3/28/18

o zaman dans!

Genelde şükretmeyi bilmeyiz, ya da bilmiyorum ben demek ki. Bilmeyiz diyerek de genelleme yapayım da kendime o kadar ayıp olmasın dedim. İnsan işte, maymun iştahlı oluyor. Günlük hayat içinde saçma sapan şeylere kafayı takmaktan büyük resme bakmak aklıma gelmiyor. Bugün tam da anlattığım bu ruh halindeyken aydınlanma yaşadım sanki. "O kadar güzel şey varken neden küçük bir şeye taktım ki" diye düşünürken buldum kendimi.
Bir başka anne deyimi olarak "kapa çeneni, otur yerinde" .

2/20/18

gelgitler.gr

Çalışsam istemiyorum, evde otursam sıkılacağım bir süre sonra kendime yediremeyeceğim gibi geliyor, çocuk yapsam hazır değiliz gibi geliyor. Huzursuzluk işte benimkisi. Düşünecek fazla zamanı olunca insanın olur olmaz şeylere takılası dünyayı kendine dar edesi geliyor demek ki.
Önümde fırsatlar, etrafımda yardım etmek isteyen insanlar.
Kafa karışıklıkları gelgitler derken tek isteğimin sabah 7 - 9 arası Milka ile battaniye altında uyumak olduğu minnoş bir dönemdeyim.
Yunanca çalışmam gerekiyor, içimden gelmiyor. Sonra öğrenemedim diye kocama sinirlenmeler falan.
Ne kadar ekmek o kadar köfte aslında. Ben de biliyorum. Armut piş ağzıma düş diye bir şey yok.
Direk gelgitler.gr

2/7/18

super sweet nervous breakdown

PMS mi desem, yalnızlık mı desem,işsizlik mi desem... Mola vermek istiyorum, ama hep mola modundayım ki. Kaçacak yerim yok, ama kaçmak istemiyorum aslında gibi güzel gelgitler silsilesi.
Literally super sweet nervous breakdown. Kocan yemek yaptı diye duygulanıp ağlayan bir mod bu benimkisi. Hanım kayışı kopardıysa adam napsın di mi ?

Hormonların ve günlük hayatımda aslında hiç de önemli olmayan bazı saçma detayların beni ele geçirdiği bu güzel 2 haftayı neye borçluyum acaba?

Ha, bu zaman zarfındaki en güzel şey sigaradan uzak durmayı başarmam oldu. Onun arkasında da psikopatça bir fikir yatıyor da paylaşmak istemiyorum. PMS ve çocuk özlemi desem yeteri kadar söylemiş oluyorum sanırım. Bu konunun da kimse ile paylaşılmayacağını da bugün test etmiş olduk o apayrı bir konu. Evlerden ırak, bloglara sığamam taşarım cinsinden.

Biraz istatistiklerden bahsedelim o halde. Cesaretimi toplayıp işe başvurmam 3-4 ayımı almıştı. 2 farklı yere başvurdum. Toplamda 1'i Skype olmak üzere 3 tane mülakat yaptım. 1 tane case study yaptım, ki sonuç olarak iyi bir sonuç aldığımı söyledikler. Ancak bu başvurduğum 2 yerden de 2 adet tatlış mı tatlış red maili aldım. Şimdi ben nerelere gidem? Çok kariyer manyağıyım da mı bu kadar üzüldüm, hayır.

"Sonucu evet ya da hayır olsun kendimi değerli hissettim. İlk defa yaptıklarımı anlatma fırsatım ve karşımda bana hayretle bakan gözler oldu. O kadar zamanın aslında hiç de boşa harcanmadığını, "uzayıp kısalacağım yok burada" dediğim zamanlardaki umutsuzluğumun bir gün takdir ile karşılanacağını tahmin etmezdim. " 

yazmışım ya, o değerli hissetmem gitti kayboldu. O bana hayretle bakan gözler, hayretle bakmıyormuş işte cicim. Onu anlamak hoş olmadı. Kaldı ki ağzımı tutamayıp mülakata gittim dediğim herkesin gözünde de "2. si de mi olmadı, hadi yaaa" kısmını hazmetmek zorladı. Hala hazımsızlık var. Neyse, geçer. Napalım. 

Bir de bu güzel gelgitler kısmında kocama yaşattığım küçük sinir patlamaları, yersiz ağlamalar, zaman zaman beyin yıkamaya çalışmalar falan. "Adamın sınavı var nelerle uğraştırıyorum" diye vicdan azabı var. 
Neler geldi geçti, bunlar da geçer. Allah'ım aklıma mukayyet. 

1/23/18

Athens Diary - chapter 7 - desperate need of motivation. and here it comes - kinda.

Merhabalar efendim,

Kasım ayından beri hareket etmemişim sanki. Ne kadar uzun zaman olmuş bilgisayar başına geçmeyeli. O zamandan bu zamana neler olmuş.

Ankara'ya gittim, yeğenimin 1. yaş gününü kutladım. Geçmesini umduğum problemlerin hiçbiri çözülmemiş, çözülmediği gibi üzeri örtülmüş. Herkesin aklında olan ama konuşmaktan çekindiği bir konu haline gelmiş. Herkesin boğazında bir düğüm olarak kalmış. Benim başıma gelseydi nasıl karşılardım bilemiyorum.Ben bile konuşmak istemiyorum, içim sıkıldı. Çözüm bu değil belli ki ama elimden bir şey gelmiyor.

Atina'daki yeni evimizde ilk defa Christmas kutladık, yeni yıl kutlaması yaptık. Gelenek haline geleceğini umduğumuz güzel bir hafta geçirdik. Yemekler yedik, kadehler kaldırdık. Bir sene önce hayalini kurduğumuz şeylerdi. Olmasını umduğumuz, ama olana kadar hep tereddütle konuştuğumuz şeyler.

Milka'yı artık dışarı çıkarmaya başladığımdan beri daha oturmuş bir düzenim olmaya başladı. En azından artık bir sorumluluğum olduğunu hissettim. Sabahları erken kalkıp yapmam gerekenleri yapıyordum. Biri gözümün içine bakıp sana ihtiyacı olduğunu hissettiriyor, güzel bir duygu.

Sevgili kocamın ısrarları üzerine ilk defa iş başvurusunda bulundum yeni ülkemde. Bir çok açıdan aşmam gereken bir konuydu, aklımda düğüm olmuştu. Hayatımın sonuna kadar evde oturmak istemediğimi bildiğim halde her hangi bir şekilde harekete geçmenin imkansız olduğu, cesarete ve motivasyona ihtiyacım olduğunu hissettiğim bir konu haline gelmişti. Kafamda büyüttükçe büyüttüm olayı. Deli PMS'imin bittiği bir gün araştırma yapmaya karar verdim ve bir iş ilanına başvurdum. Eşim eve geldiğinde tabi çok sevindi ve daha çok yere başvurmam gerektiğini söyledi tahmin edersiniz ki. Bir yere daha başvurdum. Sonraki gün telefonumda tanımadığım bir numaranın çağrısı ile kendimi tamamen farklı bir zihniyet içerisinde telefona cevap verirken buldum. Skype mülakatı için uygun zamanın ne zaman olacağını belirlemek üzere aramışlardı. Sonraki gün Skype üzerinden mülakat yaptık. Londra ofisi ve Atina ofisinden iki farklı kişi ile yarım saate yakın mülakat yaptım. İngilizcelerini anlayamamaktan, bekledikleri cevabı verememekten korkuyordum. Ama beklediğimden başarılı geçti.

