4/11/11

bir kurs biter, diğeri başlar :)

Diksiyon kursunun devamı olan spikerlik-sunuculuk kursundan başlayayım anlatmaya.Ortam çok güzel; herkes genç, insanlarda bir problem yok ama öyle bir durum var ki anlata anlata bitiremeyeceğim.Ders başlıyor, hocamız geliyor sınıfa.Selamlaşma faslı..Ders sabahın kör vaktinde olduğu için bir çoğumuzun içi uyuyor bir süre.Yerimizde otururken her şey çok güzel.Hocamız bizi o derste işlenecek konular hakkında bilgilendiriyor, okuma alıştırmaları vb. çalışmalar yaptırıyor; buraya kadar bir problem yok.Vurgulama, akıcı konuşma ya da dil bilgisi hataları yapma kaygısı taşımadan konuşuyoruz, gülüyoruz falan. Ancak yerlerimizde düzgün Türkçe'lerimizle gayet akıcı bir şekilde konuşan biz; kameranın yakınına geldiğimiz an tabir-i caizse "mallamak" diyebileceğimiz farklı bir ruh haline bürünerek, evlere şenlik bir görüntü, ses ve tavır sergiliyoruz.Görüntü, ses ve tavır şeklinde ayrı ayrı söylüyorum çünkü hepsi birbirinden bağımsız ve alakasız bir şekilde ortaya çıkıyor.

Aslında düşününce neden gerilsin ki insan, herkes yeni başlamış kursa sonuçta.Hata yapma kaygısı taşımadan rahat rahat konuş değil mi, yok! Hatta eğlen, gül.Ama öyle olmuyormuş işte.Oraya çıktığınız andan itibaren okuduğunuz okul, bilgi birikiminiz ya da gittiğiniz o diksiyon kursunun hiçbir önemi kalmıyor.Siz tam anlamıyla (Afedersiniz ama) mallıyorsunuz :)

Görüntüden bahsedeyim önce.Gözler genelde kısılmış oluyor nedense, okumayı yeni sökmüş bir çocuk edasıyla teker teker  (utanmasak hecelere ayırarak okuyacağız, o derece başarılıyız) okunan haber; haber olmaktan çıktığı gibi, oluşan görüntüyle de oldukça eğlenceli bir hale geliyormuş bunu gördük. Öyle ki, deprem haberini okuyan arkadaşımızın gözlerinde telaş ve bunun tam tersi izlenim bırakan ağzındaki o sırıtma benzeri hareket bizi oldukça eğlendirdi. Bir diğer arkadaşımın deprem haberini verirken takılması sonucu ellerini kullanarak oyun havasına hazırlanıyormuş gibi depremi taklit etmesi de hatırlarda kalan anlardan biri olmayı başardı.Olur olmaz gülmeler, kelimeleri kendinden %100 emin bir tavırla yanlış söylemeler, çok yavaş ya da aksine çok hızlı okumalar da yapılan hatalardan bazılarıydı.

Bir de elini kolunu nereye koyacağını bilememe durumu var ki muzdarip olduğum konulardan birisi olmayı başardı şu 3 haftada.Şimdi şöyle açıklayayım, kurstaki arkadaşların boyları ile benim boyum arasında yaklaşık 15 santim fark olduğu için doğal olarak kamera karşısındaki görüntüler de baya bir farklı oluyor.Onların koca ekranda sadece kafaları görünürken, ben vücudun neredeyse üst yarısını göstermiş, ayrıca "full-gıdı" efektiyle de farklı bir portre çiziyorum.Önümüzde duran bistro dan bozma "şey" (bir isim bile bulamadım yani) yüzünden iki büklüm durmak zorunda kalmamdan ileri gelen rahatsız duruşum da ayrı bir renk katıyor haber sunuşuma, görmeniz lazım:)

Bunun yanında heyecandan titreyen sesler mi diyeyim size, yoksa karıştırılan kelimelerden örnekler mi vereyim bilemedim şu an.Sonuç olarak öğreniyoruz, baya da bir eğleniyoruz ama kabul etmek gereken bir şey var ki o da hiç kolay bir şey değilmiş bu.Rezil olup Youtube'a düşmek var bunun sonunda, çok çalışmak lazım yahu:)

Peki ben ne yaptım? : O kadar dedikodu yapıp kendi hatalarımı söylememek olmaz şimdi.Peki ben ne yaptım?Amerika Birleşik Devletleri'ni aldım "Amerisa Birlesik Devletleri" yaptım.Sonradan da hata yaptım diye panikleyip bir kaç şeyi daha yanlış söylemiş olabilirim; beyin silmiş o kısımları, bilmiyorum neden:P Ama Allah için öyle mimikte,seste falan bir problemim çıkmadı. (şom ağızlı mıyım değil miyim bir sonraki derste göreceğiz) Bir de kazık gibi duruşum ile gözlerimi sürekli kırpmamdan kaynaklanan bir gariplik söz konusuydu.Neyse artık diyorum, ve doğaçlama ile ilgili dersi hiç anlatmamaya karar vermiş bulunduğumu sizlerle paylaşıyorum :) (oyy oyy ömrümden yıl gitti yemin ederim)



No comments: