonun "Günaydın" demesini bekliyorlar."Bugün bir televizyon kanalında karşılaştım, bu proje hakkında konuşuyorlardı; projeyi anlatıyorlar falan.Bir de yayınlayacakları kayıtlardan birini gösterdiler.Bir baktım Metin Akpınar; konuştu konuştu sonra başladı ,"Uyusun da büyüsün niiiğğğğğnnii" falan diye çığırmaya, bir de nağmeli falan söylüyor sanki türk sanat musikisi, kalakaldım oracıkta.Sonra başka bir kanalı çevirdim geçirdiğim şoku atlattığımda.Reklam çıktı bir tane, küçük bir kız oynuyor.Kızı süslemişler, topuklu ayakkabı giydirmişler, makyaj yapmışlar;kız da öyle kıvırıyor artık ne haltın reklamıysa onu yapıyor.Bu ne tezatlık kardeşim.Bir yanda çocukları olduklarından büyük göster, bundan reklam yap sonra da aynı çocuğun Metin Akpınar'ın uyusun da büyüsün niiğğnnii" sinde uyumasını bekle.Fikir proje güzel de uygulamaya geçince pek olmamış sanki.Bu çocuklar yeri geliyor Fatmagül'ü izliyor,Aşk-ı Memnu'yu takip ediyorlar; kimi kandırıyorsun yeme bizi şimdi.
  • Kendime not: Bazen daha yararlı şeylerle uğraşman lazım canım ya.çok kitap okuman lazım çooooookk!
  • "Focuslanmak" ne demek kardeşim.Tamam yabancı dil biliyorsun, biz de biliyoruz, ama odaklanmak yerine de "focuslanmak"deme ya.(Nasıl yazıldığı konusunda bile en küçük bir fikrim yok.)Yeri geliyor biz de abuk subuk kelimeleri kullanıyoruz, doğru söylemek gerekirse türkçeleştiriyoruz.Hazır bahsetmişken bir de "hoşlantı" kelimesine çok gülerim, hemen bunu da paylaşayım."Hoşlantı" nasıl uyduruk bir kelimedir yahu.Bu evlilik programlarından (evet itiraf diyorum izledim bir süre onları, hala da izliyor olabilirm hatta) doğmuş eşsiz kelime, "Evet, ona karşı bir hoşlantım var."şeklinde de cümlede kullanılmıştır zamanında.Yok olmuyor, yapmayın şunu.
  • Peki beni eskiden dinlediğim şarkıların tekrar tekrar ele geçirmesine ne demeli? Ufukta görünen ve git gide yaklaşan İstanbul gezisinin de vermiş olduğu bir etkidir herhalde demekten başka bir şey gelmiyor elimden.Yıllardır dinlemediğim şarkılara eşlik edebiliyor olmam ayrı bir güzel duygu hemen belirteyim.
  • Kendime not 2: Hadi canım "Tatar Çölü" seni bekler.Başla işe koyulmaya.

10/11/10

eric northman bite me yaa! :):) tam teenager lafı oldu bu:)

Bu aralar izlemek istediğim diğer diziler bir yana "True Blood" a kafayı takmış durumdayım.Şöyle iğrenç bir durum söz konusu oluyor bende.Bölümleri art arda izlemek istediğim ve kendime bir hafta beklemek gibi bir işkence yapmak istemememden kaynaklanan bir problem.Dizilerin sezonları bitsin ben öyle izliyeyim istiyorum.O zaman da bazı sivri zekalı arkadaşlarımın( alınmaca darılmaca yok) konuşmalarına kulaklarımı kapatmam gerekiyor.Gossip Girl, 90210, House M.D., Fringe, Dexter, Grey's Anatomy olsun yeni bölümler biriksin diye bekliyorum.Üst üste izlemek daha güzel geliyor bana, yoksa unutuyorum:) (oha! sayınca utandım resmen,o kadar çok dizi var ki akılda tutmak ne mümkün:))

Neyse konudan sapmayalım.True Blood izliyorum bu ara.İlk 2 sezonu izlemiştim ve ağzım açık kalmıştı bu kadar vahşet, kan ve sex i bir arada bu kadar açık bir şekilde izlemek normal olarak bir şok etkisi bırakmıştı bende.:)Baktım 3. sezon bitmiş ben yokken, dedim izleyeyim.Ben bıraktığımda o kadar tutulan bir sizi bile değildi walla ne ara bu kadar tutuldu orasına ayrı şaşırdım, neyse.Her dizide bir favorisi olur ya insanın, insana "oha" dedirtir hani.Bu dizidekini açıklıyorum; Eric Northman.Ben yeter ki bişi izliyeyim de beğeniyim, hemen etkilenirim.Bi ayrı havaya bürünürüm.yok efendim rüyama girer, modumu belirler falan; o derece yani.


(Bir arkadaşımla dizi muhabbeti yapıyorduk da onda da aynı şey varmış.Dexter izleyip izleyip kendini bağdaşlaştırıyormuş, milleti uzaktan falan izliyormuş; çok gülmüştük.Neyse yalnız olmadığımı bilmek güzel bişi tabi.Yanlış anlaşılmasın bende Dexter konusunda öyle bir durum yok ama maşallah diğer her dizide bir karakter bulup onu kendim yaparım kafamda.Düşünürüm düşünürüm falan, saçma sapan şeyler işte)

bir itiraf.com da buradan gelsin o zaman; dün rüyamda gördüğüm kişi Eric Northman oldu bu seferde.:) Bir de arada uyanıp rüya devam etsin diye kasarsın ya, dönüp dönüp uyumaya çalışırsın tekrar.Geri kalır mıyım hemen onu da yaptım tabi; ve sonuç başarı!Rüya valla kaldığı yerden devam etti..
Bu da böyle bir anı olarak kalsın:)

*Dizinin jenerik müziğini de söyliyeyim.Diziyi üst üste o kadar izleyince bir süre sonra insanın aklına takılıyor.Fena da değil hani. Jace Everett-Bad Things ;)

*Bir de rica edicem biri Sookie'nin dişlerini yaptırsın.

*başlığın teenager seviyesi de dillere destan, dikkatleri çekmiştir.gören de Justin Bieber falan dinliyorum sanıcak, o derece mal yani:)

gerçekten "Ye Dua et Sev" kardeşim :)


“Ye Dua Et Sev” harbiden insana ilham veren bir film olmuş.Kitabını okumamıştm, işin uzmanından öğrendim ki (burada kendisi Ayazma olur) çevirisi berbatmış.Çok da meraklı değildim zaten okumaya orası ayrı mesele.Ama filmine bir daha gidelim desinler gerçekten giderim, hiç de şikayet etmem.Yemekler, mekanlar bu kadar mı güzel olur kardeşim.Gerçekten kutlamak lazım.


Filmden kareler - notlar; (spoiler yok, don't worry)
  • İtalyanca öğrenmek hiç bu kadar çekici gelmemişti.Bilmiyorum anlatabildim mi:)
  • Bir makarna bu kadar güzel gösterilebilir mi yahu.İzleyenler anlayacaktır neyden bahsettiğimi.Aynı lezzette olmayacağını bilsem de eve gidip 3-5 paket makarnayı haşlayıp doya doya yiyesim geldi yemin ederim.1 paket de değil 3-5 paket, artık siz anlayın asıl bir şeydi.
  • Bir nevi “Secret” kitabı gibi,ama bu hedeflerini gerçekleştirme üzerine değil de kendini belirleme, tanıma üzerine yoğunlaşmış.Ortak yanları; insanın uygulayası geliyor.:)Eve gidip sabah akşam meditasyon yapası gelmiyor desem yalan olur.Doğrudur bir zamanlar bunlarla kafayı bozduğum, yine bozasım geldi hayırlara vesile olsun.
  • Bali'deki o ev nasıl bir şey ya.Bildiğin cennet giibi.Bir ömür o evde geçer yemin ederim.Ben ki Carrie Bradshaw tabiriyle tam bir " city girl" olsam da gider yaşarım oralarda, hiç de sefaletmiş, teknoloji yoksunluğuymuş dinlemem.Yok yok yine de büyük konıuşmamak lazım belli olmaz.:)
  • James Franco'yu az beğenmedim zamanında bi itiraf.com da buıradan gelsin.
  • Javier Bardem'i de pek beğenmesek de Ayazma'nın tabiriyle "adamın gönlü güzel demek ki" diyerek kendisi hakkında pek de yorum yapmıyorum.Oyunculuğu güzeldi şimdi ona laf yok tabi.
  • Filmden akıllarda kalacak bir quotation varsa o da şudur muhtemelen. "Having a baby is like getting a tattoo on your face. You really need to be certain it's what you want before you commit."
  • Julia Roberts yine konuşturmuş,ona da lafım yok.
Ana fikir; everyone needs a break in order to find themselves, and truly understands what they want about their lives; diyerek mükemmel ingilizcemizi konuşturalım ve bu filmi herkese tavsiye edelim.

*resimdeki hayalci.net kıroluğunu açıklamak istemiyorum.resmi yükleyene kadar canım çıktı zaten artık kusura bakılmasın lütfen.