Nedendir bilinmez, belki de eski iş tecrübelerimden, kendime olan güvenim bu konularda çok az. Sanki başarısızlığa sürükleniyorum gibi hissediyorum iş konusunda. İlk iş tecrübem küçük ölçekli patron şirketindeki müdürümün beni işten çıkarması ile sonuçlanmıştı. Bundan kaynaklanıyor büyük ihtimal başarısızlık korkusu. Düşündüğümde gerçekten bana uygun bir iş ortamı değildi, ofis ortamını tanımıyordum, insanlarla nasıl iletişim içerisine girmem gerektiğini bilmiyordum, yeri geldiğinde dişlerimi çıkarmam gerektiğini bilmiyordum, politik olamıyordum. Müdürümü suçlamayı daha kolay buldum. İşin doğrusu mutsuz olduğum için de hiçbir şey umurumda olmamış, ve cidden çalışmamıştım. Kaldı ki diğer iş tecrübemde de oldukça talepkar bir sektörde, rekabet içerisinde stres altında çalışmak zorunda kaldım. Her zaman yeterince iyi olmadığın hissinin sana aşılandığı bir ortamdı. Sen oldukça iyi işler de başarsan, kimsenin bunu görmediği, "neden daha fazla değil" dedikleri bir ortamdı. Belli bir yaşa ve tecrübeye gelen insanların tahmin edebileceği gibi hiçbir iş yerinde kimse "Aferin" demiyor size. Ama emeklerinin tamamen boşa gittiğini hissettirmek ve bu ortamda tüm gününü harcamak insanı olgunlaştırıyor. Aslında sana söylenenlerin sadece söz olduğunu anlıyorsun. Onların görevi seni daha çok çalıştırmak ve bunu başarmak için de sana yeterli değilsin diyorlar. Aslında görüyorlar ne kadar uğraştığını, önemsediğini. İşin hissiyat kısmı bir tarafa, çalışmak zorunda olduğum için katlanmıştım onca tantanaya. Farklı bir şehirdeydim, eve gidip annemle babamın yanında akşam televizyon izleyemeyecektim. "Geçindirmem" gereken bir evim vardı, iki kişilik de olsa. O zamanlar da geçti, çok şey kattığı gibi çok şey de götürdü benden.

Gel gelelim bugünlere. Skype mülakatından bir kaç gün sonra yüzyüze görüşmek istediler ve ben farklı bir şehirde, bilmediğim sokaklarda, bilmediğim insanlarla, farklı bil dilde bir mülakat yaptım. Bir çok insan için önemli bir adım olmayabilir ama ben kendimle gurur duydum. Kaldı ki, "insanlar ya benimle konuşursa ve ben dillerini anlayamadığım için cevap veremezsem" diye sokağa tek başına çıkmaktan çekinecek hale geliyordum ki bunu başarmış olmak beni mutlu ettti. Sonucu evet ya da hayır olsun kendimi değerli hissettim. İlk defa yaptıklarımı anlatma fırsatım ve karşımda bana hayretle bakan gözler oldu. O kadar zamanın aslında hiç de boşa harcanmadığını, "uzayıp kısalacağım yok burada" dediğim zamanlardaki umutsuzluğumun bir gün takdir ile karşılanacağını tahmin etmezdim. Sonuç henüz belli değil ama ben yine de mutluyum.

Bu günlerde çocuk özlemim beni ele geçirmek üzere, kafayı takmış durumdayım. İşin kötüsü mülakat stresi derken sigaraya da alıştım yine. Çevremdeki herkesin çocuğu var diye mi istiyorum sorguluyorum bazen. Hiç de güzel bir sebep değil çocuk istemek için, biliyorum. Ama yaş, ilişki durumu, finansal durumlar, kariyer seçimleri derken her zaman karşıma yapmamak için bir sebep çıkacak ve büyük ihtimal buna hiç bir zaman hazır olamayacağım. "Tamam şimdi zamanı" diyemeyeceğim. En azından yapmam gereken şey sigarayı bırakmak olabilir ki bu zamanlardaki en yakın arkadaşım Milka ve Malboro Menthol. Neler olacak göreceğiz.

Yakın zamanda tanıdığım birinin eşcinsel olduğunu öğrendim. İlk tepkim konusunda biraz hayal kırıklığına uğrattım kendimi. Ayıplamadım, iğrenç demedim ama bunu benimle paylaşmanın ne kadar özel olduğunu idrak edemedim sanırım. Güven ilişkisini kurabilmişim belli ki, ama desteklemek ve zaman zaman moral verebilmek konusunda sanırım daha çok öğrenmem gereken şey var. Kaldı ki bunu eşimden saklamak zorunda olduğum gerçeği de hoşuma gitmiyor ancak bu benim sırrım değil, ve bunu kimseyle paylaşmak bana düşmez. Ancak buraya isimsiz olarak yazıp içimi dökebiliyorum.

Oldukça yine yazacağım, tek okuyan ben olsam da . Sonradan okumak hoşuma gidiyor. :)


11/9/17

Athens Diary - Chapter 6- dogparenting 102

Şu anda çalışmamanın vermiş olduğu boşlukla hayatımda olan biten 1-2 olayı paylaşmak isterim. Keza çalıştığım zamanlar genelde postlar iş-güç hakkında şikayetlerim ile dolup taşıyor. "Bunaldım, nefes alamıyorum"lar falan.

  • Çok yakın arkadaşım güzel bir aşk yaşıyor. Bizim hikayemize benzeyen bir hikayenin en yakın arkadaşım tarafından deneyimlenebilecek olması ihtimali beni çok mutlu ediyor. Belki de unuttuğum şeyleri bana hatırlattığı için olsa gerek, en büyük destekçisi benim. Umuyorum mutlu sonla biten, kahkaha, sevgi ve huzur dolu güzel bir yolculuk olur. 
  • Etrafımdaki hamile ve çocuklu sayısının artması ile birlikte kendimi daha büyümüş hissediyorum. Bu annelik hissini ilk Milka yaşatmıştı. Kedi- köpeği olan kişilerin anlayacağını biliyorum. Son günlerde daha çok hissediyorum bunu, hormonlar mı şaşırdı ne oldu yahu?!
  • Son zamanlarda hakkında sürekli Buzzfeed post u gördüğüm Netflix dizisi Stranger Things i izledim. Dizi 2 sezon ve inanılmaz sürükleyici. 1 saate yakın olan bölümler su gibi akıp gidiyor, 20 dk gibi hissettiriyor insana. Tolis'in oynadığı Dungeons &Dragons ve türevlerini oynayanlara daha da saygı duydum. Hem yaratıcılık,hem de sarf ettikleri emek ve yatırım yaptıkları zaman için. Tamamen ayrı bir dünya .(literally!) 
  • Geçtiğimiz günlerde 7. senemizi kutladık. "Kutladık"dan kastım da sabah enfes bir kahvaltı hazırladım, o kadar. Bence yeterince güzeldi. Hediye beklemedim, almadım da zaten. Düşündüm bir şey yapsam mı diye ama zaten her şeyi yapmışım önceden, bulamadım. 
  •  Kendime daha fazla dikkat etmem gerektiğinin farkına vardım. Spor olsun, yeme- içme olsun. Food Journal'ı hayatıma geri getiriyorum.  
  • Bir çok kişinin hayali olan şey...Keşke çalışmak zorunda olmasam da istediğim kadar erteleyebilsem buradaki çalışma hayatımı. "Boşluktayım biraz" diyordum başlarda ama çok sevdim onu. Son kullanma tarihi geliyor bu boşlukların, ne kadar da özlenecekler oysaki. 
  • Aralık ya da Ocak ayında Ankara yolları beni bekler. Biricik yeğenimin 1. yaş doğum günü nedeniyle birkaç günlük bir gezi düzenleme arifesindeyim.
  • Küçük uğur böceğim- Milka (aşağıda resmini gördüğünüz) bu hafta sonu aşısını olacak ve artık dışarı çıkabilecek. Bizimle 1 aya yakın zamandır yaşayan küçüğümüz,1 kilo almakla beraber halıya basmaması gerektiğini, nereye çiş-kakasını yapması gerektiğini ve gel-git-otur-orada kal komutlarına nasıl cevap vereceğini öğrenmiş durumda. Gururluyum. 
Çok da fazla bir aksiyon olmamış aslında, neden büyüttüysem...


10/20/17

ailemizin yeni üyesi Milka - dogparenting 101

Köpek edinme gibi bir planımız olduğunu daha önce paylaşmıştım. Bu hayali gerçekleştirme vakti şimdiye kısmetmiş. İşte benim küçük kızım Milka. 3,5 aylık kendisi. Annesi ve babasının cinsini bilmiyoruz ama ikisinden biri Jack Russell Terrier. Bize taa Larissa'dan geldi.

Kendim dışında başka birinin canından sorumlu olmak ne kadar büyük bir duyguymuş. Annelikte nasıl hissederim kim bilir. Bunun kat kat üstü. Ama şimdiye kadar anneliğe en yakın hissettiğim şey buydu. Çok sevdim.

Yalnız kalmak istememesi, karanlıktan korkması, beni her yerde takip etmesi, Tolis'i görünce çok heyecanlanıp çiş kaçırması, kucağına alınca uzun uzun iç çekmesi daha önce yaşamadığım şeylerdi.
Bana bu güzellikleri yaşattığın için teşekkür ederim Milka'm.


ailem Atina'da...

Memleket ziyareti bunaltılarını yüksek dozda yeğen sevgisi ile atlatan ben, zevksiz konuları konuşmama kararı alarak kendime güzelce bir duvar ördüm. Eve dönüş yolunda zorlu bir sürecin beni beklediğinden bihaber, mutlu mesut hayallere dalmıştım. İşin doğrusu pek zorlu da değildi de bendeki sıkıntısı büyüktü. Evimize döneceğim, kocamı göreceğim, hava Ankara'daki gibi soğuk olmayacak vb gibi düşüncelerle mutlu olurken ; "Bavullar kaç kilo oldu" derdi ile endişelerim başladı. Annemi-babamı uçak tutacak mı? Sağlık sorunu çıkacak mı? Odalarında rahat edecekler mi? Yabancılarla nasıl anlaşacaklar? Yemekleri beğenecekler mi ? Yürümekten şikayet edecekler mi? Hava fazla sıcak olursa ne yapacağım? Her ebeveyn gibi fazla para harcamayı sevmeyen bünyelerine EUR harcamak nasıl etki yapacak? vb. bir sürü soru ile dönüş yoluna yakın - 1-2 günü kendime ve sanırsam onlara da zehir ettim.
Sonuç olarak geldiler, rahat ettiler, yediler -içtiler, gezdiler ve hiçbir sorun yaşanmadı. (Arada anlık patlamalarım dışında ki 15 gün aralıksız anne-baba ile yaşayınca bende arıza çıkabiliyor.) Onları bu kadar mutlu edebildiğim için çok sevindim. Her zaman onlar için istediğim şeyi yaptılar, gönüllerine göre gezdiler. Yorulduk, bazen birbirimize çattık ama çok güzel bir anı oldu.
Onları yıllardır yaz tatillerinde gelip gördüğüm yerleri göstermek, şu an yaşadığım evimi göstermek benim için çok farklı bir deneyimdi. Eminim onlar için de öyle olmuştur. Giderken üzüldüler bile o kadar söyleyeyim.
Tekrar bekliyorum canlarım. :)

8/23/17

memleket ziyareti bunaltıları

İnsan her şeyden etkileniyor. Hele ki gecikmiş adetin verdiği fazla duygu yüklemesi ile laçka olmuş beynime bu ara her şey yorucu geliyor. Yakında bir Ankara ziyareti beni bekliyor. En çok da kafamı meşgul eden şeylerden biri de bu. Heyecanlı olmam gerekirken şimdiden bunalıyorum işin doğrusu. Hem istiyorum herkesi görmeyi hem de diyorum ki keşke daha erken dönsem.
Umarım benden saklanmış, atlatılmış krizlerin haberlerini değil de güzel barışma haberlerini alırım. Güzel sahnelere tanıklık ederim.
Özledim, ama uzaktan sanırım.