3/31/08

soluk hayaletler...


İnsanlar eklenior hayatına, insanlar eksiliyor, sen bir kalabalıktan bir başka kalabalığa çok da fark etmeden geçiyorsun, birileri senin hayatından çıkıyor, sen birilerinin hayatından çıkıyorsun...teninin parçası olmuş niceleri uzaklaşıyorlar, bir zamanlar adını bile bilmediklerin şimdi en mahrem gülüşlerinin sahibi oluyor.... "o gitmez" dediğin kaç kişi gitti, asla kopamayacağını sandığın kaç kişiden koptun, hafızanda birer soluk hayalet şimdi onlar ve sen onların hafızasında soluk bir hayaletsin, gelecek, hayatından kimleri soluk hayaletlere ceviricek...

Zorlu bir savaş = Arkadaşlık :)))


Yoruluyorum.İnsanlardan, düşüncesizliklerinden, umursamazlıklarından.Keşke insanlar biraz olsun etraflarına bakıp neler olduğunun farkına varsalar..Etrafında kimler var, o insanlara kendilerini nasıl hissettiriyorlar..Ama kimse bunları düşünmüyor, buna tenezzül bile etmiyor.Doğanın Kanunu diyeceksiniz belki,"herkes elbet kendini düşünür" diyeceksiniz ama siz karşınızdaki insana hakettiğinden çok daha fazla değer verdiğinizi anladığınızda iş işten geçmiş oluyor.Kendinizi içinde kolaylıkla kaybolacağınız olaylar zinciri içinde, tanımadığınız bir sürü insan hakkında düşünürken ve bunlar hakkında yorum yaparken buluyorsunuz.

"Yazık" demekten başka birşey gelmiyor bazen insanın içinden. İç karartıcı bulabilirsiniz yazdıklarımı ama insanlara hakettiklerinden fazla değer vermeye gelmiyor ne yazık ki..Bu insanlar en yakınınız da olsa aynı en uzağınız da.Son moda "anı yaşamak" diye adlandırdığımız yaşam şekli ne kadar cazip ve eğlenceli olsa da insalara arkadaşlıklar kaybettirmekten başka birşey yapmıyor.Buna rağmen ben de dahil olmak üzere bir sürü insan tarafından "yaşam felsefesi" olarak adlandırılıyor.Karşımdaki üzgün mü, biraz ilgilenirim gerisi beni bağlamaz..ya da karşımdakini kırdım mı, beni böyle kabul etsin beni ilgilendirmez...

Arkadaşlıklar insanların paylaşım ve eğlenme ihtiyacını gidermek yerine yıpratıcı ve zor bir sınav halini almaya başladı.Her seferinde birileri yıpranıyor, üzülüyor ve sonuç olarak hakettiği değeri karşısından almayı bırakın, onlar için hiç değerli olmadığını hissediyor.Belki tüm arkadaşlıklar böyle değil günümüzde ama derinden gözlemlediğim ve acı bir şekilde farkına vardığım bu olaylardan bazılarının içinde buluyorum kendimi zaman zaman.

Böyle zamanlarda yalnızlık öyle çekici geliyor ki insana.Kafanızın gerçekten gereksiz bilgilerle dolmasındansa kendi kendinize kalmak...Sesler yok, anlam veremediğiniz uğultular yok, aklınızda boşu boşuna yer kaplayan gereksiz bilgiler yok ve belki de en önemlisi karşıdan değer görmeyi beklemek yok.İnsan kendini en iyi anlayan varlık olduğu gibi yalnız kaldığında da bunun verdiği huzurla yalnızlığının tadını çıkartmalıdır bence..Hayatta yapayalnız olduğumuz gerçeğiyle ne kadar erken yüzleşirsek,kendimiz dışında kimseye ihtiyacımız olmadığını kavrayabilirsek gelecekte bunun avantajlarını da kullanabiliriz bence.Unutmayın ne kadar kötü bir durumda olursanız olun, her zaman bir seçenek vardır.Her zaman bir çözümü vardır.Bunu ancak kendi kendinize kaldığınızda anlayabilirsiniz.Çünkü sizi en iyi siz anlayabilirsiniz.Arkadaşlıklarınız istediğiniz ve beklediğiniz gibiyse çok şanslı nadir insanlardan olduğunuzu söyleyebilirm ama eğer öyle değilse de bir doz "yalnızlık ve huzur" işe yarayabilir.Bu zorlu sınavda(!) herkese başarılar dilerim...:)

"Zaman mı bizi tüketiyor, biz mi zamanı?"

Bloguma yazdığım ilk yazının asla kimsenin sahip olamayacağı ve pek farkında olunmasa da çok önemli bir kavram üzerinde olmasını istedim.ZAMAN...
En çok yağmurlu bir günde yalnız başınıza yürürken farkedersinz..O yoldan sayısını hatırlayamayacağınz kadar çok geçmişsinizdir.Her defasında farklı düşüncelerle, farklı ruh hallerinde..İşte o zaman anlarsınız zamanın nasıl geçtiğini, ne kadar değerli olduğunu..Zaman zaman yavaşladığını hissedersin. Sanki herşey daha hızlı hareket etmeye başlıyor ve sen bunları izlemekten başka birşey yapamıyorsun. Konuşmalar uğultu gibi, görüntüler bulanık..
Bir kağıt parçasını yakmak gibi..sadece alevlerin yönlendirdiği, hiçbir gücü, hiçbir etkisi olmayan bir kağıt parçası.Etrafında olup bitenle alakası bile olmayan, çaresiz yavaş yavaş değişen..Her dakika kendi olmaktan uzaklaşan..
Karamsar düşüncelerin beyninde yarıştığını hissedersin bazen, sonra “alıştım” dersin kendine, "bu aralar hep böyleyim zaten".. İşin korkutucu kısmı bunun bir alışkanlığa dönüştüğü evre..Birer mahkuma çeviren alışkanlıklardan kurtulmak kadar insanı özgürleştiren başka bir şey olmasa da alışkanlık işte, kurtulmak çok da kolay olmuyor.Yapılan işler, harcanan zamanlar..Hepsi biraz olsun unutabilmek için, biraz olsun hayata dönebilmek için.
Ne böyle içini dökmek bir çözüm, ne de etrafındakilerle konuşmak..Herşey kafanın içinde ve sen onları çözmedikten sonra kimsenin yapabileceği bir şey yok.Tüm o teselliler boş, saatlerce süren aynı şeylerden bahsettiğimz muhabbetler faydasız..Herşey kafanın içinde..düzelmek de bunların içinde boğulup gitmek de...