Merhabalar efendim,
Kasım ayından beri hareket etmemişim sanki. Ne kadar uzun zaman olmuş bilgisayar başına geçmeyeli. O zamandan bu zamana neler olmuş.
Ankara'ya gittim, yeğenimin 1. yaş gününü kutladım. Geçmesini umduğum problemlerin hiçbiri çözülmemiş, çözülmediği gibi üzeri örtülmüş. Herkesin aklında olan ama konuşmaktan çekindiği bir konu haline gelmiş. Herkesin boğazında bir düğüm olarak kalmış. Benim başıma gelseydi nasıl karşılardım bilemiyorum.Ben bile konuşmak istemiyorum, içim sıkıldı. Çözüm bu değil belli ki ama elimden bir şey gelmiyor.
Atina'daki yeni evimizde ilk defa Christmas kutladık, yeni yıl kutlaması yaptık. Gelenek haline geleceğini umduğumuz güzel bir hafta geçirdik. Yemekler yedik, kadehler kaldırdık. Bir sene önce hayalini kurduğumuz şeylerdi. Olmasını umduğumuz, ama olana kadar hep tereddütle konuştuğumuz şeyler.
Milka'yı artık dışarı çıkarmaya başladığımdan beri daha oturmuş bir düzenim olmaya başladı. En azından artık bir sorumluluğum olduğunu hissettim. Sabahları erken kalkıp yapmam gerekenleri yapıyordum. Biri gözümün içine bakıp sana ihtiyacı olduğunu hissettiriyor, güzel bir duygu.
Sevgili kocamın ısrarları üzerine ilk defa iş başvurusunda bulundum yeni ülkemde. Bir çok açıdan aşmam gereken bir konuydu, aklımda düğüm olmuştu. Hayatımın sonuna kadar evde oturmak istemediğimi bildiğim halde her hangi bir şekilde harekete geçmenin imkansız olduğu, cesarete ve motivasyona ihtiyacım olduğunu hissettiğim bir konu haline gelmişti. Kafamda büyüttükçe büyüttüm olayı. Deli PMS'imin bittiği bir gün araştırma yapmaya karar verdim ve bir iş ilanına başvurdum. Eşim eve geldiğinde tabi çok sevindi ve daha çok yere başvurmam gerektiğini söyledi tahmin edersiniz ki. Bir yere daha başvurdum. Sonraki gün telefonumda tanımadığım bir numaranın çağrısı ile kendimi tamamen farklı bir zihniyet içerisinde telefona cevap verirken buldum. Skype mülakatı için uygun zamanın ne zaman olacağını belirlemek üzere aramışlardı. Sonraki gün Skype üzerinden mülakat yaptık. Londra ofisi ve Atina ofisinden iki farklı kişi ile yarım saate yakın mülakat yaptım. İngilizcelerini anlayamamaktan, bekledikleri cevabı verememekten korkuyordum. Ama beklediğimden başarılı geçti.
Nedendir bilinmez, belki de eski iş tecrübelerimden, kendime olan güvenim bu konularda çok az. Sanki başarısızlığa sürükleniyorum gibi hissediyorum iş konusunda. İlk iş tecrübem küçük ölçekli patron şirketindeki müdürümün beni işten çıkarması ile sonuçlanmıştı. Bundan kaynaklanıyor büyük ihtimal başarısızlık korkusu. Düşündüğümde gerçekten bana uygun bir iş ortamı değildi, ofis ortamını tanımıyordum, insanlarla nasıl iletişim içerisine girmem gerektiğini bilmiyordum, yeri geldiğinde dişlerimi çıkarmam gerektiğini bilmiyordum, politik olamıyordum. Müdürümü suçlamayı daha kolay buldum. İşin doğrusu mutsuz olduğum için de hiçbir şey umurumda olmamış, ve cidden çalışmamıştım. Kaldı ki diğer iş tecrübemde de oldukça talepkar bir sektörde, rekabet içerisinde stres altında çalışmak zorunda kaldım. Her zaman yeterince iyi olmadığın hissinin sana aşılandığı bir ortamdı. Sen oldukça iyi işler de başarsan, kimsenin bunu görmediği, "neden daha fazla değil" dedikleri bir ortamdı. Belli bir yaşa ve tecrübeye gelen insanların tahmin edebileceği gibi hiçbir iş yerinde kimse "Aferin" demiyor size. Ama emeklerinin tamamen boşa gittiğini hissettirmek ve bu ortamda tüm gününü harcamak insanı olgunlaştırıyor. Aslında sana söylenenlerin sadece söz olduğunu anlıyorsun. Onların görevi seni daha çok çalıştırmak ve bunu başarmak için de sana yeterli değilsin diyorlar. Aslında görüyorlar ne kadar uğraştığını, önemsediğini. İşin hissiyat kısmı bir tarafa, çalışmak zorunda olduğum için katlanmıştım onca tantanaya. Farklı bir şehirdeydim, eve gidip annemle babamın yanında akşam televizyon izleyemeyecektim. "Geçindirmem" gereken bir evim vardı, iki kişilik de olsa. O zamanlar da geçti, çok şey kattığı gibi çok şey de götürdü benden.
Gel gelelim bugünlere. Skype mülakatından bir kaç gün sonra yüzyüze görüşmek istediler ve ben farklı bir şehirde, bilmediğim sokaklarda, bilmediğim insanlarla, farklı bil dilde bir mülakat yaptım. Bir çok insan için önemli bir adım olmayabilir ama ben kendimle gurur duydum. Kaldı ki, "insanlar ya benimle konuşursa ve ben dillerini anlayamadığım için cevap veremezsem" diye sokağa tek başına çıkmaktan çekinecek hale geliyordum ki bunu başarmış olmak beni mutlu ettti. Sonucu evet ya da hayır olsun kendimi değerli hissettim. İlk defa yaptıklarımı anlatma fırsatım ve karşımda bana hayretle bakan gözler oldu. O kadar zamanın aslında hiç de boşa harcanmadığını, "uzayıp kısalacağım yok burada" dediğim zamanlardaki umutsuzluğumun bir gün takdir ile karşılanacağını tahmin etmezdim. Sonuç henüz belli değil ama ben yine de mutluyum.
Bu günlerde çocuk özlemim beni ele geçirmek üzere, kafayı takmış durumdayım. İşin kötüsü mülakat stresi derken sigaraya da alıştım yine. Çevremdeki herkesin çocuğu var diye mi istiyorum sorguluyorum bazen. Hiç de güzel bir sebep değil çocuk istemek için, biliyorum. Ama yaş, ilişki durumu, finansal durumlar, kariyer seçimleri derken her zaman karşıma yapmamak için bir sebep çıkacak ve büyük ihtimal buna hiç bir zaman hazır olamayacağım. "Tamam şimdi zamanı" diyemeyeceğim. En azından yapmam gereken şey sigarayı bırakmak olabilir ki bu zamanlardaki en yakın arkadaşım Milka ve Malboro Menthol. Neler olacak göreceğiz.
Yakın zamanda tanıdığım birinin eşcinsel olduğunu öğrendim. İlk tepkim konusunda biraz hayal kırıklığına uğrattım kendimi. Ayıplamadım, iğrenç demedim ama bunu benimle paylaşmanın ne kadar özel olduğunu idrak edemedim sanırım. Güven ilişkisini kurabilmişim belli ki, ama desteklemek ve zaman zaman moral verebilmek konusunda sanırım daha çok öğrenmem gereken şey var. Kaldı ki bunu eşimden saklamak zorunda olduğum gerçeği de hoşuma gitmiyor ancak bu benim sırrım değil, ve bunu kimseyle paylaşmak bana düşmez. Ancak buraya isimsiz olarak yazıp içimi dökebiliyorum.
Oldukça yine yazacağım, tek okuyan ben olsam da . Sonradan okumak hoşuma gidiyor. :)