10/8/10

evde kase büyütmece

şimdiden söyliyeyim; evde kase büyütmece çok kötü birşey.herşeyden önce alışkanlık yapıyor.önceleri deli mutlu oluyorsun, "özgürüm ne istersem onu yaparım." diyorsun; sonraları yavaştan sinsice uyuşukluk başlıyor.her günün bir diğerine benziyor.sen farketmeden üşengeçliğin tavan yapıyor.sanki bir tokat a ihtiyaç duyuyorsun yerinden kalkabilmek , bir işi halledebilmek için.aslında düşünürsen hep diyorlar "ben mezun olduktan sonra hemen işe başlamıştım, sen en iyisini yapıyorsun, biraz dinlen; kendini dinle."diye. iyi çok hoş güzel de eğer bi ilerleme kaydedemiyorsan nesi güzel, bunu söyle bana.
mutlaka haftanın bir günü "bundan sonra her gün spor yapacağım, hem de her gün; inanılmaz taş olucam." diye verilen sözler ; akşamüstü abuk subuk programlar eşliğinde geçen gün evde yapılan keki yerken bozulmaya başlar."bugün odamı toplamam lazım." diye kendine verdiğin abuk subuk görevler yerini "amaaaaann yarın yaparım."lara bırakıyor.
hani sevgilinden ayrılırsın bi mal olursun ya.bi ilk ne yapacağını bilemezsin.eskiden ona ayırdığın zaman dilimi artık bir boşluktur ya ona benziyor okulun olmaması.e bu kadar zaman alışamadın mı yuh derseniz de hemen bir verilecek cevap bulunuyor, yüzsüzlüğe vurdun ya artık işi bokunu çıkar bari hesabı," ama yaz boyunca sağlık problemleriyle falan uğraştım, kafam meşguldü.".hadi lan ordan derler adama ama nafile uyuşukluk böyle de gitmez.
bir süre sonra:
 uyumak istersin uyuyamazsın çünkü uyursan uyuşukluğun gitmez, yanında arkadaşlarını da getirir; mallık ve saatin kaç olduğunu bilmemenin getirdiği rahatlık.
yazı yazmak istersin konu bulamazsın, twitter a facebook a bakıp kapatırsın bilgisayarı; uyuşukluğun gitmez.
arkadaşlarınla konuşmak istersin, dedikodu yapayım dersin yapamazsın, bir süre sonra cümlelerde kullanılan "iş, mülakat, kpss, toefl" kelimelerinin fazlalığı insanı sağır eder.sonuç uyuşukluğun gitmez sadece moralin bozulur.
spora başlıyayım dersin , o da olmaz.bu hikayenin sonunu yazmıştım üstlerde, tekrar edip kendimize küfretmenin bir anlamı yok değil mi?:P
"aman ne bilim.havalar yüzünden böyleyim" dersin."ulan havalar güzelken de sen böyleydin" der içinden bir ses ama ona da büyük bir ustalıkla kulaklarını kapatırsın.
yok yok havalar yüzünden ben böyleyim.bi tarafın dona dona evde böyle oturursan sonun bu olur işte.kalk git bir işe yara, bari odanı topla!:)

10/7/10

Cüneyt Özdemir'e bildiğin aşığım.


Yılların vermiş olduğu birikim, emin adımlarla sabırla katedilen yollar ve sonuçta erişilen başarı.Uzun zamanlar yapılan araştırmalar, yazılan kitaplar, röportajlar...Öyle bir şey ki yıllar öncesinden hatırlarım 5N1K programlarını.Ne yalan söyliyeyim çok da takip etmezdim, yaş itibariyle siyasetmiş şuymuş buymuş sıkılırdım, dizilerle çok daha fazla haşır neşirdim zamanında :). Ama çok güzel bir şey olsa gerek başarıyı böyle tatmak; ciddiye alınıp bilgilerinle saygı görmek.Anlamayana, ilgilenmeyene lafım yok ama cesareti hayranlık uyandırıcı gerçekten.Ben ki siyasetmiş hala çok haz ettiğimi söyleyemem ama izletiyor adam kendisini yahu.Tebrik etmek bana düşer mi bilmem ama tebrik ederim kendisini :)
Geçen de twitter a yazmıştı ben de burdan söyliyeyim; Ben de Cüneytçiyim!:)
Yıllarca çalışmam gerekecek belki, uzun saatler araştırmalar yapmam gerekecek; ama bir gün onun gibi olabilmeyi hayal etmiyorum desem yalan söylemiş olurum.

yağmur yağıyor, bu hava değişimleri insanı mahvediyor


Kahvemin dumanı üstünde, tüm odayı sarıyor kokusu.Dışarı bakıyorum, yağmurlu.Camı açacak oluyorum pişman ediyor soğuk beni; kapatıyorum.İnsanın psikolojisi nasıl da değişiyor hava değişimleriyle onu anlıyorum.Camı açmadan önce mutlu mesut bilgisayar karşısında oyalanan ben camı açınca huysuzlaşıyorum, kahvenin kokusu, üstümde giyindiğim kat kat giysinin dokusu önemini kaybediyor birden; çünkü yağmur yağıyor.Düşünüyorum en son ne zaman yağmur yağdı, en son ne zaman bu kadar üşüdüm.Daha da önemlisi ne zaman kış geldi?
Zaman nasıl da çabuk geçiyor onu anladım geçen gün arkadaşımla nostalji yaptığımızda.Ne çocukluklar yapmışız geçmişte, nelere üzülmüşüz nelere kırılmışız.Anlattık, anlattıkça hatırladık çok güldük halimize; zamanında ağladığımız şeylere, saatler boyunca kafamıza taktığımız, gözlerimizi nemlendiren hatıralarımıza. Eve yürürken farkettim şu son 3-5 ayda değişenleri.Ne planlar yapıp neler yaşadığımızı; ne hayallerle saatlerimizi geçirip nelerle yetindiğimizi.
Dedim ya dışarıda yağmur yağıyor sesini bile ilk defa duyuyor gibi oluyor insan, kokusunu sanki ilk defa alıyor bu unutkan beyin.Sanki ilk defa ince giyindiği için insan kendine küfrediyor sabahın bir köründe kendini dışarı attığında.Zaman nasıl değiştiriyor her birimizi, kimler giriyor hayatımıza kimler çıkıyor biz anlamadan.Neleri hayal ediyoruz nelerle yetiniyoruz.
Bir kaç günde bile nasıl değişebiliyor konuşmaların gündemi, yatağa yatınca hayal edilenler, insanın istekleri.Her zaman bir şey istiyor insan, her zaman bir adım ilerisini.Neyden yoksunsa onun özlemini çekiyor, hiç sahip olmamış gibi.Aşktan mı yoksun, sanki hiç aşık olmamış gibi istiyor kalbinin deli gibi atmasını.Huzur ya da sağlıktan mı yoksun onu arzuluyor deli gibi, sanki daha önce hiç sağlıklı ya da huzurlu değilmiş gibi.Zamanında yaşanan güzel şeylerin hiçbir değeri kalmıyor, anca kaybedildiklerinde değerleri artıyor insanın gözünde.Anca yoklukları çekildiğinde isteniyor belli başlı şeyler.
Yağmur yağıyor, ben kahvemi içiyorum; düşünüyorum, hayal ediyorum...

10/6/10

güzel güzeeeel:)


Eminem ft Lil Wayne - No Love from louielucky on Vimeo.

çok haz etmesem de Eminem coşturuyo bu aralar maşallah.adam bir döndü tam döndü piyasaya yahu helal olsun.lil wayne hakkında yorum  yapmak istemiyorum zaten, yavrum yazık.

Vaughan Penn - Ready to Rise

Rise up off the ground where you lay
You've been laying there so long that you just about have forgotten how to live your life
Well, you can't find where you belong
No, you can't find where you fit in
Don't' you think it's time you gave your life a chance again

You're ready to rise
You're ready to rise
You're ready to rise
You're ready to rise

Tear down all the walls that surround you
The walls that cloud your mind to reality from what you see and what's really going on
Break away. Yeah, leave today
Throw all the old past pain away
Don't you think it's time you thought about somebody besides yourself

You're ready to rise
You're ready to rise
You're ready to rise
You're ready to rise
You're ready to rise
You're ready to go
You've been watching your life like a movie show
You're to rock you're ready to roll
Break it down and take it real slow
Don't you know.

hope for the best & be prepared for the worst...:)

                                                             *  fingers crossed 5/11;) *


10/1/10

Whoever said money can't buy happiness simply didn't know where to go shopping. -Bo Derek

Yaklaşık 10 gündür eve tıkılı kalmış bu bünye ne ister? Şaşırıyorum ama pek de meraklı olmadığım bir şeyi ;alış veriş aktivitesini gerçekleştirmek için kıvranıyor bu beden:)Şu an düşündüğümde dünyaları almak geliyor içimden ne yalan söyliyeyim.Konu kıyafet, üst-baş olsun teknoloji olsun neyi görsem beğeniyorum.Kendimi sokaklara vurasım geldi yahu birden.





;)