3/31/08

"Zaman mı bizi tüketiyor, biz mi zamanı?"

Bloguma yazdığım ilk yazının asla kimsenin sahip olamayacağı ve pek farkında olunmasa da çok önemli bir kavram üzerinde olmasını istedim.ZAMAN...
En çok yağmurlu bir günde yalnız başınıza yürürken farkedersinz..O yoldan sayısını hatırlayamayacağınz kadar çok geçmişsinizdir.Her defasında farklı düşüncelerle, farklı ruh hallerinde..İşte o zaman anlarsınız zamanın nasıl geçtiğini, ne kadar değerli olduğunu..Zaman zaman yavaşladığını hissedersin. Sanki herşey daha hızlı hareket etmeye başlıyor ve sen bunları izlemekten başka birşey yapamıyorsun. Konuşmalar uğultu gibi, görüntüler bulanık..
Bir kağıt parçasını yakmak gibi..sadece alevlerin yönlendirdiği, hiçbir gücü, hiçbir etkisi olmayan bir kağıt parçası.Etrafında olup bitenle alakası bile olmayan, çaresiz yavaş yavaş değişen..Her dakika kendi olmaktan uzaklaşan..
Karamsar düşüncelerin beyninde yarıştığını hissedersin bazen, sonra “alıştım” dersin kendine, "bu aralar hep böyleyim zaten".. İşin korkutucu kısmı bunun bir alışkanlığa dönüştüğü evre..Birer mahkuma çeviren alışkanlıklardan kurtulmak kadar insanı özgürleştiren başka bir şey olmasa da alışkanlık işte, kurtulmak çok da kolay olmuyor.Yapılan işler, harcanan zamanlar..Hepsi biraz olsun unutabilmek için, biraz olsun hayata dönebilmek için.
Ne böyle içini dökmek bir çözüm, ne de etrafındakilerle konuşmak..Herşey kafanın içinde ve sen onları çözmedikten sonra kimsenin yapabileceği bir şey yok.Tüm o teselliler boş, saatlerce süren aynı şeylerden bahsettiğimz muhabbetler faydasız..Herşey kafanın içinde..düzelmek de bunların içinde boğulup gitmek de...

No comments: